Siyasal, ekonomik ve askeri alanlarda ABD’nin baskısını dengelemek isteyen Türkiye, Pakistan üzerinden Çin’le işbirliği yaparak, Pekin’le ekonomik işbirliğini derinleştirebileceği gibi Kıbrıs ve Doğu Akdeni zkonularında da Çin’den destek talep edebilir.
Türkiye ve Çin dünyanın gündeminde olan Keşmir sorununda farklı nedenlerle de olsa, aynı cephede yer alıyor.
Türkiye, Pakistan’la olan tarihsel dostluğunu ve ticari işbirliğini sürdürmenin yanı sıra, Doğu Asya’da stratejik bir noktada yer alan Pakistan’la askeri işbirliği üzerinden Afganistan başta olmak üzere bölgedeki etkinliğini korumak amacıyla, Keşmir sorununda İslamabad yönetiminin yanında yer alıyor. Pekin yönetimi ise, Kuşak ve Yol Projesi kapsamında önemli bir geçiş noktası olan Pakistan’la, Gwadar Limanı’yla bağlantılı olarak Keşmir üzerinden kurmaya çalıştığı kara yolunu sağlama almak ve diğer yandan bölgesel rakip olarak gördüğü Hindistan’ın, Çin’in de dahil olduğu Keşmir sorununda mevzi kazanmasını engellemek için Pakistan yanlısı bir tavır almış durumda.
Çin’le işbirliği imkanları arayan, Kuşak ve Yol Projesi’nde yer alacağını açıklayan Türkiye için Keşmir meseliyle bağlantılı olarak, Pakistan üzerinden Pekin’le ilişkileri derinleştirmek önemli bir fırsat olarak karşımızda duruyor. Konuyla ilgili atılabilecek adımları ve karşılıklı getirilerini değerlendirmeden önce, Keşmir’de yaşananları kısaca ele almakta yarar var.
İNGİLİZLERİN BÖLGEYE BIRAKTIĞI BOMBA
1947 yılında Hindistan’dan çekilmek zorunda kalan Britanya İmparatorluğu, Keşmir Bölgesi sorununu, pimi çekilmiş bir bomba gibi Hindistan ve Pakistan’ın arasına bırakarak bölgeyi terk etti.
Keşmir sorunu, İngilizlerin gelecek öngörülerinde çizildiği üzere sürekli bir istikrarsızlığa neden olurken (Keşmir nedeniyle Hindistan ve Pakistan 1947, 1965 ve 1999 yıllarında savaştı), bölge dışı aktörlerin de bu sorunu bahane ederek Hindistan ve Pakistan’ın içişlerine müdahale etmesine zemin oluşturdu. İngilizler buna benzer bir hamleyi Mezopotamya’da yapmışlar, Musul ve Kerkük’ün Misakı Milli dışında kalmasını sağlayarak, bugün “Kürt Meselesi” denilen soruna, daha o günlerden zemin hazırlamışlardı.
‘HİNDİSTAN’IN KAPISI’
Keşmir Bölgesi, Hindistan, Pakistan ve Çin arasında bölünmüş durumda. Sorunun tekrar gündeme gelmesinin altında da Hindistan’ın kendi kontrolünde yer alan bölgede, nüfusun çoğunluğunu oluşturan Müslümanları tasfiye etmek amacıyla yaptığı Anayasa değişikliği yatıyor. Coğrafi olarak değerlendirildiğinde Keşmir, “Hindistan’ın Kapısı” olarak adlandırılan bir bölge, Büyük İskender de dahil olmak üzere Hindistan’a düzenlenen seferlerin çoğu Keşmir üzerinden gerçekleştirilmiş. Hindistan’ın bölgede tam hakimiyet çabasının özünde, Pakistan düşmanlığından çok Keşmir kapısını kapatarak ülkenin güvenliğini sağlama stratejisi var. Hindistan’ın bir diğer amacı ise Keşmir üzerinden bölgesel rakip olarak gördüğü Çin ve tarihsel düşmanı Pakistan arasındaki kara yolunu tehdit etmek. Pakistan ise başkent İslamabad’ın güvenliği, Hindistan’ı izole etmek ve Çin’le kara üzerinden olan ilişkilerini sağlama almak amacıyla Keşmir’de tutunmayı hedefliyor.
