‘‘Doktrin istemem, donar kalırız.
Biz yürüyüş halindeyiz”
M. Kemal Atatürk
Kemalizm, kavram olarak ilk olarak ortaya çıktığı 1919 yılından bugüne çokça tartışılan programların başında gelmektedir. İstiklal Harbi’nin daha başlarında İngilizler tarafından “Kemalciler” anlamında kullanılan bu kavram aynı zamanda “Kemal’in Çetesi” anlamına da gelmekteydi.
Kemalizm’in bir ideoloji mi, fikir hareketi mi, doktrin mi yoksa bir program mı olduğu sıkça tartışılmış ve üzerine ciltlerce eser yazılmıştır. Çeşitli ideolojiler çerçevesinde yorumlanmış olan Kemalizm’e en doğru yanıt Atatürk’ten gelmektedir.
“BU KELİME HAREKETİN RUHUNU ANLATMIYOR”
1923 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası(CHF) kurulurken dönemin aydınlarından Yakup Kadri Atatürk’e “Fakat Paşam, bu partinin doktrini yok.” demiş ve şu Atatürk’ten şu yanıtı almıştır: “Doktrin istemem, donar kalırız. Biz yürüyüş halindeyiz.” İşte Kemalizm’in odak noktası tam da burasıdır. Onun devrimciliği, sürekliliği ve yorulmazlığı buradan gelmektedir. Hatta Kemalizm adlandırmasını doktrin olarak ifade eden anlayışı Mustafa Kemal ve arkadaşlarının benimsemediğini ise Mustafa Kemal’in G. Ellison’a söylediği şu sözlerden anlıyoruz: “Bu kelime hareketin ruhunu anlatmıyor. Ben ölsem de kalsam da bu hareket devam edecektir.”
“BUGÜNE KADAR YAPTIĞIMIZ İŞLER BÜTÜNÜ”
Bu anekdotun dışında, en kapsamlı tanım 1935 yılında CHP’nin dördüncü büyük kurultayında karara varılan tanımda olmuştur. Parti programının girişi aynen şu şekildedir: “Cumhuriyet Halk Partisi’nin programına temel olan ana fikirler, Türk devriminin başlangıcından bugüne kadar yapılmış olan işlerle, yalın olarak ortaya koymuştur.” Buradan da anlaşıldığı üzere Kemalizm prensipleri sırtını doğrudan doğruya kendinden önceki 70 yıla dayandırmaktadır ve Genç Osmanlılardan Jön Türklere, ardından kendisi ve yanındaki devrimci kadro ile yaptıklarının tamamını kapsayan bir tanıma gidilmiştir.
MİLLİ BAĞIMSIZLIK VE ORTAÇAĞ KURUMLARININ TASFİYESİ
Bu genel tanım içerisinde Kemalizm’in özüne indiğimizde temelinde iki ana başlığı görmekteyiz. Bunlar emperyalizme karşı tam bağımsızlık ve Ortaçağ feodalizmine karşı çağdaş uygarlıktır. Bu iki ana başlığın ilhamıyla da 1937 yılında Anayasa’ya da geçirilen Altı Ok oluşturulmuş ve Türk Devrim’nin son ve esas programını teşkil etmiştir.
Ancak yukarıda da değinildiği gibi, Kemalizm kavramı ortaya çıktığından beri “aslında ne” olduğu sıkça tartışılan ve genelde de son/uca bağlanamadan biten bir duruma sokulmuştur. Şimdi bugüne kadar gelen tüm bakışları değerlendirelim.
1 KEMALİST/ATATÜRKÇÜ BAKIŞ
Kemalizm’e yapılan tahrifatlar daha Atatürk hayattayken başlamıştı. Atatürk’ün en yakınında olan isimlerden kiminin dalkavukluktan, kiminin saptırma niyetinden, kiminin ise özünü yanlış anladığından ortaya konan fikirler, devrimi bambaşka noktalara götürmekteydi. Bunlara verebileceğimiz en güzel örnekler Falih Rıfkı Atay ve Celal Bayar’dır.
