Her şey yolunda giderken Rusya, Ukrayna’nın NATO adına kışkırtıcılığını önlemek için harekete geçti. ABD ve AB ülkeleri sorgusuz sualsiz Ukrayna'nın arkasında durdu. Rusya’ya geniş çaplı ambargo uygulandı. Buna karşılık Rusya, Avrupa’ya verdiği doğal gazı kesti büyük bir oranda. Rusya’nın yaptırımı, Avrupa’nın sanayileşmiş ülkeleri zor durumda kaldı. Zaten korona salgınıyla iyice daralmış üretim, zora girdi bu savaşla. Fabrikalarda üretim etkilendi. Birçok fabrika, çarklarını durdurdu. Halk ısınma sorunuyla karşı karşıya kaldı. Bu ülkelerde savurganlığa karşı önlemler alındı. Özellikle erke tüketiminde tutumluluk yaygınlaştı. Buna karşın bazı ülkelerde halk, karşı çıktı sıkı önlemlere. AB ülkelerinde toplumsal muhalefet artmaya başladı.
Dünyanın birçok ülkesinde başlayan ekonomik bunalım, Türkiye’yi de etkiledi. Döviz yükseldi. Dövizin yükselişine koşut olarak benzin, mazot, doğal gaz, elektrik ederleri fırladı. Böyle olunca tüm tüketim ürünlerinde aşırı pahalılıkla karşı karşıya kaldı halk. Bu, tabanda homurtulara neden oldu. Aylıklar, pahalılığın altında ezildi. Özellikle dar gelirliler, boğazından kesmek zorunda kaldı yaşama tutunmak için. Lokmalar küçüldü, sofralardaki çeşni azaldı. Halkın ekmeği küçülürken fırsatçıların banka hesapları şişti.
24 Ocak 1980’de yürürlüğe giren serbest piyasacılık, küresel ekonomik bunalımla iflas etti. Serbest piyasacı sistem, üretimi yerle bir ettiği için ekonomik bunalıma karşı çoğu zaman hükümet yöneticileri çaresiz kaldı. Kimi zaman ne yapacaklarını şaşırdılar. Pahalılığa karşı el yordamıyla bir şeyler yapmaya başladı AKP hükümeti. Ne yazık ki aylar geçmesine karşın piyasa kontrol edilemedi. Hem bugünlerde yaşadığımız ekonomik bunalımın önünü kesmek hem de gelecek yaşayabileceğimiz olası ekonomik bunalımlara hazırlıklı olmak için bir üretim seferberliğine ne yazık ki başlanmadı. Çünkü beyinleri, emperyalistlerin serbest piyasacılığıyla yıkanmış AKP yöneticilerinin usuna, bir üretim devrimi yaparak devletçiliği ülkemize egemen kılmak gelmiyor.
Özellikle geçtiğimiz yaz, AKP oyları en düşük düzeye düştü. AKP oyları güneş görmüş kar gibi erirken nedense muhalefet partilerinin oyları artmadı. Karasızların oranı yüzde kırkları geçti. Peki, AKPMHP’den kopan oylar, niye muhalefete yönelmedi? Üstelik altılı masada oturan bazı partilerin oyları da düşmeye başladı. Bu durum çok ilginç değil mi?
İktidar partisi ve onun destekçisi MHP, oy yitirirken muhalefetin çekim merkezi olamaması, muhalefetin de serbest piyasayı savunması değil mi? Üstelik altılı masanın olası bir iktidarında, ekonominin Ali Babacan’a emanet edileceği dile getirildi. Bunun gerekçesi de Babacan’ın dışarıdan, yani para simsarlarından, kolaylıkla para bulabileceğiydi. Ardından YCHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; önce ABD’ye, sonra İngiltere’ye gitti. Gitmesinin nedenini de bu ülkelerde “temiz para” bulmak için olduğunu açıkladı. Dünyanın en kirli parasının bulunduğu emperyalist merkezlerde “temiz para(!)” aramak, insanımızı yalnızca gülümsetti. Bu geziler ve ekonomide Babacan’ın ortaya atılması sistemin değişmeyeceğinin bir göstergesi oldu yurttaşlar için. Altılı masa muhalefetinin kitabında üretim devrimi, devletçilik, ülke kaynaklarını verimli kullanmak yok! Olmayınca da halka umut veremiyorlar.
Altılı masada yer alan partiler, her fırsatta ABD ve AB sevdalarını dile getirmekteler. AB’ye girmeye amaç olarak görmekteler. Bu partilerin özellikle dış politikada ülkemiz çıkarları yerine, emperyalistlerin yararlarını düşünmeleri. Ege, Doğu Akdeniz, Libya, Yunanistan gibi ülkemiz için yaşamsal olan çıkarlar konusunda Türkiye lehine, doğru duruşlar gösteremedi altılı masa. Ayrıca PKK ve FETÖ konusunda ödün verici tutumları gözlerden kaçmadı. Çoğu zaman PKK’nın siyasal temsilcisi HDP’ye kol kanat germeleri, büyük kitlelere güven vermedi. Ülke sorunlarında ulusalcı bir duruş benimsenmemesi dikkatlerden kaçmadı.
Altılı masadan çelişkili açıklamalar oldu sürekli. Bu çelişkiler, halkın gözünden kaçmadı. Altılı masanın sürekli toplanması kanıksandı. Çünkü ne bir cumhurbaşkanı adayı belirlendi ne de ülkemizin sorunlarını çözmek için inandırıcı bir izlence oluşturuldu. Bu durum, AKP’deki şaşkınlığı azalttı. Ona toparlanma fırsatı verdi. Peş peşe vaatler açıklandı: Konut projesi, sosyal yardımlar, asgari ücret artışları, tekelci marketlere karşı tavır, savunma sanayindeki peş peşe gelen üretimler, az da olsa bir kısım yatırımlar…
Altılı masa partileri, oylarını artıramadıkları gibi AKP’ye de suluklandırdı. Ellerine geçmiş altın fırsat; ülke topraklarına dayanmayıp emperyalistlere güveni esas alan bir anlayış, serbest piyasada ısrar, “demokrasiyi(!)” savununayım diye PKK ve FETÖ’nün koruyucusu durumuna gelmeleri yüzünden tepildi.
Altılı masayı oluşturan partilerin en büyük eksikliği, dünyayı iyi okuyamamaları. Dünyanın güç merkezi hızla Asya'ya kaymakta. Atlantik’in siyasal, ekonomik, kültürel ve askersel alanlarda gerilediğinin farkında bile değiller. Farkındaysalar da 1945 sonrası genlerine işlemiş Atlantikçilik, onları doğru çözümlerden alıkoymakta.
Altılı masada yer alan Babacan ve Davutoğlu, küreselcilerin temsilcisi olduğunu halkımız bilmekte. Ne yazık ki bu durum, emperyalizme karşı büyük bir Kurtuluş Savaşı vermiş, dünyanın ezilen uluslarına yol göstermiş YCHP yöneticilerini hiç rahatsız etmemekte. Üstelik böyle bir durumu, yani küreselci olmayı, olumluluk olarak görmekteler. Bir ağaç kökünden koparsa yaşayamaz, kurur. YCHP yöneticileri kökünden koptu. O kök, Atatürk’tü. Atatürksüz bir CHP’nin iktidar olanağı bulması oldukça zor.
Adil Hacıömeroğlu
18 Ocak 2023