6 Mart 2014 günü CNN Türk televizyonunda Enver Aysever’in programına konuk olarak katıldım.
Aysever, “CHP ile cemaat (FETÖ) arasında işbirliği var mı?” diye sorunca şu cevabı verdim: “CHP ile cemaatin çok yakın işbirliği var. Önceden Erdoğan’ın kapladığı Zaman gazetesinin birinci sayfasını Kılıçdaroğlu kapladı. Kendileri ‘Cemaatin oyuna ihtiyacımız var’ diyor. Ancak insan Mustafa Balbay’dan utanır, İlhan Cihaner’den utanır...” (https://www.cnnturk.com/haber/turkiye/chpilecemaatincokyakinisbirligivar )
1725 Aralık 2013 operasyonları sırasında CHP yöneticileri ve o gün cemaat denilen FETÖ’nün yakın ilişkileri dikkatimi çekiyordu. O günlerde de yine çok fazla kişinin söylemediği şeyleri konuşuyordum.
AKP ile cemaatin işbirliği yaptığı dönemde cemaate karşı olan CHP yönetimi, dershaneler üzerinden kavga çıkınca AKP’nin savaşmaya başladığı FETÖ’cülerin yanında hizalanmıştı.
Varlığı bizzat FETÖ’cüler tarafından inkâr edilen “Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmesi” bizzat Kemal Kılıçdaroğlu tarafından TBMM grup konuşması sırasında dinletiliyor ve cümle cümle okunuyordu.
ADAMLARINI GÖNDERDİ
“Paralel Devlet Yapılanması” olarak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne alınan Fetullahçılar ile devletin savaşı başladığında ise yine tercihini onlardan yana koydu. FETÖ’nün paçavrası Zaman gazetesine, kendisi ve milletvekillerini çıkardığı FETÖ’nün televizyonlarının önüne “direnişe” gönderiyordu.
Milletvekilleri, el konulan Bank Asya’nın önünde yatıyor, gidip hesap açıyordu.
Yıllar geçiyor ve yaşananlar beni hiç şaşırtmıyordu. Bu durumu eleştirdikçe, “Silivri’de tutukluyken seni ziyaret ettik, destekledik” diyorlardı. Ben o dönemde karşı oldukları şeyin FETÖ olduğunu düşünmüştüm. Meğer onların FETÖ ile karşıtlığı, AKP ile işbirliği yaptığı içinmiş. Nitekim FETÖ, AKP ile savaşa başladığında onların yanında yer aldılar.
‘KONTROLLÜ DARBE’ ZIRVASI
FETÖ’cüler 15 Temmuz 2016’da darbe yapmaya kalktı. Başarısız olunca, başta elebaşı Gülen olmak üzere darbe girişimine, “tiyatro, senaryo, kontrollü darbe” demeye başladı. Ve maalesef, tarihi bir hataya imza atarak CHP yönetimi de 15 Temmuz’a “kontrollü darbe” dedi. Yetmedi, TBMM’de hazırlanan araştırma raporuna, “kontrollü darbe” şerhi yazdılar. Meclis kürsüsünde FETÖ’nün askeri mahrem imamlarını mağdur ilan ettiler. Son seçim bildirgesinde FETÖ adını bile geçirmek zahmetine girmediler.
6 yılda bu konuda çok sayıda eleştiri yazdım, söyledim. Uyarmaya çalıştım.
YILMAZ ATEŞ: DARBEİŞGAL
Şimdi, CHP’de üst düzey yöneticilik yapan, CHP adına TBMM Başkanvekilliği görevini yürütmüş Yılmaz Ateş, bu sürecin 10 yıllık bir kumpasın sonucu olduğunu iki sayfalık bir açıklamayla kamuoyuna duyurdu. Kısa süre önce CHP’den ihraç edilen Yılmaz Ateş, her şeyin 10 yıl önce Deniz Baykal üzerinden CHP’ye kurulan kumpasın sonucu olduğunu yazdı.
