19 Aralık 1978 akşamı Çiçek Sinemasına bir provokasyon bombası atıldı. Ardından gelişen kanlı olaylar 25 Aralık 1978 günü ancak kontrole alınabildi. Amerikancı GLADYO eylemi tam 111 canımıza kıydı. 900 civarında Kahramanmaraşlı ise yaralıydı. Evler yakıldı, tahrip edildi, mahalleler ayrıldı. Sütçü İmam’ın Maraş’ına ihanet doruktaydı. Bunlardan daha önemlisi 1000 yıllık kardeşliğe, komşuluğa, dostluğa, dayanışmaya saldırılmış, Türk milletinin birliğine kastedilmişti. Büyük acılar ve düşmanlıklar yaşandı.
Bu katliamın ardından 23 Temmuz 1980’de Çorum, 02 Temmuz 1993’de ise Sivas Madımak katliamlarını yaşadık. Aynı Emperyalist merkezlerin ve NATO’nun Türk güvenlik birimleri içine yerleştirdiği GLADYO/Kontrgerilla/FETÖ örgütlenmesi iç cephemizi yıkmak, birliğimizi bozmak, dinamitlemek istemişti.
41 yıl sonra dönüp baktığımda, çok daha net görüyorum. Türk milleti parçalansın, Türkiye zayıflasın ve ABD’nin, NATO’nun bölge planlarında kolayca kullandığı bir piyon olsun istenmişti. ABD ve NATO Türk Milletinin kendi evlatlarını birbirine kırdırmış ve 12 Eylül darbesinin zeminini döşemiş, iktidar olmuştu. Birkaç yıl zulümlerini yaşadık, başarılı olamadılar.
1984’de başlatılan PKK terörü ile Türk milletini, Türkiyemizi parçalama ihaneti sahneye konuldu, sürüyor. 15 Temmuz 2016’daki hain FETÖ darbesi ile oyun bir kez daha denendi.
PKK da, FETÖ de hüsrana uğradılar.
Türk Milletinin has evlatları Alevi ve Kürt kardeşlerimiz üzerinde, ABD ve AB emperyalizminin oynadığı oyunlar hâlâ devam ediyor. Millet olarak bu oyunları görüyoruz, biliyoruz, bozacağız.
İhanetler yaşamış ve büyük başarılar kazanmış olan Türk milleti bugün çok daha birlik halinde ve güçlüdür. Geçmiş tecrübelerden dersler çıkardık.
41 yıl önce bu ihanete alet olanların uyanması, bugün bir ferdimizin bile emperyalist Batılı ülkelerin planlarında figüran olmaması, olanların teslim olması amacıyla; katliamın yıl dönümünde, acıları tazelemek için değil, ders alınması için yazıyorum.
Ölen 111 canımızı; Bilmez ailesini, 90’lık nine Cennet Çimeni, genç evladımız Ali Traş’ı, karnında evladıyla öldürülen Suna gelini, Ildırcanları ve diğer canları saygıyla anıyorum.
GERÇEĞİ DEĞİŞTİRME ÇABALARI
ABD’nin "bizim oğlanlar yaptı" dediği 12 Eylül Cuntası, iktidarı gasp eder etmez, K. Maraş katliamının sorumlularının aldığı idam hükümlerini ve sorumlularını aklamak için işkenceli sorgulamalar başlattı, davalar açtırdı. GLADYO/SüperNATO kendi evlatlarını kurtarmak, solcu ve Alevilerin bu katliamı yaptığını yalanını gerçeğin yerine koymak istemişti. Fakat başarılı olamadılar.
PKK/HDP son yıllarda K. Maraş olayının Kürt ve Alevi katliamı olduğu yalanını yayıyor. Katıldığım 38. yıl anmasında kulaklarımla bu istismara tanık oldum. "Aşağı Terolar" köyüne Suriyelilere ait kamp kurulmasını, düşmanlığın devam eden kanıtı olarak savunuyorlardı.
Sözde demokrat bir yargıç ise bu alçaklığı; "Geçmişte olmuş bir olayı bugünün ihtiyaçları bağlamında açıklamak batılı bilim çevrelerinde bilimsel bir yöntem olarak kabul görüyor" diye savunuyordu. Bu sözde yargıç, "bilimsel" gıdasını emperyalizmin cephaneliğinden devşirdiğini sözleriyle itiraf ediyordu.