Özellikle ölümünden sonra Atatürk’e dair fikirlerin yayılmasında daha özgür bir ortam oluşmuştu. Bu özgürlüğün getirdiği Kemalizm tahrifatı da artmaya başlamıştı. Çeşitli gazete ve kitap yazıları, demeçlerde ortaya çıkan birkaç söylemi her zaman doğrudan Atatürk’e dair olmamıştı. Türk Devrimi’nin halkalarından biri olan İttihat ve Terakki Cemiyet’i üzerinden de yapılmış ve tarihteki rolünün üzeri örtülmeye çalışılmıştı. Bu da başlı başına AtatürkEnver Paşa çekişmesinin bir ürünüdür.
Atatürkçülük Nedir? Adlı eserinde Atay Dünya Savaşı’na girişimize dair “Onun fikrince, biz savaşı daha girdiğimiz gün kaybetmiştik. Vatan olarak elimizde ne kalacaktı?” şeklinde fikrini belirtirken aslında İTC’yi savaşa girdiği için suçluyor ve Atatürk’ün bu savaşa girmemesi gerektiğini savunuyordu.
ATATÜRK: “ASYAİ MİLLETİZ” ATATÜRKÇÜLER: “BATICIYIZ”
Bunun yanında yine aynı eserde adeta Tanzimatçılık yaparak Kemalizm’i Batıcı bir program olarak gösteriyordu: “Biz Türkiye’yi Batı’ya yükseltmek istiyoruz. Afrika ve Asya bataklarına çökertmek istemiyoruz.” Halbuki Atatürk Türk milletinin ve Türkiye’nin konumunu “Biz Türkiyeliler Asyai bir milletiz. Asyai bir devletiz” diyerek göstermişti.
Bugün kendini Atatürkçü/Kemalist olarak nitelendiren birçok kişi (ağırlıklı olarak sosyal demokratlar) bu şekilde inşa edilmeye çalışılan bir Atatürkçülüğü savunmakta ve özünden kopmuş halde savrulmakta. En yakınlarında olanlar dahi böyle yanlış tahlillerde bulunuyorken devrime cepheden karşı çıkanlar çok daha fazla safsatalarla karşımıza çıkmaktadır. Bunun sebebini de CHP’nin özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonraki süreçte sosyal demokrasiyi program olarak kabul etmesi olarak söylenebiliriz.
Atatürk’ün çağdaşlarından verebileceğimiz bir diğer örneğimiz ise Celal Bayar’dır. Atatürk döneminde hem İktisat Vekilliği hem de Başbakanlık yapmış olan Bayar, Atatürk’e çok bağlı isimlerden biridir. İş Bankası’nı doğrudan doğruya Celal Bayar’a emanet eden Atatürk’ün güvenini de hem buradan hem de ölümüne yakın Başbakanlığı vermesinden anlayabiliriz.
Ancak Bayar da Atatürk’ün ölümünün ardından yanlış savlarda bulunmuş ve bugün Atatürkçülüğü yanlış ortaya koyanların temelini oluşturmuştur. Örnek verecek olursak, 1980 yılında İsmet Bozdağ’a verdiği bir demeçte Atatürk için “Mustafa Kemal Paşa, bir savaş tanrısı idi.” sözlerini kullanmakla beraber naaşının 1953’te Anıtkabir’e defnedildiği gün yaptığı konuşmada “Atatürk, seni sevmek Türk milleti için milli bir ibadettir.” ifadelerine yer vermekte.
Dışarıdan bakıldığında bir sevgi, saygı nişanesi olarak görülebilir ancak “yürüyüş halinde” olan bir devrim hareketinin önderini bu şekilde putlaştırmak, belirli kalıplara sokmak ve özünü anlamadan tahlillerde bulunmak bugünkü Kemalizm anlayışına doğrudan kaynaklık etmektedir. Bu kaynaklık ise Kemalizm’e düşman olanların ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey ifade etmez.
