Önce insan, çocuklarımızı koruyacağız. Ama bunu yarım yamalak kanun taslaklarıyla yapamayız. Bu ülkenin birikimi, insanı korurken, masuma da kıymayacak bir yol bulamaz mı? Alelacele, kavga kıyamet, ittire ittire Meclis’ten çıkacak kanunun yaratacağı sonuçlardan yine hayvanları mı sorumlu tutacağız? IRMAK METE
Talha Yaktı, Ordu’da yaşayan 14 yaşında bilime meraklı bir çocuk. Erikceli Ortaokulu’nda 7’nci sınıfta okuyordu. Bir gün köyde bir köpek ona saldırdı.
TÜBİTAK YARIŞMASINI KAZANDI
Çok şükür Talha bu saldırıyı atlattı. Yaşadığı olay onu, bu saldırılar nasıl engellenir diye düşünmeye itti. Güzel çocuk kalbiyle bir icat yaptı o da, öğretmeni Galip Kerim’in yardımıyla. Köpekleri çocuklardan uzak tutacak bir ayakkabı tasarladı. Hatta TÜBİTAK yarışmasında bölge ikincisi oldu. Ayakkabıya yerleştirilen ultrasonik ses cihazı sadece köpeklerin duyabileceği bir ses yayıyor, böylece köpek kaçıyor. Çocuk kurtuluyor.
Talha’nın saldırıya uğrayan akranlarına içi yanmış, ama köpeğe zarar verilmesine de kıyamamış. Tabii kanun bu yöntemi uygulasın demiyoruz. Ama o tertemiz çocuğun kalbini, vicdanını mihenk taşı yapsın diyoruz: Masumlara kıyma…
TALHA’NIN TERAZİSİ
Konu can olunca terazi daha da hassaslaşıyor. Talha’nın terazisi kanuna uygulanamaz mı?
Konu, taslak çıktığından beri şiddetle tartışılıyor. Öyle ki aklıselim kalmadı. Ne komisyonda ne sosyal medyada… Herkes tezinin kabul görmesini o kadar istiyor ki Talha’nın kıyamadığı masumlara bakmıyor.
Yüzü gözü parçalanmış çocuklar… Kimi artık toprağın altında. Yaralanan, travma yaşayan çocuklar, yetişkinler… Bir yanda da barınakta kafasına kürekle vurularak öldürülen o köpek, uyutma sırası beklerken duvarları tırmalayarak kaçmaya çalışanların görüntüleri. Barınaklarda yarısı yenmiş köpek bedenleri…
Evladını kaybetmiş anneyle hemdert olmadan nasıl çözüm buluruz? Bulamayız, makyajlanmış, yetersiz kanun taslaklarıyla bulamayacağımız gibi.
HERKES HEMFİKİR: ORTADA SORUN VAR
Son yıllarda popülasyonla beraber köpeklerin insanlara saldırılarının artması hem de bu konunun topluma düşmanlaştırıcı şekilde yansıtılması sonucu olay bugünkü duruma geldi. Artık hemen hemen herkes hemfikir: Ortada bir sorun var ve çözülmeli.
Sorununun kökenine bakalım. Sokak hayvanı sayısı yükseldi. Bunun önüne geçmenin en kolay yolu kısırlaştırma. Ama daha da etkili bir yolu var, üretimi durdurma. Kanun taslağında sahipli hayvanı kısırlaştırma şartı bile yok oysa! Üretim de engellenmiyor. Hala yavrular üretiliyor, parayla satılıyor, ‘işe yaramayan’ bir yerlere bırakılıyor.
KÖPEKSİZ SOKAK OLUR MU!
Kanun taslağı sahipsiz hayvan tanımını ortadan kaldırmayı hedefliyor. Yani hayvansız sokaklar! Maddeleri özetlediğimizde şunu görüyoruz: Artık sahipsiz hayvan olmayacak, hepsi toplanacak, barınaklara alınacak, kısırlaştırılacak, sahiplenilmeyenler geri bırakılmayacak. Uyutmak için esnetilebilecek bazı şartlar da sıralanmış; Saldırgan olması, insana ya da barınaktaki diğer hayvanlara zarar vermesi, kuduz gibi bazı bulaşıcı hastalıkları olması ya da yasaklı ırk olması durumunda uyutulacak. Bu konudaki tüm yetki ve sorumluluk yerel yönetimlere bırakılıyor.
Toplamayan, kısırlaştırmayan ya da yerine tekrar bırakan belediyelerde sorumlular hapis cezası alacak.
TDK’YA BAKMADAN YAZILAN KANUN
Kavram da evlere şenlik: Ötanazi! Türk Dil Kurumu’na bakıyoruz, “Ölme hakkı” anlamına geliyor. Atakan Hatipoğlu hocamız bu konuda doğru bir uyarı yapıyor. Hangi köpek bu hakkı kullanmak istiyor? Ölme hakkını kullanmak isteyenleri pati vererek mi anlayacağız? Kanun taslağının makyajı… Ki bu satırları yazdığımız saatlerde kelimeyi çıkarıp yerine aynı yöntemi öneren Veterinerlik Kanununa atıf yapmayı teklif ettiler. Yani belediyeden maaş alan veterinerler karar verecek… Hadi açık açık yazalım, ötanazi yok “öldürme” kibarca yumuşatalım “uyutma” var.