Hindistan’ı bölgesel bir rakip olarak gören fakat cepheleşmekten kaçınan Çin’in planı, Keşmir’i Kuşak ve Yol Projesi’ne açık tutabileceği bir siyasi iklim yaratmak. Özetle, Keşmir konusunda yaşanan çatışmaların altında dini ve etnik farklılıklardan çok jeopolitik gereklilikler yatıyor.
DÜNYA KEŞMİR’DE
Stratejik öneme sahip Keşmir sorununa, bölgede aktif bir biçimde var olmak isteyen kuvvetler de dahil olmuş durumda. ABD, Trump’ın “Keşmir konusunda arabulucu olabiliriz” açıklamasının da gösterdiği üzere tarafsız bir siyaset izlediği görüntüsü vermek istese de, yükselen Çin’i dengelemek adına Hindistan’ı alttan alta destekler bir siyaset izliyor.
Bu noktada, ABD’nin Çin’e karşı Hindistan’ı desteklerken, Pakistan’ı da tamamen Pekin yönetimine doğru ittirmeyecek bir siyasi hat tuttuğunu ekleyelim. Hindistan’ın Müslüman nüfusa müdahalelerine rağmen Körfez ülkelerinin konuyla ilgili sessizliği dikkat çekiyor. Körfez siyasetinin uzman isimlerinden Aya Batrawy, sessizliğin altında Körfez ülkeleri ve Hindistan arasında var olan, yıllık 100 milyar doları aşan ticaret hacminin yanı sıra, Körfez ekonomisine katkı sağlayan 7 milyon Hintli göçmenin olduğunu ifade ediyor.
S400’ler başta olmak üzere, Hindistan’la askeri ve ekonomik alanlarda işbirliği içinde olan Rusya ise Keşmir sorunu konusunda bir diğer müttefiki Çin’i karşısına almamak için sessiz bir siyaset izleme yolunu seçti. Pakistan karşıtı cephede yer alan bir başka ülke, uzun yıllardan bu yana Hindistan’la askeri alanda işbirliği yapan İsrail oldu.
TÜRKİYE VE ÇİN İÇİN KARŞILIKLI FIRSATLAR
Ekonomik ve siyasi anlamda zor bir süreç geçiren, batıya alternatif oluşturabilecek ittifaklar arayışındaki Türkiye için, Keşmir sorunuyla bağlantılı olarak Pakistan üzerinden Çin’le işbirliği imkanlarını değerlendirmek önemli bir fırsat. Türkiye’nin, askeri ve kamu diplomasisi alanlarında Pakistan’la uzun yıllara dayanan ilişkileri devam ediyor. Pakistan Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere, ülkedeki kamu kurumlarında Türkiye’de eğitim görmüş, Ankara’yla sıcak ilişkilere sahip pek çok isim mevcut. Çin ise Kuşak ve Yol Projesi ve Hindistan’ın bölgedeki etkisini azaltmak amacıyla Pakistan’la ilişkilerini derinleştiren bir siyaset izliyor.
Keşmir’deki son gelişmelerin de gösterdiği üzere, Ankara ve Pekin, Pakistan’ın arkasında yer alan bir tavır ortaya koyuyor. Pakistan üzerinden işbirliği, Türkiye ve Çin’in iki temel noktada çıkarına olacaktır:
1. Uygur meselesi nedeniyle İslam coğrafyasında tepki gören Çin, Pakistan’a verdiği desteği Türkiye’yle işbirliği içinde ön plana çıkartarak, Müslüman halklara kendini anlatmaktaki zorlukları aşabilir. Türkiye, İslam ülkelerindeki etkin ilişkilerini bu yönde kullanabilir.
2. Siyasal, ekonomik ve askeri alanlarda ABD’nin baskısını dengelemek isteyen Türkiye, Pakistan üzerinden Çin’le işbirliği yaparak, Pekin’le ekonomik işbirliğini derinleştirebileceği gibi Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konularında da Çin’den destek talep edebilir.
“Denge siyaseti” adı altında çözümsüzlüklere saplanan bir çizgi yerine, bağımsız dış politikanın gerekliliklerini ilke edinen bir yaklaşım, Türkiye’nin elini kuvvetlendirecek, yeni ittifak alanları yaratarak önümüzü açmamızı sağlayacaktır. Türkiye’nin tarihsel büyüklüğünden kaynaklı fırsatlar önümüzde yükseliyor. Ancak tarihini bir bütün olarak kabul edenler, doğru hamleleri yapabilir.
Aydınlık