Osmanlı Devleti'nin yenilgisiyle sonuçlanan 1. Dünya Savaşı sonrası Ege'de Türklere ait pek çok ada, hukuki statüsü belirsiz halde bırakıldı. Türkiye'nin onayı alınmaksızın devrin egemen güçlerince Yunanlılara hibe edilen bu adalardan en önemlisi şüphesiz, Akdeniz'in orta yerinde bir uçak gemisini andıran konumuyla Girit'tir. 

Savaş sonrası aradan geçen bir asırlık süre boyunca hukukî statüsü boşlukta kalmış adalardan Girit, kağıt üstünde hiçbir zaman Yunanistan'ın olmadı. Atina'nın bu adanın tamamına sahip olduğuna dair ortada hiçbir resmi anlaşma yok. 

30 Mayıs 1913'te yapılan Londra Anlaşması, Girit'in 'müttefik devletler'e devredilmesini öngörüyordu. İngiltere'nin belirlediği bu 'müttefik devletler' ise Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan ve Yunanistan'dan oluşmuştu. Girit'in kağıt üzerinde bu 4 ülkeye devri sonrası Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan anlaşmadan çekilerek haklarından feragat etti. 

Bu üç ülkenin aradan çekilmesiyle birlikte Girit'in 4'te 3'ünün eski sahibine, yani Osmanlı'ya devredilmesi beklenirken Atina, adanın tamamında hak iddia ederek fiilî bir durum (defacto) yarattı. 

MÜLK ESKİ SAHİBİNE DEVREDİLİR

Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, "Girit'in 4'te 3'ü, adayı bu ülkelere devredenin hakkıdır. Osmanlı Devleti'nin hukukî olarak sahibi olduğu Girit konusunda mirasçı devlet Türkiye Cumhuriyeti'dir. Zaten 1913'te Girit etrafındaki 14 adacığın da Osmanlı'ya devrine dair yapılan anlaşmaların hiçbirine riayet edilmedi" diyor. 

Londra Anlaşması'nın hiçbir yerinde Girit'in Atina'ya terk edildiğine ilişkin bir madde bulunmadığını dile getiren Yalım, "Yunanistan'a Girit'in 4'te 1'i verilmiştir. Adanın etrafındaki 14 ada ile adacık ve kayalıklar Osmanlı Devleti'nin egemenliğinde kalmıştır. Sonraki Atina Anlaşması'nın hiçbir yerinde de Girit'in Yunanistan'a terk edildiğine ilişkin bir ifade bulunmamaktadır. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşması'nda da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere olmak üzere toplam sekiz devlet tarafından, Girit'in sadece 4'te 1'inin Yunanistan'a ait olduğu teyit edilmiştir."

Girit'in 4'te 3'ünün ve etrafındaki Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adalarının derhal boşaltılması gerektiğini kaydeden Yalım, adadaki Heraklion Hava Üssü'nün ve S300 yerleştirilen bölgenin de Girit'te Türkiye'ye ait kesimde kaldığını vurguladı. 

ORASI ŞİMDİ ABD GARNİZONU

Fiilen Yunan işgali altındaki Girit, özellikle son yıllarda bir ABD garnizonuna dönüştü. 20. yüzyıl başındaki işgal hareketiyle birlikte Yunanlılar, ada nüfusunun yarısını oluşturan Türklere soykırım uyguladı. 1800'lü yılların sonuna dek Anadolu ile Afrika arasında köprü görevi gören Türk toprağı Girit'te şimdi Türklerden eser yok. 

Adadaki soykırım sırasında Yunanlılarca gerçekleştirilen en büyük vahşet olaylarından biri Lassithi Katliamı idi. Binlerce Türk'ün canice öldürüldüğü bu olaya tanık olan İngiliz gazeteci Henry Noel Brailsford, yaşananları 'soykırım' olarak niteliyor. İngiliz tarihçi Alison Phillips ise Girit katliamını şu sözlerle kayda geçirmişti: "Türklerin hepsini soğukkanlılıkla öldürdüler. Çaresiz yaşlı adamları, çalışan kadınları, küçücük çocukları sığır gibi katlettiler. Her yerde önceden bildirimiş bir işaret gibi, köylüler hep birden ayağa kalkıp bulabildikleri tüm Türkleri; erkek,kadın ve çocuk ayırt etmeden katlettiler. Şarkılar söylüyorlardı: Ne Mora'da bir tane Türk kalacak ne de dünyada diye..."

ABD'nin yoğun şekilde silahlandırdığı Girit, Adalar Denizi'nde bir provokasyon sonrası savaş çıkması durumunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin birincil hedeflerinden olacak. Türk SAT ve SAS timlerinin Girit'e yönelik çıkarma harekâtı için hukukî gerekçesi de bulunuyor. 1913 yılında yarım bırakılmış bir hesabın görüleceği güne dek Ankara, Girit'in 4'te 3'ünün Türk toprağı olduğuna dair tezlerini yüksek sesle dillendirmeye devam edecek.