Bazı AB muhibbi sözde Alevi Dernekleri ise K. Maraş katliamı Alevi kıyımıdır temasına sarılıyorlar. Bu çevrelerin önemli bir tezi katliamı, GLADYO’nun değil, Türk askerinin yaptığı iftirasıdır.
Oysa o davayı başından sonuna kadar takip etmiş avukatlardan biri, bütün mağdurların vekili olarak söylüyorum: O tarihteki Ecevit hükümetin zafiyetine karşın, katliamın devamını önleyen güç TSK’dır.
Dikkat edilirse, 12 Eylül cuntası dâhil bütün bu odaklar ABD’nin piyonlarıdır. Değişik kimliklerle; PKK/HDP/YPG, FETÖ, IŞİD v.b sahnededirler. Ortak özellikleri ABD’nin, iç cephemizi bölme planında aldıkları rolü asla terk etmemeleridir.
VERİN BEGELERİ MİLLETİ
DOĞRU BİLGİLENDİRELİM
Kitap olarak sanıklara ve vekillerine dağıtılan İddianame ve 1880 sayfa Gerekçeli Karar hariç soruşturma ve kovuşturma safhasında düzenlenmiş 180 klasör belge var.
TBMM sitenograflarının tuttuğu ve çözümlerini yaptığı duruşma tutanakları 11 bin sayfanın üzerindedir.
Halkı Alevi ve Sünni olarak bölmeye kalktığım alçak suçlamasıyla hakkımda Ergenekon iddianamesinde ceza talep edildiği günlerdi. Silivri’den çıkınca bütün belgeleri toplayıp, milleti aydınlatmak kararını vermiştim.
Öyle de yaptım. Belgelerin, görüntülerin tamamı K.K.Komutanlığı Adli Müşavirliği arşivindeydi. Başvurdum.(1) Bu başvurum reddedildi.(2) Belgelerin DVD ortamında verilmesini, bu mümkün olmaz ise belgelerin bulunduğu arşivde çalışmak istemiştim. İkinci bir yazı ile vekaletname sunmam istendi.(3) Oysa gerek dosyada, gerekse gerekçeli kararda bütün müdahillerin (yakınlarını yitirenlerin) vekili olduğum açıkça yazılıydı. Vekaletleri baro harcı ekleyerek tekrar başvurdum. Verilen üçüncü cevap tam bir hukuksuzluk örneğiydi(4): "Dava dosyasının DVD ortamında kopyalanmasının teknik olarak mümkün olmadığı" iddia ediliyor ve daha garibi, 2012 yılı için, sayfa başı 78.60 kuruş TC Ziraat Bankası AnkaraSaraçoğlu Şubesi nezdinde bulunan 542.07945001 nolu, TSK Bilgi ve Belge Erişim Ücreti hesabına yatırıldığına dair dekontun ibraz edilmesi kaydıyla fotokopi almanız uygun bulunmuştur" deniliyordu. 2012 yılı itibarıyla kaba bir hesapla en az 40.000 TL. istiyorlardı. Fotokopi masrafı, klasör ücreti, muhafaza etmek için gerekli raflar vb. hariçti.
Arşive girmeme izin vermediklerini, dosyayı görmemin mümkün olmadığını biliyorlardı.
Kaç adet fotokopi alacaktım? Arşive girmeden, dosyaları okumadan bunu nasıl tespit edecektim?
O hesaba kaç para yatıracaktım?
Oysa, Avukatlık Kanunu 2. ve Ceza Mahkemesi Kanunu’nun 153. maddesi; Avukatlar, "iddianame mahkemece kabul ediği tarihten itibaren, dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir" der.
O günlerin TSK Adli Müşavirliklerinin ne hallere düştüğünü, FETÖ’nün hâkimiyetini 15 Temmuzdan sonra herkes gördü.
Belgeleri alamadık. Ücreti yatıracak gönüllü bir sponsor da çıkmadı.
Şimdi bir kez daha K.K.Komutanlığı’na açık çağrı yapıyorum. Bizi yokuşa sürmeyi bırakın belgeleri DVD veya harici bellek ortamında verin. Verin ki milletimizi doğru bilgilendirelim.
Bu belgeleri taramak için gerekli olan aletin en kalitesini bağışlamaya hazırım.
NELER YAŞADIK
19 Haziran 1979 günü Adana kapalı spor salonunda başlayan ve 08 Ağustos 1980 günü karara bağlanan davada katılanlar (Müdahiller) vekili dört arkadaştık. Av. Barış Yiğit, Av. Emcet Olcaytu, Av. Ali Kalan ve ben. Dava Askeri Yargıtay’da karara bağlanıncaya, kesinleşinceye kadar bu görevi inatla, inançla sürdürdük.
