Son günlerce  salgınının artması üzerine, bazı fırsatçılar dini duyguları da kullanarak "koronavirüse iyi geliyor, koronavirüsten koruyor" şeklinde ürünler tanıtmaya başladı. Bunların son örneği ise "sumak suyu" oldu.

Şırnak Cizre'de rüyasında Peygamber efendimiz Hz. Muhammed'i gördüğünü ve Peygamber efendimizin kendisine koronavirüsten korunmak için "sumak suyu için" dediğini öne süren kadının açıklamaları kısa sürede on binlerce kişiye ulaşırken; Bilim Kurulu üyeleri bu tür önerilere sert tepki gösterdi.

Konuyla ilgili Bilim Kurulu üyeleriyle konuşan Hürriyet Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi şu satırları kaleme aldı:

SUMAK SUYU '31. HASTA OLAYI' GİBİ OLMASIN
Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu üyeleri her gün yeni bir hurafe ile mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Bir din görevlisi bir videoda rüyasında peygamberimizi gördüğünü söyleyen bir kadının, "Peygamberimiz ' için' dedi" dediğini anlatıyor. Bunu da çoğunluğu üniversite mezunu olan, doktorasını yapmış eğitimli insanlar paylaşıyor. Üşenmedim, bunu Bilim Kurulu üyelerine sordum. i olmuş. Çok tepki gösterdiler. "En büyük korkumuz, Güney Kore'deki '31. hasta olayı' gibi bir olayın olması. Bu tür dini duyguların istismarından dolayı bir virüs patlamasının yaşanması" dediler. Güney Kore'deki 31. hasta olayı ne?

Güney Kore'de 15 Şubat'ta yüksek ateşle hastaneye giden kadın, koronavirüs testi yapılması önerisini reddediyor. Onun yerine kilisede ayine katılıyor. Bir otelin yemek salonunda açık büfeye gidiyor. İyice kötüleşince 17 Şubat'ta başka bir hastaneye gidiyor ve test yapılıyor. Koronavirüse yakalandığı tespit ediliyor. 30 vakayı tespit edip karantinaya alan Güney Kore'de 31. hasta olarak kayıtlara geçiyor ama bir farkla: 30 hastaya kadar düzenli şekilde sayılan vakalar, 31. hastayla birlikte patlama yapıyor. Çünkü kadın ayine gittiği kilisede ve bulunduğu kalabalık ortamlarla yüzlerce insana bulaştırıyor.

Bilim Kurulu üyeleri, "Rüya ile anlatılan sumak suyu gibi önerilerin patlama etkisi yapmasından endişe ediyoruz" derken bunu kast ediyorlardı.

Peki koronavirüsten kaçarken bu tür dezenformasyonlara karşı nelere dikkat etmeliyiz?
Sosyal medya, sosyal dünyamızdaki bilgileri son derece hızlı ve kapsamlı bir şekilde öğrenmemize izin veren bir ortam. Dünyanın diğer bölgelerindeki yeni tip koronavirüs (Kovid19) salgınıyla ilgili haberleri veya bulunduğumuz mahallede meydana gelen anlık olayları bu sayede dakikalar içinde öğrenebiliyoruz. Özellikle hepimizin sosyal mesafe uyguladığı şu dönemde psikolojik sağlığımız için inanılmaz derecede önemli olan sosyal medya, birbirimizle sosyal olarak bağlantı kurmanın önemli bir yolu. Ancak sosyal medyada yer alan tüm bilgilere erişmek bazen endişelere yol açabiliyor. Çünkü insan, doğası gereği kötü haberlere dikkat etme eğiliminde ve bu durum bir şekilde kaygıyı arttırıyor.