BELEDİYELERİN ENDİŞE YARATAN SİCİLİ
Belediyelerin geçmiş sicilleri düşünüldüğünde hayvanları öldürmek konusunda incelikli bir ayrım yapılmayacağı yönünde haklı bir endişe var. Toplu mezarları, parklarda bahçelerde zehirlemeleri hepimiz öfkelenerek izledik, şahit olduk. Görebildiğimiz kadarını… Esas itiraz kaynağı bu.
Bir barınak inşa edildi diyelim, sokakta birbirini hiç görmemiş, farklı huyları olan yemek rekabeti yaşayan yüzlerce hayvan buraya alınacak. Kısırlaştırılacak. Bunlardan kaçının saldırgan olmayacağını düşünebilirsiniz? 10 yıl hayvanın karnını doyurmak, yaşam alanını temizleyecek personel almak yerine “saldırgan” köpeği uyutma yetkisi belediyede artık. Neden hapse girsin Karabaş için? Bu tereddüdü ortadan kaldırmak için ya çok titiz bir kanun maddesi yazılacak ya da hayvansız sokak ısrarından vazgeçilecek.
SALDIRGANLARI AYIRMAK MÜMKÜN…
Sokaktaki popülasyonu azaltmak için hepsinin kısırlaştırılması ile birlikte saldırgan denebilecek hayvanların gözetim altında tutulacağı bir çözüm olamaz mı? Kanun zaten köpeksiz sokaklar için belediyelere dört yıl süre veriyor. Bu süreyi veteriner ordusunu harekete geçirip daha ucuz, daha insani, daha titiz bir yöntemle geçirmek varken, kurunun yanında yaşı da yakacak ki çoğunluğu yaş bir yol vicdan sızlatıyor. Veterinerlerin de ‘Kısırlaştırma görevi için hazırız’ diye haykırıp durduğunu hatırlatalım.
Çocukların travma yaşamasını, sokağa çıkarken korkmasını, ailelerin evladını okula gönderirken endişelenmesini, yürürken yolunu değiştirmesini, insanların köpeklerden kaçarken sakatlanmasını ya da hayatını kaybetmesini kabul etmiyorum 2024 yılında.
Her gün işe gidip gelirken başını okşadığım, dükkanlara uğrayıp her sabah selamını veren, yoldan geçene bir süre gideceği yere kadar eşlik eden, yatağında uyuyan, benim ‘Kalp surat’ adını taktığım köpeğin neden barınağa gitmek zorunda olduğunu da anlayamıyorum, kabul etmiyorum.
EKOSİSTEME DOKUNAN BATI’NIN SOKAKLARINDA SIÇANLAR GEZİYOR
“Batı, Batı” diye iştahlanıp kanunda bu ülkelerin örnek alınmasını da… Batı’nın insancıllığı malum; ‘mazlum milletlere saldırmak, kaynaklarını yağmalamak, işleyip hatta işletip kaynaklarını o milletlere geri satmak ve sömürmek marifetiyle toplumunun bir kesime refah sağlamak’ anlamına geliyor. Yere batsın! Mezar taşlarına bile kuşlar için suluk yapan bir milletin, hayvan kanununda bu ülkelerden örnek alacağı bir şey yok.
Türk milletine yakışan, önce insanını sonra hayvanını korumak… Merhametle… Üstelik Batı'nın güzel şehirlerinde kol gibi sıçanların gezdiğini de hatırlayalım. Madde boşluk tanımaz, peki biz gidenin yerini dolduracak canlılarla yaşamak istiyor muyuz? Ya da köpek bariyeri kalktığında özellikle taşrada evlerimize yaklaşabilecek yaban hayvanlarıyla nasıl başa çıkacağız?
‘UYUTMAYIN’ DİYE BELEDİYE EKİPLERİNE YALVARAN ÇOCUK
Talha gibi bir örnek geçen gün ajanslara düştü. 11 yaşındaki bir çocuk mama verdiği köpeğe elini uzatınca, köpek elini ısırıyor. Yerdeki ambalajı almak isterken köpek de mamasını alacak diye saldırmış.
Çocuk köpekleri sevdiğini, yaşadığı olaya rağmen köpeğe kızgın olmadığını söylüyor. Babası da “Oğlum köpeğin pati vermesi için elini uzattığı anda köpek yanlış algılayıp elini ısırıyor. Oğlum belediye ekibini yanına giderek köpeğin uyutulmaması ve zarar verilmemesi için defalarda ricada bulundu.” diyor.
İnsan bilinci dünyadaki canlılar içinde en üst bilinç. Ama bu her hoyratlığı yapabileceğimiz anlamına gelmiyor. Doğaya karşı da sorumluyuz! Çocuklarımızı bu bilinçle büyütelim. Kedinin, köpeğin başını okşamaktan mahrum etmeyelim. Onları korurken utanç dolu bir geçmiş bırakmayalım. Talhaların, o 11 yaşındaki çocuğun yüzüne bakamayacak hale gelmeyelim.
Komisyonda ve belli ki bir süre sonra TBMM Genel Kurulu’nda görüşecek milletvekilleri için dileğimiz: Hepinize çocuklarımızın vicdanı nasip olsun.
Aydınlık