Dicle Eroğul yazdı...
ABD'nin en etkili düşünce kuruluşlarından olan ve Amerikan dış
politikasının şekillenmesinde büyük rol oynayan CFR (Council of Foreign
Relations – Dış İlişkiler Konseyi) Başkanı Richard Haass'ın, 5 Haziran 2020 tarihinde,
“Foreign Affairs” dergisinde “Örnek Göstererek Dış Politika – Evdeki Kriz
ABD'yi Dışarıda Savunmasız Kılıyor” başlıklı yazısı yayınlandı. Haass
makalesinde, Amerika'nın ülke içerisindeki koşulları ile dünyadaki rolünün ve
etkisinin arasındaki ilişkiyi irdeliyor. COVID19 pandemisi, ekonomik etkileri
ve George Floyd'un öldürülmesi ile başlayan protestolar ve şiddet olayları
üzerinde duran Haass, bunların Amerika'nın dış politikasını etkilediğini ve
dünyadaki pozisyonunu zayıflattığını öne sürüyor. Haass yazısını şu
değerlendirmelerle sonlandırmış:
“Bu göz korkutucu ajandayla karşı karşıya bulunan Amerika Birleşik
Devletleri, zayıflamış, bölünmüş ve dağılmış durumdadır. Ancak tehditler kendi
kendilerine yok olmayacak, Amerika hareketsiz kalırsa doğacak olan menfaatine
aykırı sonuçlardan kendisini koruyamayacaktır. Tarihin “duraklat düğmesi” yok:
Amerika kendi problemini çözene kadar dünyanın onu beklemesi istenemez. Tam
tersine, Amerika Birleşik Devletleri'nin ırkçılığın kökünü kazımak, ekonomiyi yeniden
canlandırmak ve politik bölünmeyi önlemek üzere birlik olma ihtiyacı acildir,
bunu geç kalmadan hemen yapması, hem kendi çıkarı, hem de dünyanın çıkarı için
şarttır.”
Tüm Amerikan Başkanları konuşmalarına, “Amerikan toplumunun ayrıcalıklı
olduğunu” belirterek başlarlar ve dünyayı Amerika'nın yönetmesini neredeyse bir
doğa yasası olarak betimler veya böyle olduğu izlenimini vermeye çalışırlar.
Haass'ın değerlendirmesi de aynı motifleri içeriyor. Ancak Amerika'nın
içerisinde bulunduğu çıkmazı gizleyememiş. ABD, bugün bir kırılma
noktasındadır. Irkçılık ve beyazların üstünlüğü, bu ülkenin genlerinde
bulunduğu için çözümü olanaksız görünüyor. Trump yandaşları ve karşıtları
arasındaki politik bölünme ise öyle boyutlara ulaştı ki, Cumhuriyetçi eski
Dışişleri Bakanı, Colin Powell bile Kasım ayındaki seçimde Cumhuriyetçi
“Trump'a oy vermeyeceğini” açıkladı. ABD'nin açılımını “Amerika Bölünmüş
Devletleri” olarak dillendiren yorumlara sık sık rastlar olduk.
Böyle bir konjonktürde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump
arasında 8 Haziran 2020 tarihinde bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Görüşmeye
ilişkin yapılan basın açıklamasında ikili meselelerin yanı sıra Libya krizi
başta olmak üzere bölgesel gelişmelerin ele alındığı belirtildi.
Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan basın açıklaması şöyle devam ediyor:
“Sayın
Cumhurbaşkanımız, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan şiddet ve yağma
olaylarının arkasında olan unsurların Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren
PKK/PYDYPG terör örgütüyle işbirliği içerisinde olmasından duydukları endişeyi
muhataplarıyla paylaşmışlardır.
İki
lider, denizden komşumuz olan Libya’nın barış ve istikrara kavuşturulması
noktasında yakın işbirliklerini sürdürmeyi kararlaştırmışlardır.”
Amerika tarafında Beyaz
Saray Sözcü Yardımcısı Judd Deere, yaptığı yazılı açıklamada,"Erdoğan ve
Trump, Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz dahil olmak üzere kritik ikili ve bölgesel
konuları görüştü." ifadesine yer verdi.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan görüşmeye ilişkin açıklamasını TRT Haber kanalında katıldığı bir programda
yaptı. Görüşmede ağırlıklı olarak Libya konusunun
gündeme geldiğini belirten Erdoğan, "…
Gelişmeleri merak ediyorlar. Biz de tabii Libya'daki gelişmeleri... ve bizim şu
anda Libya'da başarılı bir durumda olduğumuzu tespit etti, teyit etti. Amerika
Türkiye arasında süreçle ilgili yeni bir dönem başlayabilir. Ve
yaptığımız görüşmede bazı mutabakatlarımız oldu. Böyle bir adım belki olabilir.
Sayı Putin ile de görüşmem gerekecek. Bu, Rusya'yı rahatsız ediyor. Tabii
Hafter'in böyle bir derdi yok çünkü Hafter sadece darbeci. Onun bütün gücü
Rusya'dan geliyor.” dedi.
