2011 yılında İstanbul Tuzla'da bulunan Deniz Harp Okulu bırakmak zorunda kalan Mustafa Cem Kılıç anlattı. O denemde FETÖ'cü komutanların insan haklarına aykırı baskılarına dayanamayan Kılıç okuldan ayrılıp Eskişehir'de cam atölyesi açtı. Kılıç, FETÖ üyesi olduğunu sonradan öğrendiği bazı askerlerin, kimi öğrencileri uyuşturucu kullanmakla, fuhuş yapmakla suçladığını dile getirdi.


İstanbul Tuzla'da bulunan Deniz Harp Okulundan 2011 yılında ayrılmak zorunda kalan Mustafa Cem Kılıç (32), Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) baskıları nedeniyle o dönem zor bir süreç geçirdiğini söyledi.

Eskişehir'de cam sanatçısı olarak yaşamını sürdüren Kılıç, 2003'te Heybeliada Deniz Lisesini kazandığını, okula başladıktan bir süre sonra çok başarılı öğrenciler hakkında linç kampanyalarına tanıklık ettiklerini ancak ne olduğunu anlayamadıklarını ifade etti.

FETÖ üyesi olduğunu sonradan öğrendiği bazı askerlerin, kimi öğrencileri uyuşturucu kullanmakla, fuhuş yapmakla suçladığını dile getiren Kılıç, liseyi tamamlayıp 2009'da Deniz Harp Okulunda eğitimine başladığını anlattı.

Harp okulunda, FETÖ üyesi olmayan öğrencilere yönelik baskıların arttığını belirten Kılıç şöyle konuştu:

Yıllarca beraber okuduğumuz çocukların, gizlenmiş bir şekilde onlardan olduğunu fark edince anladık ancak çok geç oldu. Daha sonra gördüğümüz çok örgütlü bir yapının içinde 'bana dokunmayan yılan'cılar, o dönemin rüzgarına uyum sağlayanlar da vardı. Bunların hepsi birleşince böyle bir şey çıktı ortaya. Lise yıllarında darp, dayak, ceza talimi gibi işkencelerin yanı sıra psikolojik işkencelere ben dahil olmak üzere sınıfımın neredeyse yarısı sınıfta bırakıldı. Harp okulunda ise lise girişli 216 kişiden sanırım 30 kişi görevdedir. Belki de onlar bile yoktur. Hem ders, psikolojik ve fiziksel baskı ile insanları yıldırdılar.

"BU DURUMA 'HAPIS YATMAK' BILE DENILEMEZ"

Kılıç, 2009'dan itibaren 2 yılını geçirdiği harp okulundaki disiplin odalarının, havalandırmaları ve tuvaletinin bile olmadığını ifade etti.

Bu odaların, üstü açık, bölünmüş, yaşam için gereken hacmin yeri geldiğinde 4'te birine düştüğü yerler olduğunu aktaran Kılıç sözlerini şöyle sürdürdü:

Odaların içinde bulunduğu durum, hapsedilme sebepleri ve yöntemleri de insaniyet dışıydı. Soğuk, en ufak yağmurda elektriği kesilen bu yerlerde saat 22.00'ye kadar yatakların bulunduğu bölüme geçmek yasaktı. Bu duruma 'hapis yatmak' bile denilemez. Şahsi tuvalet gibi insani ihtiyaçlar, yemekten sonra o da nöbetçi subayın inisiyatifinde 10 dakikada halledilmeliydi. Bu koğuşlarda kalan öğrenciler, yemeklerde dahi diğer öğrencilerden tecrit ediliyordu.

Harp okulunda yaşadığı bir olayı aktaran Kılıç, bir gün, sonradan aralarında 15 Temmuz 2016 gecesi harp okulu komutanını rehin alanların da olduğu bir grup subayın arama yapmak için odalarına geldiğini belirtti. Kılıç, "Yaptıkları aramada, bazılarını kimin koyduğunu bilmediğimiz yasak eşyaları nokta atışı yaparak buldular." dedi.

Baskılar nedeniyle bazı öğrencilere insan haklarına aykırı cezalar verildiğini dile getiren Kılıç, 2011'de okuldan ayrılmak zorunda kaldığını aktardı.

Daha sonra ailesinin ve kendisinin geçimini sağlamak için birçok iş yaptığını belirten Kılıç, "Bir süre resim yaptım. Kendime ve aileme bakmak zorundaydım. Daha sonra cam sanatıyla tanışıp kendi atölyemi açtım. Şimdilerde atölyemde çalışıyorum." ifadesini kullandı.