2 SAHTE SOLCU BAKIŞ
1960 İhtilali’nden sonraki süreçte daha demokratik bir yapıya bürünmüş olan Türk siyasi ve toplumsal yaşamının bir getirisi olarak birçok sosyalist/komünist hareket ortaya çıkmış ve rahatça çalışma yapma özgürlüğüne sahip olmuşlardır. Özellikle sosyalistlerin “devrim” olarak gördükleri bu bakışla birlikte Atatürk’ün yaptığı işlere daha çok yoğunlaşılmış ve devrimin devamlılığının bir parçası olarak görülüp savunulmuştur. Ancak 1970’lerden sonraki süreçte zamanla bazı sosyalist gruplar Atatürk’ü benimsemeyi bırakmış, hatta düşman olup her ortamda yerilmiştir. Bu kesimin başını çekenlerden biri hiç kuşkusuz İbrahim Kaypakakya olmuştur. Bu savrulmanın temelinde “Kemalizm’in sosyalizme tamamlanamayacağı, hattı sosyalizmi inşa etme yolunda bir burjuva engeli” olarak görüşmüştür.
KAYPAKKAYATİKKO’NUN SOL SAPMA ATATÜRK DÜŞMANLIĞI
Kaypakkaya Kurtuluş Savaşı’ndan başlayıp kendine kadar gelen süreyi birbirinden ütopik fikirlerle eleştirmiştir. Kurtuluş Savaşı’nı en başından beri İngiliz işbirlikçiliği olarak görmüş 1920’den sonra Anadolu’da kurulan düzene “faşist diktatörlük” denmiş , hatta bununla da yetinmeyip Atatürk’ü, Mao’un karşında konumlanan Çan KayŞek ile bir tutmuş ve antiemperyalist olmadığını ortaya koymaya çalışmıştır. İşte bugünkü sahte solun Atatürk’e bakışı da buradan filizlenmektedir. Bu yüzden onları “sahte” olarak nitelendiriyoruz. Kaypakkaya’nın dışında İdris Küçükömer de aynı savrulmaya düşmüş ve “Kurtuluş Savaşı, antiemperyalist bir savaş değil, Yunanlara karşı bir savaştır” tahlilini yapmıştır.
Halbuki döneme baktığımız zaman hem Sovyet Rusya’da hem Çin’de hem de daha kapsamlı olan Komintern’de Kemalist hareket antiemperyalist duruşu ve mücadelesi ile her zaman desteklenmiş ve hatta Komünist Enternasyonel’in 1928 yılındaki kongresinde Kemalist Devrim milletler arası devrim zincirinin bir halkası olarak kabul edilmiştir. Aynı şekilde Anadolu’daki Seyit Rıza vb. gerici isyanlarının bastırılması da Lenin tarafından ilerici olarak nitelendirilmiştir.
Bunun dışında dönemin devrim liderleri Atatürk ve Türk Devrimi hakkında onlarca söz söylemişler ve desteklediklerini vurgulamışlardır: Stalin 1920’de “Bir burjuva devrimci hükumetin, fakat yine de elde silah İtilaf Devletleri’ne karşı savaşan Kemal hükumetinin kişiliğinde, bütün diğer sömürgeleri ve yarı sömürgeleri etrafında toplayan devrimci bir çekirdeğimiz var” derken Lenin ise 1921’de “O istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum” sözleri ile Kurtuluş Savaşı ve Kemalist Devrim’i desteklediklerini söylemişlerdir. Elbette bunlar sadece birer örnek. Dipnotta belirttiğimiz eser ve Doğu Perinçek’in “Komintern Belgelerinde Türkiye” adlı esere bakmanızı ve daha detaylı incelemenizi öneririz.
Ek olarak Lenin 1915 yılında söylediği şu sözler ile adeta Kaypakkaya’ya bir ders vermiştir: “Kendi saygıya değer burjuva “vatanı” için konuşmaya tarihsel bir hakkı bulunan ve feodalizme karşı mücadelede yeni milletlerin on milyonlarca insanının uygar bir hayata yönelişine önderlik eden burjuva devrimcilerine derin bir saygı duymayan insan Marksist olamaz.”
