Çin Halk Cumhuriyeti’nin “yeni bir dünya mümkün” önerisiyle başladı.
2013’te ortaya atıldığında henüz sadece bir fikirdi.
71 ülkeden oluşan dev rahime düştü ve gelişmeye başladı.
Ve sonunda dünyaya geldi.
Bugün artık emeklemeyi de geçti, yürümeye, hatta koşmaya başladı.
Hali hazırda 1 trilyon dolarlık altyapı yatırımı yapılmakta.
Kuşak ve Yol ülkeleri dünya ekonomisinin yarısını kapsıyor.
Nihai hedef, Batı merkezli dolar hegemonyasını kırmak, ülkeleri neoliberal sömürü zincirlerinden kurtarmak.
Tabii ABD ile Siyonist ve Batılı ortaklarının kaygıları da artıyor.
Kuşak ve Yol’un beşinci senesinde ABD Senatosu’nda aynı başlıkla oturumlar başlatıldı.
ABD’nin bu alanda önde gelen akademisyenlerinden oluşan uzmanlar, Senato’da Çin’in projelerini anlatıyor, alınması gereken ‘önlemleri’ söylüyorlar.
Günden güne palazlanan kadim Avrasya çocuğunu beşiğinde boğamadılar, şimdi çelmeleme peşindeler.
Batı, en iyi bildiği ve en iyi yaptığı şeye sarıldı.
Yalan haberlere.
ÇİN’E KARŞI YALAN MAKİNASI DEVREDE
Geniş çaplı bir medya saldırısı başlatıldı.
Bu iki yöntemle yapılıyor: birincisi batıda yayınlanan gazete, dergi ve televizyonlardan, ikincisi de hedef ülkelerin medyaları kullanılarak.
İkinciye bir misal bizdeki, yalan “Uygurlara Çin Zulmü” propagandası.
Endonezya, Cezayir, Tayland’dan çakma görüntülerle, CIAFETÖIŞİD’çi Uygur kılıklı tiplerle yoğun bir yalan kampanyası yürütülüyor.
Küresel alanda ise, başta Financial Times ve New York Times, mesela salvo atışları yapıyor makale ve haberleriyle. (Bunu 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ve devamında Türkiye’ye de yaptılar, mesela Ermeni Soykırımı yalanı)
Burada da, Çin’in gelişmekte olan ülkeleri Kuşak ve Yol yatırımları bahanesiyle derin bir borç tuzağına soktuğu edebiyatı yapılıyor.
Hatta daha da ileri gidiyor ve yükselen “Çin Emperyalizmi”nin 70 ülkeyi birden avucuna alacağı propagandasını da piyasaya sürülüyor.
Çin her konuda hızla gelişen bir ülke olmasına, ayın karanlık yüzüne uzay aracı kondurmasına rağmen, henüz Batı’nın yalan makinasına karşı etkili bir cihaz geliştiremedi.
Bunu da saptayarak devam edelim.
ABD’nin en ünlü uluslararası ilişkiler uzmanlarından olan John Mearsheimer, Çin’in 21. Yüzyıldaki konumunu, ABD’nin 20. Yüzyıldaki haline benzetiyor.
Yani önce kendi alanında bölgesel olarak güçlenen ABD, 20. Yüzyılın devamında Emperyal ve Nazi Almanya, Emperyal Japonya ve son olarak da Sovyetler Birliği’ni dize getirerek dünya hegemonu olmuştu.
Mearsheimer, Çin’in izlediği yolu da, fazlasıyla hatalı olarak, buna benzetiyor.
Çin’in önce Asya’da bir hegemon olarak sahneye çıkıp, ardından bir süper güç olarak dünyaya nizam vereceği fikrini, “saldırgan gerçekçilik” olarak adlandırdığı garip bir ambalaja sarıyor.
Mearsheimer, Çin’in yumuşak bir güç görünümünde, dünya ve ABD’yi, kimseye zarar vermeyeceği yönünde ikna ettiği iddiasını da ortaya koyuyor. Hatta Kuşak ve Yol Girişimi’ni ABD’nin ikinci dünya savaşı sonrası Marshall Planı’na da benzetiyor.
Amerikalı profesör, “Kişiyi nasıl bilirsin, kendin gibi” darbı meselini bir teori olarak satmaya çalışıyor özetle.