Küresel bir hale gelen Kovid19 salgını, sayısız çevrimiçi söylenti ve sahte haber üretmiş durumda. Tüm bu belirsizliğin ortasında paniğe neden olan yanlış bilgiler, sahte haberler ve aldatmacalar yeni tip koronavirüsün patlak vermesinden bu yana çevrimiçi ortamda giderek yaygınlaştı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) salgın dönemindeki dezenformasyona "infodemik" kavramını yakıştırırken kendi web sitesinde doğru/yanlış bilgileri yayınlamaya başladı. Dolayısıyla bu durum sadece ülkemize has bir durum olarak değil hemen tüm ülkelerin savaştığı bir konu olarak tekrar gündeme geldi. Tüm dünya bir yandan Kovid19'la savaşırken diğer yandan da bu tür içeriklerle başa çıkmaya çalışıyor.

Yeni tip koronavirüs hakkında çıkan ilk dezenformasyon Ukrayna'da henüz daha virüsün Avrupa'ya yayılmadığı tarihlerde belirdi. Küçük bir Ukrayna köyünde dezenformasyonun neler yapabildiğine dair ilk örnekleri bu sayede görmüş olduk. Ukrayna'ya 18 Şubat'ta Çin'in Hubey eyaletinin Vuhan kentinden gelen uçakta 45 Ukraynalı ile 27 yabancı uyruklu kişiden birkaçında Kovid19 olduğu bilgisi hızla yayılmaya başladı. Hükümetten yapılan açıklamada serbest bırakılanların hepsinin test edildiği, hiçbirinde virüse rastlanmadığı ve endişelenecek bir şey olmadığı vurgulandı. Bu kişilerin sadece tedbir amaçlı 14 gün karantina altında tutulacağı bilgisi verildi. Ancak buna rağmen bu kişilerin enfekte olduğu söylentileri bir anda sosyal medyada hızla yayıldı ve kargaşaya neden oldu. 19 Şubat'ta, Lviv bölgesindeki insanlar, serbest bırakılanların oraya getirilebileceğinden korktukları için bir hastanenin girişini lastikler ve arabalarla kapatmaya çalıştılar. Ardından bu grubun Novi Sanzhary'de yerel bir sanatoryuma götürüleceğini öğrenen bölge sakinleriyse aşırıya kaçarak isyan çıkardı. Barikatlar kuruldu ve serbest bırakılanların otobüsleri hareket etmeye başladığında protestocular karşılarında belirdi. Gerginlikler arttı, şiddetli çatışmalar başladı. İki gün süren kaos ve isyanlar, halkın hükümete güvenmediği, bunun yerine sosyal medyada yayılan söylentilere inandıklarının en büyük ispatıydı.

SAHTE REÇETELER, KOMPLO TEORİLERİ VE PARTİZAN YAKLAŞIMLAR
Dünya genelinde Kovid19 hakkında birçok yanlış bilgi halihazırda dolaşımda bulunuyor. Tedavi yöntemleriyle ilgili; yılan yağının tedaviye iyi geldiği, fazla su içmenin mide asidini arttırdığı ve bu yeni tip koronavirüsü öldürdüğü, antibiyotik kullanımının virüsü önlediği, sıcak sıvılar içmenin virüsü temizlediği, kolloidal gümüş sıvısı içmenin faydalı olduğu gibi birçok dezenformasyon mevcut. Sirkeler, vitaminler, çaylar, uçucu yağlar ve daha birçoğu çeşitli Whatsapp gruplarında dolaşım halinde. Ancak bunların hiçbiri onaylanmış tedaviler veya hastalığa karşı önleyici tedbirler değil. Hatta bazı ülkelerdeki eyalet ve sağlık yetkilileri, ibuprofen etkin maddeli ilaçların etkinliği hakkında Whatsapp'ta dolaşan bilgilere yanıt vermek zorunda bile kaldı. Afrika'da virüsün sivrisinek ısırığından bulaştığı bilgisi, yüksek derecede sıcaklığın virüsü öldürdüğü ve hatta ABD Başkanı Donald Trump'ın bu şekilde hayatta kalabildiği iddiası bile yayıldı.

