İktisatçı Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve gelmesinden itibaren hükümetin ekonomi programında IMF'nin yapısal reformlarına öykündüğünü ifade etti
İktisatçı Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, İstanbul’da Sevgi Soysal Kütüphanesi’nde Direnen Akademi’nin düzenlediği ‘Herkese Açık Bilim’de ‘Memleketimden Ekonomi Manzaraları’ isimli sunum yaptı. Yeldan sunumunda; Türkiye ekonomisinin 1980 sonrasında geçirdiği değişimlere ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve gelmesinden itibaren hükümetin öykündüğü ekonomi programına dikkat çekti.
Türkiye’nin 1998’te Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yakın izleme anlaşması imzalamasının ardından ulusal tasarruf oranının ve milli gelirdeki sanayi payının düştüğünü vurgulayan Yeldan, Şimşek döneminde yabancı sermaye çekmek için ‘Yabancı sermayeye hoş geldin partisi’ düzenlendiğini kaydetti.
SENDİKA DA GİRMEMELİ
Yabancı sermayenin Türkiye’de yatırım yapması için gerekli olduğunu anlatılan ‘Yapısal reformlar’ ile ‘Yabancı sermayeye hoş geldin partisi’ benzerliği kuran Yeldan, şunları aktardı:
“Türkiye’de önemli yapısal reformlar yapıldı. Bunların bazıları gerekiyordu, bazıları ise şiddetli bir gelir adaletsizliğine yol açan uygulamalar oldu. Şöyle bir söylem var; ‘Türkiye ulusal tasarrufları düşük bir ülkedir ve yabancı sermayeye muhtaçtır. Bu nedenle yapısal reformlar yapmamız lazım.’ Doğrudan yabancı sermaye çekmek için vergi iadesi, teşvik lazım, arazi tahsisi lazım, oralara sendikanın girmemesi lazım. Yani ‘Yabancı sermayeye hoş geldin partisi’ düzenlemek.”
ÜCRETLERE PRİM VERMEYEN MALİ DİSİPLİN
AK Parti’nin iktidar olmasından itibaren faizler ile döviz kurunda meydana gelen değişimlere değinen Erinç Yeldan, Bakan Şimşek ile birlikte göreve gelen yeni ekonomi yönetimi döneminde 2001 krizinin ardından uygulanan yapısal reformlar dönemine öykündüğünü belirtti. Yeldan şu ifadeleri kullandı:
“Faizler döviz kurundaki devalüasyonun daha üzerinde olacak. 2001 krizinden sonra, 2009’a kadar Türkiye’deki faiz oranı, döviz kurundaki aşınmanın üzerinde. Bu neden cazip?
"Kendinizi azgın bir kapitalist olarak düşünün. Cebinizdeki parayı değerlendirmek için ‘Reuters’ ekranına bakıyorsunuz. Çekler yüzde 3, Koreliler yüzde 10, Macarlar yüzde 5 veriyor .Türkler, yüzde 50 veriyor. Paranızı döviz kurundan TL’ye çeviriyorsunuz, o faizi alıyorsunuz. Dönem sonunda tekrardan dolara dönüyorsunuz ve çıkıyorsunuz.
"Burada değişim olursa yanarsınız. Kurun az değişmesi, bastırılması lazım. Mehmet Şimşek’in öykünmesi bu. Faizleri yükseltip döviz kurunu bastırarak o finansal arbitrajı ‘Fiyat farklılıklarından yararlanarak alıp satma işlemi’ elde edip, ‘Gelin bize yatırım yapın, biz emekliye, asgari ücretliye hiçbir şekilde prim vermeyen mali disiplinli bir ülkeyiz.’ demek. ‘Hoş geldin partisi’nin en önemli unsurları bunlar. Bütçe dengede olacak, faizler yüksek olacak, döviz kuru da öngörülebilir şekilde hareketsiz olacak ki yabancı sermayedar gelsin.”
