Facundo Escobar*

Devlet ve iktidar partisi şiddeti, ülkenin belli başlı şehirlerinde ayrım gözetmeksizin serbest bıraktı. Duque, tasarısını 2 Mayıs’ta Kongre’den geri çektikten sonra bile protestolar büyümeye devam etti.

Kolombiya’da tam olarak ne oluyor? Derin bir toplumsal kriz bağlamında meydana gelen, benzeri görülmemiş kitlesel protestolar art arda başlayalı 9 gün oldu. Hükümetin tepkisi her zaman yaptığı şeyle uyumluydu: Boyun eğdirmek için şiddet kullanmak. Ancak bu sefer, halk tarihsel çatışma sürecinde yeni bir aşamaya geçerek savaşmaya başladı.

İnsanlar artık korkmuyor: Kayda değer bir organizasyon kapasitesi ve savaşma iradesi ile sokakları işgal etmeye geldiler. Emperyalist yanlısı oligarşik rejim ise kuvvetle karşılık veriyor. Bu arada, bu anti sistem enerjisini kanalize edebilecek, yeni liderlikler inşa edebilecek ve hareketi bir rejim değişikliği üretmek için yeni bir sosyal güce yönlendirebilecek hiçbir siyasi eklemlenme yok gibi görünüyor. Ufukta görünen, 21. yüzyıl oligarşik rejiminden, popüler ve hatta sosyalist bir rejime geçiş…

KOLOMBİYA’DA KÖKLÜ KRİZ

Oligarşik blok, 1948’den beri kendini iktidarda pekiştirdi, halk karşıtı ve baskıcı hükümetlere süreklilik sağladı, bir avuç güçlü aile lehine güçlü ve ısrarcı politikalar uyguladı. Bütün bunlar elbette demokrasi adına yapılıyordu.

Kolombiya ekonomisi uzun zamandır enerji, madencilik, iletişim ve finansal hizmetler gibi stratejik sektörlerin özelleştirilmesi yoluyla devleti dağıtmaya dayanıyor. Antiulusal çıkarlar, ulusötesi yağma ve avlanma mantığı hüküm sürmekte. Kolombiya özellikle Uribe Vélez hükümeti sırasında (20022010) şaşırtıcı bir şekilde kârını atıran büyük sermayeye yönelik muafiyetleri ve kesintileri genişletti. Sermaye akışı üzerindeki kontrol ise etkisiz veya hiç yok. Küçük işadamları ve orta sınıflar sahipsiz ve yardımsız bırakıldı. İşçi sınıfı şüpheci ya da siyasi sistem karşıtı olarak işsiz, açlıktan ölmüş ya da aşırı sömürülmüş durumda. Köylülerin toprakları yok. Büyük mülk ve ve toprak sahipleri topraklara hakim görünüyor.

Kolombiya dünyadaki en eşitsiz ülkelerden biri, çünkü çok yüksek ve muazzam yoksulluk seviyelerine sahip, fakat aynı zamanda ülke zenginliği (ve toprak) birkaç kişinin elinde bulunuyor. Nüfusunun yaklaşık yarısı yoksul. Ayrıca 6,3 milyondan fazlası “Plan Kolombiya’nın uygulaması sırasında ordu ve paramiliter güçler tarafından gerçekleştirilen katliamlardan ve püskürtülen glifosattan sağ çıktıktan sonra topraklarını terk etmek zorunda kaldı. İşsizlik bu yıl yüzde 14,5’e ulaştı. Ekonominin yarısı kayıt dışı. Aşılama konusunda ciddi zorluklar var. Mağazaların kısmen kapanmasına neden olan enfeksiyon salgınları da devam ediyor.

Bu bağlamda, seçim kampanyasında “Daha fazla maaş, daha az vergi” sözü vermiş olan başkan Iván Duque, yeni bir neoliberal vergi reformu gerçekleştirmeye çalıştı. Bu, onun görevinde üçüncü ve Kolombiya için on yılda altıncı olacaktı. Amaç, risk derecelendirme kuruluşları, IMF ve OECD’nin, “sınırsız borçlanma politikasını” sürdürme taleplerini karşılamaktı.

Reform, 2022 ile 2031 yılları arasında yeni vergiler ve diğer mali araçlarda milyar dolar artırmayı hedefliyordu. Halkın, Kolombiya kapitalizminin yarattığı krizin faturasını üstüne alması gerekiyordu. Temel aile sepeti ürünlerinde, yakıtlarda ve tarımsal girdilerde KDV’nin yüzde 19’a kadar artırılması amaçlanıyordu (köylüler ve kırsal üreticiler için çokuluslu tarım şirketleri yararına bir darbeydi); Kamu enerji, kanalizasyon ve gaz hizmetleri fiyatlarında artışlar da planlandı. Vergi mükellefi sayısının artırılması önerildi. Belediyelere, şehir içi geçiş ücretleri yükleme ve motosikletlerden (popüler sınıflar tarafından yaygın olarak kullanılan bir araç) ücret alma yetkisi verildi. İş ve eğitiminin sanallaştığı bir ortamda internet hizmeti KDV’si bile alınması tartışılıyordu.

Duque ve iktidar bloğu bu reformun uygulanabilir olabileceğini düşünüyor muydu? Duque, halkın krizin faturasını kimin ödeyeceğini bilmediğini mi varsayıyordu? Aslında tam da öyle değil. Rejim, direnişin olacağını bekliyordu, ancak onu bitirmenin de kolay olacağını zannediyordu. Ama bir şeyler değişti.

VE İSYAN PATLAK VERDİ…

Egemen sınıf yeni bir ürkütücü durumla karşı karşıya ve öyle görünüyor ki, çatışmada karşılık vermeyi yalnızca şiddet ve militarizasyon yoluyla biliyorlar. Ama şimdi, düşman bir isyancı gerilla ordusu değil, şeytanlaştırılması ya da basitleştirilmesi de kolay değil.

Halk tabandaki örgütleri harekete geçiriyor, yaratıyor ve geliştiriyor. Sivil toplum kuruluşlarının devasa ve güçlü kamusal destekleri de dile getiriliyor. Tartışıyorlar, eylem programları oluşturuyorlar, yürüyüşler, ablukalar, grevler ve zaman içinde sürdürülen kültürel tezahürlerle kendilerini sokaklarda ifade ediyorlar. Protestocular yeni bir deneyim, yeni bir siyasi kültür inşa ediyor.

Uribe, yerleşik düzenin “yayılan hücrelerin oluşturduğu bir devrim” ile karşı karşıya olduğunu söyleyerek tam teşhisi koydu. 2019 seferberliklerine kadar, kamusal alanın halk protestosuyla işgal edilmesi, büyük ölçekte gerçekleşmedi. Ancak salgının ortaya çıkmasından birkaç ay önce, “eşi benzeri olmayan sayıda Kolombiyalı sokaklara döküldü. Yıllarca süren terör ve korkudan sonra, sokak işgalleri pekişiyor gibi görünüyor (bu, onlarca yıldır bölgenin diğer ülkelerinde yaygın olan bir şeydi).” Pandemi bir an için bu eylem tarzını dondurmuştu. Bugün ise şüphesiz tekrar canlanmaya ve engelleri yıkmaya başladı.

(YARIN DEVAM EDECEK)

* Facundo Escobar, Arjantin Buenos Aires'teki La Plata Ulusal Üniversitesi'nde (UNLP) Arjantinli antropolog, gazeteci, araştırmacı ve Uluslararası İlişkiler ve Siyasi Tarih profesörüdür.

Kaynak: Uwidata