Bunun dışında bölücülüğü, ayrımcılığı ve isyanı teşvik eden, panik oluşturacak türden partizan yaklaşımlar da yok değildi. Çeşitli yetkililer adına açılmış sahte hesaplar, terör örgütleri tarafından organize edilen ve düşmanlığı körükleyen paylaşımlar yapıldı. Yerel bir süpermarketteki boş rafların fotoğrafı panikle satın almayı tetiklerken diğer taraftan halkı bankalardan para çekmeye teşvik eden terör örgütleri hesapları devreye girdi. Şehirlerin kapanacağı teorileri, karantina iddiaları, insan kaynakları departmanlarından, yöneticilerden veya sağlık kuruluşlarından geldiği iddia edilen epostalar, sesli ve yazılı çevrimiçi mesajlar başını alıp yürüdü.

Geçtiğimiz hafta ABD genelinde cep telefonlarına gelen acil bir mesaj Başkan Donald Trump'ın ülke çapında karantinayı zorunlu kılacağı üzerineydi ve bu mesaj ülkede büyük karmaşa doğurdu. Örneğin ABD'de şu an dolaşımda olan birçok mesaj şu şekilde başlıyor: "Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı güvenilir bir arkadaştan", "FBI'da bulunan bir arkadaşın arkadaşı", "Yüksek rütbeli bir askerden"… ABD'li yetkililer ise bu mesajların Rusya ve Çin'e ait işaretler taşıdığını belirtiyorlar.

Hastalığın yayılması konusunda genellikle yanıltıcı tıbbi tavsiye veya yanlış bilgilendirmedeki artış hem ABD hem de Avrupa Birliği (AB) yetkililerinin başa çıkmakta zorlandığı bir konu haline geldi. Örneğin bu ayın başlarında İngiltere hükümeti, virüs dezenformasyonunu yaymaya çalışan ve arka planında yer alan devlet aktörünü tespit etmek amacıyla başbakanlık ve bazı bakanlıkların bulunduğu Whitehall Caddesindeki ekipler arasında bir "karşı dezenformasyon birimi" kurma sözü verdi. Hindistan hükümetiyse sosyal medya şirketlerinden Kovid19'a dair sahte haberleri kontrol etmelerini istedi. Sosyal medya platformlarından farkındalık kampanyaları başlatmasını, platformdaki yanlış bilgilerin kaldırmasını ve virüsle ilgili gerçek bilgilerin tanıtılması talebinde bulundu. Bu çağrılar üzerine Facebook yayınlarını kontrol etmeye, açıkça yanlış olanları belirlemeye ve hatta bu tür içeriklerin sıralamalarını aşağılara çekmeye çalışıyor. Sosyal medya platformları Twitter, YouTube ve TikTok da yanlış bilgileri sınırlandırmak için adımlar atmaya başladı. Ancak hepsini yakalamak neredeyse imkansız görünüyor.

Komplo teorilerini de unutmamak lazım. Birçok ülkede ABD hükümetinin yıllar önce Kovid19 için bir aşı bulduğu ve patentini aldığı, bu yeni tip koronavirüsün laboratuvarda insan yapımı bir virüs olduğu, ilaç firmalarının aşıyı sakladığı, virüsün biyolojik bir silah olduğu, 5G ile dijital bulaşıcılık sağlandığı (Diamond Princess gemisindeki enfekte olmuş yolcuların bu teknolojiyi kullandığı iddiası) kulaktan kulağa dolaşan söylentiler arasında.

PEKİ BU VİRÜSTEN NASIL KORUNURUZ?
Medya iş modelleri dikkat ekonomisine dayandığı için, birinci grubu oluşturan kötü aktörler bu dikkatten para kazanmak için Kovid19 hakkında malbilgi (sahte haberler, yanlış bilgi ve dezenformasyon) üretmeye çalışırlar. Burada öncelikli amaç paradır. İkinci grubu ise partizanlar oluşturur. Partizanlar "fırsat bu fırsattır" düşüncesiyle hükümeti krizden sorumlu tutmaya çalışıp oylarını azaltma çabasına girerler. Üçüncü grubu ise bölücü terör örgütleri oluşturur. Amaç halkın huzurunu bozmak ve karışıklık çıkarmaktır. Kriz dönemlerinde alışık olduğumuz bu yönelimler tıpkı bir öncekilerde olduğu gibi yine kendini belli edecek türden ipuçları taşıyor. İşte bu gibi dönemlerde öncelikle yetkililerden gelen bilgileri yakından takip etmek gerekiyor. Sahte haberlere karşı en iyi panzehrin ülkenin saygın haber ajansları ve resmî kurumları tarafından sağlanabileceği unutulmamalı.