Şimdi düşünelim, 68 hareketi “Bağımsızlık için Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenlerken, öncelikli parolanın Kemalist Devrim’in tamamlanması olarak görülürken bu kin ve düşmanlık ile hangi sosyalizme ulaşılacak? Türk Devrimi birikiminin yok sayıldığı hiçbir sosyalist hareket bu topraklarda başarılı olamaz. Bunu görememek ve Kemalizm’e karşı tavır almak emperyalizme yeni bir “işbirlikçi” kazandırmış olmaktadır.
3 KÜRTÇÜ BAKIŞ
Kemalizm’e bir başka bakış da etnik temelli bakış açısı üzerinden Kürtçülük/Kürtçü bakışıdır. Tam olarak çıkış tarihi net olarak verilemese bile en eski olarak 1921’deki Koçgiri İsyanı’nı söylemek yanlış olamayacaktır. Müstakil şekilde ortaya çıkan ve ilk defa bir Kürt bayrağı ve marşı ile ortaya çıkan ayrılıkçı çeteler ile başlayan ve devrimlere sonuna kadar düşman olan bu Kürtçülük hareketi neredeyse her faaliyetinde çeşitli emperyalist kuvvetlerin desteğini almıştır. Bu destek kimi zaman maddi kimi zaman manevi olmuş ve ülkenin bölünmesi (özerklik ya da bağımsızlık) için her türlü olanağı sağlamışlardır.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından da çeşitli vilayetlerde çeşitli isyanlar çıkmış olmasına karşın Cumhuriyet Hükumeti her seferinde bastırmasını bilmiş ve düzeni sağlamak için her şeyi yapmıştır. Ancak Kemalist Devrim’in tamamlanmasındaki eksiklik neticesinde bu politikalar çoğu zaman başarıya ulaşamamıştır. Bu da zaman içinde, emperyalizmin de nifakları ile birlikte Kemalizm düşmanlığı ve onu çevreye yanlış aksetme sonucunu doğurmuştur.
Günümüzde bu bakışın liderliğini HDP çekmektedir. HDP’ye, yani PKK’ya bağlı diğer alt kuruluşlar da aynı şekilde bu düşmanlığı sürdürmektedir. Esas olarak devrimlerin tümüne karşı çıkan Kürtçü cenah, halifelik/saltanatı temel alarak isyanlara girişmiş ve o günlerle birlikte biriken “etnik” bakışın eseri olarak özellikle de Dersim Harekâtı sonrasında fikren daha çok palazlanmışlardır.
Bazı Atatürkçülerin ve Atatürkçü basının seviglisi Selahattin Demirtaşlar, Atatürk düşmanlığının bayraktarıdır. Bir başka örnek olarak Ertuğrul Kürkçü de Atatürk düşmanlığının Kürtçü programcılarındandır. HDP milletvekili olması ile zaten başlı başına tavrını belli ederken, çeşitli yerde yaptığı konuşmalar ve yazdıkları ile de Kemalizm’le mücadele etmektedir. Ana dilde eğitimin savunulmasından tutalım 1930’ların kültür kaleleri olan TTK ve TDK’ye savaş açmış bir konumdadır.
Ayrıca şunu vurgulamakta yarar var, sahte sol olarak nitelendirdiğimiz cenahın da Kürtçü fikirlerden çokça etkilendiğini ve birçok tezlerini bu düşünce üzerinden aldığını unutmamak gerekir. Hatta bugün etkilenmenin ötesinde Kürtçülerin kuyruğunda ve güdümündedirler.
Aslında Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözüyle Anadolu’daki tüm halkı fark gözetmeksizin tek bir tanım altında toplamaya çalışmış ve yeni Türkiye’yi inşa ederken buna dayanmak istemişti. Öyle de oluyordu. Ancak etnik kökenli bakışın durmaması bu tanımı kimi zaman kullanılmaz hale getirdi. Bunda pek tabi emperyalizmin de payı büyüktü.