Basında pek yer bulmadı, o yüzden gözden kaçırmış olanlar için kumpasın yollarının nasıl döşendiğini Yılmaz Ateş’in kaleminden aynen size aktarayım:
“DARBE VE İŞGAL
Yılmaz Ateş
(CHP eski Genel Başkan Yardımcısı)
‘Çıkarlarımız için Deniz Baykal CHP’nin başından gitmelidir’ (ABD Ankara Büyükelçisinin Washington’a gönderdiği rapor2008)
‘Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu getirilebilir mi? Arkadaşlar ve çevresini araştırıp bildiriniz’ (ABD Dışişleri Bakanı bayan Clinton’ın Ankara Büyükelçisine gönderdiği mesaj2008)
Bunları Wikileaks belgelerinden öğrendik.
‘CHP’nin batılı anlamda sosyal demokrat parti olması için (Baykal istifaya zorlanmalı, Kılıçdaroğlu genel başkan olmalıdır. Kılıçdaroğlu gelirse parti politikaları değişir’ (Silkort Enstitüsü raporu2009)
Kurultaya yakın CHP’de deprem olacak, Baykal istifa edecek Kılıçdaroğlu genel başkan olacak (22 Mart 2010Muhsin Akil Anayurt gazetesi)
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasının üzerinden 10 yıl geçti. Seçildiği ilk kurultayda Kılıçdaroğlu, ‘Bana izin verin kadromla geleyim ilk seçimde yüzde 40 oyla tek başımıza iktidar olalım. Size ilk seçimde iktidar sözü veriyorum. Bu Kılıçdaroğlu sözüdür...’
İstediği kadroyu kurmuştu ama 2011’de yapılan ilk genel seçimde yüzde 25, son yapılan 2018 milletvekili seçiminde yüzde 22.65 oy almıştı.
(...)
Bu 10 yılda uluslararası güçleri rahatsız eden politikalar tek tek değiştiriliyor.
(...)
Ermenistan ilk başbakanının bile ağzına almadığı ‘soykırım’ kelimesi 2011’den itibaren CHP’nin genel merkez yetkilileri tarafından her 24 Nisan’da tekrarlanır oldu.
Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki tezleri büyük bir gayretle genel başkan yardımcısı tarafından milletvekillerine dikte edildi. Hem de genel başkanın dört ay önceki görüşü çiğnenerek.
Kasım 2013’te üst düzey yöneticileri ile görüşmek üzere ABD’ye giden genel başkan ancak bir senatörle görüşebildi. Ama bu gezide FETÖ terör örgütünün ABD’deki üst düzey yöneticileriyle bir araya gelindi. Toplantıdan sonraki ortak açıklamayla iki eş değer kurum görüntüsü verildi. Dönüşte, ‘Başbakan yurtdışına kaçacak, getirip yargılayacağız.’ dedi.
Parlamentosunu bombalayan, 2 bin 500 gazi, 251 vatandaşımızı şehit eden FETÖ terör örgütüne üyelik veya yardımyataklık yapmaktan hüküm giyen 5 kişinin genel başkan danışmanı olarak yer alması, aynı şekilde bu darbe girişimine destek verdikleri gerekçesiyle tutuklanan gazeteciler için miting düzenleyip alkışlattırılması halen izah edilmedi. 15 Temmuz’dan sonra askeri okullardan atılan öğrencilerin mağduriyetleri dile getirilirken, bu terör örgütünün kumpasları ile alın terleriyle girdikleri aynı okullardan atılan, işkence gören binlerce öğrencinin mağduriyetinden söz edilmemektedir.
İstifasından bir gün sonra Sayın Baykal’ın evinde 4 üst düzey yöneticiyle yapılan değerlendirmede, ‘Bu komplo genel başkan şahsında CHP’ye kurulmuştur. Buna direnmeliyiz.’ demiştim. 15 Temmuz’dan sonra daha açık görüldü ki, bu komplo demokrasiye ve Türkiye’ye kurulmuştu.
Emperyalist güçlerin 1 Mart’ta Türkiye’yi işgal planı önündeki engel CHP idi, Baykal’dı. 15 Temmuz’da Türkiye’yi işgal planının önündeki engel Recep Tayyip Erdoğan’dı. Her iki hamle de boşa çıkarıldı. Türkiye işgal edilemedi.
Şimdi bu kumpas hesabının görülmesi zamanıdır. Kumpasın 10’uncu yılında birinci mahkemenin halen sonuçlanmaması ayıbını Türkiye daha fazla taşıyamaz, taşımamalıdır.”
Evet, gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Peki, gerçeklerin anlaşılması için ne kadar süreye ihtiyaç var?
Nedim Şener
Hürriyet