Kimisi coşkuyla, kimisi zorunlulukla, kimisi inanarak, kimisi umutlarını çoktan yitirmiş olarak Cumhuriyet Bayramımızı kutlayacağız.

Fener alayları, balolar, davetler; nutuklar söylenecek, şiirler okunacak, üst perdeden konuşmalar yapılacak. İktidar içi kan ağlayarak, tövbeler ederek; Atatürkçüler(!) iktidara meydan okuyarak bir 29 Ekim’i daha geride bırakacağız.

Peki Cumhuriyet’e sahip çıkanlarımız, bu fikre ne kadar sadık? Bugün Cumhuriyet’in hararetli savunucuları, Cumhuriyet’i ne kadar hazmedebilmiş durumdalar?

Bir gün Florya Köşkünden kendisini korumakla görevli polisleri atlatarak, Çekmece’ye doğru yol alan Atatürk, yol kenarında karşılaştığı bir çiftçinin öküzlerinden bir tanesinin vergi borcuna binaen el koyularak satıldığını öğrenmiş, derhal geriye dönerek hemen o günün gecesinde Başbakan’dan bakanlara; İstanbul Valisinden, milletvekillerine kadar bütün devlet erkanını toplayarak, köşke getirttiği çiftçi için misafirlerine “Birazdan efendimiz gelecek” demişti.

İşte Cumhuriyet asıl olarak buydu.

Ne diyordu Atatürk: “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir”
Büyük önder yaşarken bile tam olarak anlaşılamayan bu yüksek fikir, zamanla daha çok aşındı ve küresel rüzgarlara boyun eğen ve kimsesizlerin daha da yalnızlaştığı bir sisteme dönüştü.

Bugün Cumhuriyet’in en hararetli temsilcisi olduğunu iddia eden CHP programı bile bu özden çok uzaktadır. Atatürk’ün millete sahip çıkmak ve milletle kol kola yürümek gibi bir anlam yüklediği Cumhuriyet, bugün milletin sofrasındaki bir tas çorbaya dahi gözünü diken neoliberalizmle yol arkadaşlığı yapar hale getirilmiştir.

Küresel Şirketlerle kol kola yürüyerek Cumhuriyetçi olunamaz.
Türkiye’yi uluslararası sermayenin merakları doğrultusunda dizayn ederek Cumhuriyetçi olunamaz.
Köylüyü kaderiyle baş başa bırakarak Cumhuriyetçi olunamaz.

Milli Bayramlarda ve 10 Kasımlar da rakı içip, beyaz leblebiyi meze yapmanın çok daha ötesinde bir şeydir Atatürkçülük ve Kemalizm.

Eğer Cumhuriyet düşmanlarına bir alternatif oluşturamıyorsak, katıldığımız kutlamalar Cumhuriyet kutlaması değil; ancak maskeli balo olabilir.

Hele hele köylüyü unuttuysak, Anadolu’yu kaderiyle baş başa bıraktıysak, sıvasız, yıkılmak üzere olan şehit evlerini, konforlu yaşamımızın kıyısında bizleri huzursuz eden sıradan birer gece kondu olarak görmeye başladıysak ve kimsesizleri kimsesiz bıraktıysak zaten ihanet içindeyiz demektir.

Sorgulamalıyız!

Cumhuriyet düşmanları zaten karşı cephede açık şekilde kümelenmişken, Cumhuriyet’ten taraf olduğunu söyleyenleri de sorgulamamız gereken bir zaman dilimi içinde olduğumuz açıktır. Ve bilinmelidir ki kimse eleştirilmez değildir. Elbette, Atlantikle kol kola girmiş, uluslararası sermayenin desteklediği bir CHP’yi sorgulayacağız.

Atatürk, Ziraat Bankası için şöyle demişti:

“Ben şimdiye kadar, Ziraat Bankası’nın iflas ettirdiği çok çiftçi gördüm; ama ihya ettiğine rastlamadım”

Atatürk dahi kendi başbakanları, bakanlarını, hayata geçirdiği kurumları sorgulayıp, milletinden taraf olurken, biz bu sorgulamayı neden yapmayalım? Cumhuriyet’i bir maskeli baloya çeviren ve Atatürk’ü kendilerine maske yapan bir güruhu nasıl görmezden gelelim?

Bugün Türkiye’yi yönetenlerin Cumhuriyet’le aralarına koydukları mesafe aşikardır; ancak sözde Cumhuriyetçi, sözde halkçı, sözde Atatürkçü olup; özünde uluslararası sermayeye angeje olanların bu şerefli binaya verecekleri zarar, dışarıdan verilecek zarardan kat kat daha tehlikelidir.

veryansıntv