4 NEOLİBERAL BAKIŞ
Neoliberaller, Kemalizmi yöntem olarak en nesnel ve bilimsel, sonuç olarak en öznel ve çarpık biçimde değerlendirmektedirler. Kemalizm’i, İttihat ve Terakki'nin devamı olarak görmekle birlikte, esas amacının Anadolu'yu Türkleştirmek ve Anadolu'daki halkları sömürmek üzerine kurulu olduğu şekilde yorumlar.
Kemalizm, bir kurtuluş mücadelesidir. Bir devrim sürecidir. Bu devrim sürecini kabullenmeyenler, devrim karşıtlığında, yani modernleşme adı altında Batı'nın dayatması olan Tanzimatçılıkta buluşur.
1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle, dünyada taşlar yerinden oynadı. Çünkü bu çöküşle Amerikan emperyalizmi düşmansız kaldı ve bunu ‘Yeni Dünya Düzeni’ adı altında tüm dünyaya duyurdu. Artık Yeni Dünya Düzeni, neoliberalizmi dünya çapında yaymayı ve aracı haline getirmeyi amaçlıyordu. ‘Yeni Dünya Düzeni”nin ilk hedefi, insan duygularını hassas meseleler üzerinden sömürmekti. ABD bu çizgide kendine yeni kanatlar var ederek neoliberal örgütlenmeler yaptı, insan hakları, barış, özgürlük, demokrasi kavramlarını bir kalkan olarak kullanmaya başladı.
Dünya, Amerikan emperyalizminin esiriyken, barış aradı. Oysa Amerikan emperyalizmini ve işbirlikçilerini hedef almayan hiçbir barış, milletin yararına değildi.
Bir kez daha belirtmek gerekiyor ki, emperyalizme karşı mücadeleden kopuk insan hakları savunuculukları ve duyarlılıkları, en sonunda emperyalist merkezin kıskacına girmekten kurtulamaz. Devletinden, milletinden, kimliğinden kopanlar ve değerlerine yabancılaşıp, çözümü esas meselenin dışında arayanlar, kendini başka düzenlerin içinde aparat olarak kullanılmaya mahkûm ediyor. Bu mahkûmiyet bugün LGBT bayraklarında Atatürk simgelemeye zorlayacak kadar yabancılaşmaya sebep oluyor.
Yeni Dünya Düzeni'nin bütün ideologları, ideoloji çağının geçtiğini söylemlerinden eksik etmiyordu. Neoliberaller de bu açıdan sürece ayak uydurmuştu. Bu düzenin yeni formülleri çok kimlik çok kültür anlayışını benimsetmişti.
Neoliberallere göre, Kemalizm’in milliyetçilik ilkesi, Türkiye’nin içe kapanmasına, dünyadaki büyük değişimlere karşı tutuculuğu, etnik özgürlüklere karşı baskıcılığı temsil etmekte ve dünyayla bütünleşmeyi engellemektedir. Aynı şekilde Devletçilik ilkesi de demokrasinin tek seçeneği olan serbest piyasanın Türkiye’de yerleşmesinin başlıca engelidir. Sonuç olarak neoliberaller, Devletçilik ve Milliyetçilik ilkelerinin karşısında konumlanırlar.
5 İSLAMCI BAKIŞ
19. Yüzyılın sonuna doğru çıkan İslamcılık akımının temelinde gelişen ve Kemalizm’i de bu noktadan değerlendiren İslamcı bakış özellikle emperyalizm kaynaklı çalışmalarıyla yorumlar yapmıştır. Kemalizm’i, emperyalizm işbirlikçileri ve feodal güçler tarafından, faşist bir dikta olarak nitelendiriliyordu. Ancak feodal ve emperyalizm güdümlü kurumların devrimci müdahalelerle temizlenmesi bir zorunluluktu.
1924 yılında hilafetin kaldırılması ile birlikte bu fikir tekrardan körüklenmiş ve çeşitli siyasal oluşumlar içerisinde kendilerini göstermiş olmakla birlikte, hilafet üzerinden Kemalizm’e doğrudan bir düşmanlık beslenmiştir. Kimi etnik kökenli isyanların içinde de kendisini göstermekle birlikte müstakil şekilde oraya çıkan ayaklanmalar da (örneğin Bursa ve Menemen) olmuştur. Özünde egemenliğin doğrudan millete verilmesi, yani gökten alınıp hayatın kendisine verilmesi asıl düşmanlığın sebebi olmuştur.