Basında “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump'ın, Libya
konusunda ortak çalışma grubu oluşturulması konusunda mutabık kaldığı, iki ülkenin ortak bir çözüm için çalışma
yürüteceği” haberleri yer aldı.
Ancak ErdoğanTrump
görüşmesinin içeriği ile ABD
Dışişleri Bakanlığı'nın 5 Haziran 2020 sabahı, 27 Kasım 2019 tarihli Türkiye
Libya Deniz Sınırlandırılması Mutabakat Muhtırasını tanımayacaklarını açıklamış
olması arasındaki çelişki çözümsüz olarak ortada duruyor. Bu çelişkiyi
yorumlayabilmek için bir başka makaleyi değerlendirmek gerekebilir.
Amerikan savunma
sanayii haber ve analizlerinin verildiği “Breaking Defense” adlı dijital
dergide, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump'ın telefon görüşmesi
yaptığı 8 Haziran 2020 tarihinde, “Amerika, Libya'da Türkiye ve Rusya'ya Karşı
Harekete Geçmeli” başlıklı bir makale yayınlandı. ABD’nin
eski Ankara Büyükelçisi ve ABD Savunma eski Bakan Yardımcısı E. Edelman ve ABD
Avrupa Komutanlığı eski Komutan Yardımcısı Charles Wald imzalı makale,
ErdoğanTrump görüşmesinin içeriği ile tamamıyla ters görüşleri içeriyor. Söz
konusu makale, Beyaz Saray'da kim oturursa otursun, ABD'nin Doğu Akdeniz'deki
çıkarlarıyla Türkiye'nin çıkarlarının uzlaşmaz bir çelişki içerisinde olduğunu
gösteriyor. Dolayısıyla da başkanlar düzeyinde yapılan görüşmelerin, sadece
ülkemizi oyalamak için kullanıldığını kanıtlıyor.
“Amerika, Libya'da Türkiye ve Rusya'ya Karşı Harekete Geçmeli” başlıklı
makale:
“Türkiye'nin Libya'ya son müdahalesi,
ABD'nin yaşamsal çıkarlarını tehdit eden vekalet savaşını ve bölgesel enerji
rekabetini şiddetlendirirken, Washington çoğunlukla kenardan bakıyor.
Bu Akdeniz ülkesinde savaş tırmanırken,
Amerika Birleşik Devletleri, bu sarmal etki yapan çatışmayı sonlandırmak veya
hafifletmek için gecikmiş liderlik rolünü acilen üstlenmeli.
Amerika Birleşik Devletleri için Avrupa'nın
kapı eşiğindeki bu stratejik konumlu, enerji zengini ülkenin üzerindeki Türk ve
Rus etkisini önlemek ve Libya çatışmasını ele almak için kritik liderlik rolünü
iddialı bir şekilde sahiplenme zamanı gelmiştir.
Esasen Doğu Akdeniz, ABD ana stratejisinin
bir kez daha önemli odak noktası olmalıdır. Bölgede genişletilmiş bir ABD deniz
gücü varlığı ve Yunanistan ile daha kuvvetli bir savunma işbirliği somut
göstergeler oluşturacak ve Türkiye'nin saldırgan güç gösterisini dengelemede
yardımcı olacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri, Doğu Akdeniz
için bir Özel Elçi atamalıdır. Bu elçi, yakın zamandaki başlıca enerji
keşiflerini geliştirmek ve Türkiye'nin kargaşaya yol açan yıkıcı açık deniz
iddialarına karşı denge sağlamak üzere bölgedeki ABD yanlısı ülkelerin
oluşturduğu Doğu Akdeniz Gaz Forumu ile birlikte çalışmalıdır.
Amerikan elçisi, Libya çatışmasını
sonlandırmak veya hafifletmek için anlaşmalı çözüm üretmek ve Libya'nın milli
çıkarlarına uygun İslamcı olmayan bir rejim kurmak üzere diplomatik çabalara
liderlik etmelidir. Geçerli bir çözüm için istikrarsızlığın askeri nedenlerinin
üstesinden gelinmeli, her şeyden önce son yıllarda şiddeti yoğunlaştıran Türk
ve Rus müdahaleleri durdurulmalıdır. Anlaşmalı bir çözümü desteklemede birleşik
bir yaklaşımı benimseme hususunda ABD, müttefik NATO üyelerini mümkün olduğunca
ikna etmelidir.
Amerika'nın Libya'ya yaklaşım konusunda şu
anki geri planda olma durumu, Soğuk Savaşın bitiminden sonra bölge genelinde
stratejik odaklanma eksikliğinin bir yansımasıdır. Yenilenmiş dikkat isteyen
çok önemli jeopolitik altüst oluşlar başlamış durumdadır.
Bölge, önemli açık deniz keşiflerinin ana
merkezi durumundadır ve Avrupa ile diğer bölgelere kitlesel göçün başlıca
kaynağı konumundadır. Moskova'nın Suriye'deki kalıcı varlığı ve Libya'da en son
savaş uçaklarının yerleştirilmesi dahil artan etkisi, şiddeti yükselen bir
jeopolitik rekabeti bölgeye geri getirmiştir.