IMF İLE SANAYİNİN PAYI VE ULUSAL TASARRUF DÜŞTÜ
Türkiye’nin ekonomik yapısındaki 1980 yılında yaşanan değişimin derin bir analize gerek olmadan kendisini gösterdiğini dile getiren Prof. Dr. Erinç Yeldan, “1980 öncesi hatasıyla sevabıyla planlı kalkınma dönemiydi.” dedi. Söz konusu yıllarda büyüme hızının yüzde 5 ekseni etrafında dalgalı olduğunun bilgisini veren Yeldan, şöyle devam etti:
“1980’den önce bir tane kriz var. Sonrasında ise 1984, 1994, 1998, 2001 IMF krizi. 2001’de her şeyi IMF’nin söylediği gibi yaptığımız için krize sürüklendik. Saptığımız için değil. 2009 küresel kriz ve ‘Nas dönemi’. 1980’den sonra büyüme hızı grafiği çok dalgalı ve artık Türkiye’de iktisadi büyüme yavaşlama eğilimde. Bu görünüm sadece Türkiye’ye özel değil ABD’de de aynı dalgalanmalar ve büyüme hızındaki yavaşlama eğilimi var.
"Yalnız ABD’deki dalgalanmaların şiddeti 1980’lerde daha fazla, sonrasında daha az iken bizde tam tersi oluyor. Neoliberalizme geçiş, uluslararası yeni işbölümünün kurgulanması, Türkiye’nin bir ithalat ve ucuz iş gücü deposu olmasıyla biçimlenen bir görünüm var. Coğrafya ekonomisti David Harvey de kapitalizmin 1980’lerden sonra bir değişik çalıştığını dile getiriyor.
‘TÜRK İNSANI AZ TASARRUF YAPIP ÇOK TÜKETİR HALE GELDİ’
“Türkiye, yüzde 2024 bandında ulusal tasarrufu bulunan bir ekonomiydi. 1998, IMF ile yakın izleme anlaşmasının imzalandığı tarihtir. Bu tarihten sonra ulusal tasarruflar zaman içinde değil birdenbire 19981999’dan sonra yüzde 15 bandına geriledi. Niye Türk insanı daha az tasarruf yapıp, daha çok tüketir hale geldi?”
Söz konusu dönemde sanayide de benzer değişimin meydana geldiğini aktaran Yeldan, “Türkiye’de milli gelirin içinde sanayi payı, yüzde 2225 civarındayken yine aynı tarihlerde sanayi üretiminin milli gelir içindeki payı benzer şekilde, benzer miktarda ve benzer hızda düştü.” diye konuştu.
‘TIKLAMA KAPİTALİZMİNDE ZAMAN DA TİCARİLEŞTİ’
Zamanın ticarileştiği bir dönemin yaşandığını kaydeden Erinç Yeldan artık 8 saatlik işin dışında sosyal zamanın da kalmadığını belirtti. Yeldan, şu ifadeleri kullandı:
“Reklamlarda spor yaparken de tek tıkla alsat yapabileceğiniz anlatılıyor. ‘Geç kalmayın.’ deniyor. Siz o ‘Tıklama’ kapitalizmi içinde bir an eşinizle konuşmaya, film seyretmeye, kendinize vakit ayırmaya kalkışırsanız bedeli çok ağır olur. Büyük bir fırsatı kaçırırsınız, ‘Osmanlar evlerini yenilediler, Hilmi sen bu işleri bilmiyorsun.’ denir.
Finans sektörü, zamanın mantığını sizin mantığınızın üzerine yığıyor. Kendinize ayıracak bir dakikanız yok, kaçırmamanız lazım. Zamanın ticari bir mal haline gelmesi, 21. yüzyıl kapitalizminin çok önemli özelliklerinden bir tanesi. Endişeler çağının içine sürüklenmiş vaziyetteyiz.”