Üç avukat arkadaşımız o günlerin GLADYO suikastları sonucunda öldürüldü: Av. Ahmet Albay, Av. Ceyhun Can, Av. Halil Sıtkı Güllüoğlu.
K. Maraş Davasında 1,5 yıl aynı evde ve aynı duruşma salonunda birlikte olduğum Barış Yiğit’i, 2011’de ve Emcet Olyatu’yu da 2015’te yitirdik.
Hepsini özlemle anıyorum.
Sayısız saldırının muhatabı olduk o günlerde. Adana Kapalı Spor salonundaki duruşmalarda birçok defa sanıkların fiili saldırısına uğradık. Mahkeme, bizim saldırılardan korunmamız için, tedbir olarak, heyetin bulunduğu kürsünün hemen önüne, tribünlere çıkacağımız bir merdiven yaptırdı! Şaka gibiydi!
1980 kışı K.Maraş’ta, 1,5 ay keşifler yaptık. Birkaç kez Av. Ali Kalan ve ben linç girişimine muhatap olduk. K. Maraş Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı, bir askeri Revo aracı tahsis etti. Bir manga asker bizi keşif yerine götürüp, keşif sonunda Yörükselim Mahallesi’nde kaldığımız eve bıraktı.
Adana’da kaldığımız ev "Kanal 7" mahallesindeydi. Hiç bir güvenliğimiz yoktu. Mahalleli çaktırmadan koruyordu. Hissediyorduk. Öldürülen meslektaşlarımız onları bu yola mecbur etmişti.
Şimdilerde Ankara, Hüseyin Gazi türbesinde görevli Hüseyin Öz dede ve eşi Suna o günlerde gönüllü koruyucumuz ve kapı komşumuzdu. Hiç bitmeyen dostluğumuz, bir ay önce Suna’nın hakka yürümesi nedeniyle biraz öksüzdür.
Her sabah tanıdık bir taksi gelip alırdı. Duruşma sonuna yakın kuru temlikçiye, üstümüze aldığımız polislerin ve askerlerin bildiği fakat ses çıkarmadıkları bir çakaralmaz tabancayı bırakıp duruşmaya girer ve çıkışta alıp taksiye binerdik. Korunmamız bundan ibaretti.
Mağdur aileleriyle ve Türkiye İşçi Köylü Partisi (Vatan Partisi) yöneticileriyle tam bir dayanışma içindeydik. Lokmamızı paylaştık.
15 Mayıs 1980 günü Adana kapalı Cezaevi’nde Esir Türkleri Kurtarma Ordusu (ETKO) sanıklarının saldırısına uğradım.(5) Ailelerin sanıklara yiyecek verdikleri odanın, demir parmaklık olmayan camından atlayıp ilk kez cezaevinden firar ettim! O gün mutlak bir ölümden kurtuldum. O tarihten bu yana bedava yaşamaktayım.
Cezaevlerinin sanıkların hâkimiyetinde olduğunu, bu saldırıyı örnek gösterip anlatan kişi Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Nevzat Bölügiray’dır. Saldırıya uğramamdan bir ay sonra, ETKO davası sanıkları toplu olarak, jandarmayla silahlı çatışmaya girip Cezaevinden kaçtılar.
O günlerden, herkesin alacağı çok ders var!
DİPNOTLAR:
(1) K.K.K’lığına, 02.01.2012 tarihli dilekçem (Bütün belgelerin DVD ortamında verilmesi, ya da belgelerin bulunduğu arşivde bizzat çalışmama izin verilmesi ve bütün belgelerin fotokopisini almama olanak tanınması)
(2) K.K.K’lığı Adli Müşaviri hakim Alb. Ahmet Vurucu imzalı, 08 Şubat 2012 tarih ve ADMÜŞ: 41842 sayılı yazı.
(3) K.K.K’lığı Adli Müşavir hakim Alb.Ahmet Vurucu imzalı 29 Şubat 2012 tarihl, AD.MÜŞ. SYNT. ARŞ: Ankara65611 sayılı yazı.
(4) K.K.K’lığı Adli Müşaviri Hakim Alb. Ahmet Vurucu imzalı, 15 Mart 2012 tarih ve AD.MÜŞ.SYNT. ARŞ.Ankara2012/245 sayılı yazı.
(5) Aydınlık gazetesi, 15 Mayıs 1980
Aydınlık