Bir diğer etken, Başkan Erdoğan'ın
liderliğinde Türkiye'nin stratejik duruşundaki büyük dönüşümdür. Bir zamanlar
güvenilir müttefik olan Ankara'nın ganbot diplomasisi, Müslüman Kardeşler'e
desteği ve Rusya ile giderek artan yakın ilişkisi onu geleneksel ortakları olan
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa, İsrail ve Mısır ile her geçen gün biraz
daha kavgalı hale getiriyor.
Bu izolasyonu kırmaya çalışan ve Müslüman Kardeşleri
güçlendirmek isteyen Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan ve
Müslüman Kardeşlerin ve diğer İslamcı unsurların kuvvetli etkisi altındaki
Trablus Hükümeti ile geçen Kasım ayında iki önemli anlaşma imzaladı. Halife
Hafter liderliğindeki düşman Libya Ulusal Ordusu'na karşı yaşamsal askeri
destek sağlamanın karşılığında Türkiye, gittikçe artan miktarda enerji zengini
açık deniz sularındaki çok büyük bölgesel iddialarının tanınmasını, ikili bir
anlaşmayla güvenceye aldı.
Bizim
başkanlığını yaptığımız JINSA (Jewish Institute for National Security of
AmericaABD Milli Güvenliği için Yahudi Enstitüsü) “The
Eastern Mediterranean Policy Project Doğu Akdeniz Politika Projesi”,
Türkiye'nin Libya'ya müdahalesinin etkileri üzerine bir rapor hazırladı. Türk
askeri danışmanları, vekalet savaşçıları ve gelişmiş silahların gelişi
çatışmayı körükledi ve Trablus'un barış görüşmelerini bırakmasına yol açtı. Bir
döngü içinde Hafter de BAE, Mısır, Rusya, Fransa ve diğerleri tarafından
sağlanan takviye kuvvetlerinin desteğiyle yanıt veriyor.
Türkiye, Trablus hükümetiyle yakın zamanda imzalamış olduğu deniz
sınırlandırma anlaşmasına destek olmak üzere Trablus'un askeri başarılar elde
etmesine yardım etme durumunda. Bu anlaşma, uluslararası hukuk açısından çok daha
kuvvetli bir pozisyonda olmalarına rağmen Yunan ve Kıbrıs iddialarına karşı
maksatlı bir girişimdir. Söz konusu anlaşma aynı zamanda, bu ülkelerin ve
İsrail'in doğal gaz çıkarıp Avrupa'ya iletme çabalarını boşa çıkarıyor.
Sonuç olarak, Türkiye'nin hileleri,
Libya'daki çatışmayı COVID19 salgını gibi ağırlaştırıyor. Bütün bunlar,
IŞİD'in bölgede tekrar canlanması için ortam sağlayabilir ve Avrupa'ya yeni göç
dalgası riskini yükseltebilir. Ankara'nın hareketleri aynı zamanda, barışçıl
bölgesel enerji geliştirilmesini teşvik eden ABD çıkarlarına da direkt olarak
aykırıdır.
Ancak Amerika, bariz bir biçimde ilgisiz. Washington resmi olarak
Trablus hükümetini tanıyor, gerçi Başkan Trump geçen sene Hafter'in büyük
saldırısını onayladı. Avrupa ve BM'den farklı olarak Amerika Birleşik
Devletleri, dikkate alınmayan “insancıl ateşkes” çağrıları dışında, şiddeti
durdurmak için herhangi bir inisiyatif göstermedi. Bu sorumluluk yüklenmeme
yaklaşımı, her şeyden önce Türk müdahalesine davetiye çıkardı ve süreç içerisinde
Libya'yı daha da istikrarsızlaştırdı.
Libya'da henüz başlamakta olan COVID19 yayılımı da durdurulmalı ve
önemli bir pozisyondaki Amerikan diplomatının, önceki insancıl ateşkes
çağırılarından daha fazla kredibilitesi olacağı değerlendirilmeli. Virüsle savaşıma
yardımın yanısıra, çatışmadaki duraklama süreleri anlaşmalı çözüm için
müzakereye ivme kazandırabilecektir.
Uzun bir süredir Amerika'nın bölgede varlık gösterememesi, Libya'daki
çatışmanın derinleşmesine ve bölgesel vekalet savaşına dönüşmesine yol açtı.
Amerika Birleşik Devletleri, Libya daha fazla kaosun içine düşüp, Doğu
Akdeniz'in büyük bir kısmını da kendisi ile birlikte sürüklemeden, çatışmaya
son vermek için çok güçlü çabalara önderlik etmelidir.”
Acaba Trump'ın telefon diplomasisi de, Edelman ve Wald'ın
makalelerinde zorunlu gördükleri Amerikan çabaları kapsamında, Türkiye'yi
Libya'da durdurmaya mı yöneliktir? Amerika, kendi çıkarı uğruna, tarihi
“duraklat düğmesi” ile dondurmaya mı çalışıyor?