ÇİN İLE ABD ARASINDAKİ FARK
Elma ile armudu topluyor sadece aslında.
Çin, öncelikle 5 bin yıllık, kadim bir uygarlık.
ABD, 300 yıllık hormonlu bir yamalı bohça.
Çin, İpek yolu ile dünya uygarlığına yaptığı katkılarla, zaten zirveyi görmüş, ardından çöküşü ve kolonyalizmi yaşamış, halkı yoksulluk içinde perişan olduktan sonra Maocu sosyalizmle ayağa yeniden kalkmış köklü bir devlet.
ABD, Avrupa’dan zenginlik hülyasıyla gelen sömürgecilerin kurduğu, kısa tarihi Kızılderili soykırımları, kölecilikle yaralı, Fransız Devrimi’nden etkilenerek, bir cumhuriyet idealiyle başlayıp, zengin azınlığın acımasız imparatorluğuna dönüşmüş, hatta 1945 sonrası Hitler’in çizmelerini de giymiş bir hegemon.
Mearsheimer, Çin’i soft power, yani yumuşak güç olarak nitelerken, Trump ekibinden Peter Navarro hard power, yani savaşçı güç olarak tanımlıyor.
Bir başka Amerikalı uzman Joseph Nye ise ‘sinsilik’ imasıyla Çin’i bu kez smart power, yani kurnaz güç olarak resmediyor.
Yani hepsi koca fili yanlış bir yerinden tutup anlatıyor.
Oysa Kuşak ve Yol girişimi, ucuz Çin mallarını dünyaya satma projesi değil, alt yapı, endüstriyel ve çevreci yatırımlarla birlikte kalkınma hayali.
Bu girişime karşı çıkan Amerikalıların haklı olduğu bir nokta var ki, o da Kuşak ve Yol’un, arkasında silah saklayan neoliberal sömürüye karşı geldiğidir.
Savaş tehdidiyle kabul ettirilen ve reel karşılığı olmayan dolar dayatması ve borçlanması tuzağına karşı bir gelişen dünya çıkışıdır.
Bunun öncülüğünü Çin’in yapması gayet doğaldır, çünkü en başta Çin, gelişmekte olan ve sömürülme geçmişi bulunan bir ülkedir.
Ayrıca 1,4 milyar nüfusunu beslemek, eğitmek ve kalkındırma zorunluluğu içinde olan bir ülkedir.
Kuşak ve Yol içinde yer alan 71 ülkenin yüzde 90’a yakını, az gelişmiş veya gelişmekte olan fakir ülkelerdir.
ABD’nin dünya polisi iddiasıyla tekelinde tuttuğu, BM, IMF, Dünya Bankası, Swift gibi küresel sömürü araçlarının yerine adil, çevreci ve eşitlikçi bir gelişen dünya sistemi önerisidir.
Tabiidir ki bu geniş kapsamlı girişim, küresel kırılganlıklara açıktır.
Ki bunlar asla tesadüf değildir.
Güney Çin Denizi gerginliği, Tayvan, Şincian, Japonya ve Güney Kore ile adacıklar krizi, hatta Suriye’nin vekaleten işgal planı da aslında, Avrasya projesini, Kuşak ve Yol’u baltalama girişimleridir.
Trump yönetimi, 2019’da Çin’e ticaret savaşının yanı sıra doğrudan askeri tehditleri de içeren bir çalışma içinde.
Pentagon denen savaş makinası bunu açıkça ilan ediyor.
Çin de Amerikan saldırılarına karşı soft power/puf böreği olmadığını ilan ediyor.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Çin ordusuna son seslenişinde, tüm birimlerin olası bir savaşa hazır olması talimatını verdi.
Xi Jinping, 5 Aralık’ta ordu komutanlarıyla yaptığı toplantıda aynen şunları söyledi:
“Tüm askeri birimler, temel milli güvenlik ve gelişme eğilimlerini doğru anlamalı, beklenmedik zorluk, kriz ve savaşlara hazır olmalıdır. Dünya hiçbir yüzyıl içinde görülmemiş, çok önemli değişimlerin yaşandığı bir sürece girdi. Ve bütün bunlar olurken, Çin de hala kalkınma için stratejik bir fırsatı yakaladığı önemli bir dönemin içindedir.”
Xi, daha 1948’de ABD’yi “Kağıttan Kaplan” olarak tanımlayan Mao geleneğinden geliyor…