İnsanlar yüksek belirsizlik, kaygı ve panik döneminde kesinlik ararlar. Böylesi bir ortamda, ne yazık ki, yanlış ama kolay çözümler sunan bilgiler daha kolay kabul edilir. Sağlıkla ilgili bilgiler sosyal medyada paylaşılan hikayeler yerine yerleşik haber kaynaklarından kontrol edilmeli. Bu tür içeriklerle karşılaşıldığında öncelikle kaynak sorgulanmalı. Salgın sırasında "Tayvanlı uzmanlar", "Japon doktorlar" veya "Stanford Üniversitesi" ne atıflar yapılmış olabilir. Bu hikayelerin orada yayınlanıp yayınlanmadığı resmî web siteleri üzerinden kontrol edilmelidir, mesela.

Gerçek haberlere kıyasla sahte haberler daha şaşırtıcı, üzücü, öfkeyi veya endişeyi tetikleyen bilgiler içerir. Çünkü sahte haberler dikkati çekmeye odaklı olduğundan gerçek hikayelerden daha abartılı olurlar. Bu özellikleri barındıran içerikler iki kez kontrol edilmeli. Örneğin dramatik bir şey okuyorsanız, ulusal medyanın bunu rapor etmiş olma olasılığı çok yüksektir. Eğer bunu haber olarak bulamıyorsanız bu bilgi güvenilir bir bilgi olmayabilir. Bazen bu gibi içeriklerde sırf kafa karıştırmak için doğru bilgiyle yanlış bilginin harmanlanıp sunulduğu da görülüyor ki bu durum doğru olanı tespit etmeyi zorlaştırıyor. Hatta bazen bu tür mesajların, doktorlar, hemşireler ya da güvenilir yakınlarımız tarafından paylaşıldığına şahit oluyoruz. Bu kişiler paylaşmadan önce tüm hikâyeyi okumamış, sadece gözden geçirmiş olabilirler. Bu durumda paylaşmaya karar vermeden önce, hikayelerin doğru bir şekilde okunduğundan emin olunmalı ve doğruluğunu teyit etmek için bazı kontroller yapılmalı. Örneğin içeriklerin doğruluğunu kanıtlamak için anahtar kelimelerle arama yaparak başka kaynaklara ulaşılabilir.

Paylaşım yapan hesabın gerçek hesap olup olmadığı ve ne zaman oluşturulduğu kontrol edilmeli. Örneğin bugünlerde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca adına açılan birçok sahte hesaptan paylaşım yapılıyor. Sosyal medya platformları, gerçek hesapları doğrulamanın yanı sıra sahte hesapları ve hikayeleri kaldırmaya veya işaretlemeye çalışan bir sistemle yürür ancak görüyoruz ki bu da bazen yetersiz kalıyor. Bu sisteme hâkim olmayan kullanıcılar hesabın doğruluğunu teyit etmeden sahte hesaptan yapılan paylaşımı rastgele kendi hesaplarından da paylaşıyor.

Şüphe uyandırması gereken diğer ipuçları arasında içeriğin olağandışı sayıda beğeni alması veya yüksek oranda paylaşıma sahip olması dikkati çekiyor. Bu belirtiye dikkat etmeli, aşırı derecede paylaşmaya teşvik eden mesajlara şüpheyle yaklaşılmalı. Bununla birlikte güvenilir gazetecilerin ve kuruluşların tekrarlanan yazım ve dilbilgisi hataları yapma olasılığı epey düşüktür. Bu belirtiye dikkat ederek, tamamen büyük harflerle yazılmış veya çok sayıda ünlem işareti içeren içeriklere karşı tedbirli olunmalı.

.