İşte bu asıl düşmanlık Kemalizm’i yorumlama noktasında birçok hatalı tahlile yol açmıştır. Cumhuriyet’in dinamiklerine çomak sokarak, Atatürk’ün özel hayatına girerek birtakım yalan bilgi üretimi ile saldırılar yapılmakta. Bunun öncülleri olarak da Said Nursi, Kadir Mısıroğlu, Mustafa Armağan, İsmet Özel gibi isimleri örnek verebiliriz.
1924 yılı, Kemalist iktidarın gericiliğe karşı mücadelesinde yeni bir sayfadır. “Devrim Kanunları” adıyla anılan 3 kanun ile bu savaşı başlatmış oluyordu. Buna mukabil Şeyh Sait İsyanı'nın bastırılması da şarttı. Şeyh Sait'in feodal bağlar altındaki bazı Kürt kitlelerine dayanması, bu isyanın gerici karakterini ve o zamanki dünya saflaşmasındaki emperyalizm işbirlikçisi ve devrim karşıtı konumunu değiştirmiyor. Nitekim Stalin yönetimi başta olmak üzere dünyanın bütün ilerici güçleri, Kemalist yönetimin Şeyh Sait İsyanı'nı bastırmasını devrimci bir uygulama olarak gördü ve destekledi. Şeyh Sait ve diğer birçok dinci/etnikçi olaydan beslenen İslamcı bakış, kendi miraslarını bu isimlere dayayarak bir Kemalizm tahlili oluşturmakta.
6 – 5 YANLIŞI GÖTÜREN TEK DOĞRU: BİLİMSEL SOSYALİST VE TARİHSEL MATERYALİST YAKLAŞIM
Yazımızda Kemalizm’in dönem dönem toplumumuza yansımalarından söz ettik. Bu saptamaların hepsi dünde kaldı. Çünkü hiçbiri bilimsel değildi. Kemalizm gerçekten anlaşılmıyor ve inkâr ediyordu. Peki bugün Kemalist olmak ne demektir?
Bağımsızlık mücadelesinin başkomutanı Atatürk’ün de söylediği gibi, “Devrim kanunu, mevcut kanunların üstündedir Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki akımı boğmadıkça, başladığımız devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki dönemlerde de böyle olacaktır.” ( Doğu Perinçek de bu konu üzerine şunları söylemiştir: “Onu aşma iddiasında olmayanlar Kemalizm’i tamamlayamazlar.”
Bilim bugün en büyük yol göstericimiz. Bilimle açıklanamayan hiçbir şey önümüzdeki sorunları çözemez. Bu sebepten en hakiki mürşit ilimdir. Kemalizm’in bilimsel tahlili de ancak materyalizm ile yapılabilir. Aksi tahliller, yukarıdaki gibi hezeyan içindedirler.
Bugün Kemalist Devrim’i tarihte aramak, bir nostalji olarak ele almak, kafayı kuma gömmektir. Oysa Atatürk bugün yaşamaktadır. Bugün Atatürk, Türkiye’yi bölmeye ve yıkmaya kast eden PKK’ya karşı mücadele eden Mehmetçikle birlikte; Afrin’de, İdlib’de, Mavi Vatan’da, FETÖ’ye karşı mücadele veren yargıda, HDP binası önünde direnen annelerde, emperyalizm güdümlü, milli birliğimizi ve kültürümüzü yok etmeye çalışanlara ve gericilere karşı mücadele veren gençliktedir. Bu açıdan baktığımızda Kemalizm, Türkiye’nin tunç kanunu görevini üstlenmektedir. Bugün Kemalizm, Atatürk’ü tanımak değil, Atatürk gibi yapmaktır.
Bugünkü Kemalizm’i de görürken onun 150 yıllık tarihsel mirasını, Türk Devrim birikimini göz ardı etmemek gerekiyor. Namık Kemallerden Resneli Niyazilere, Enver Paşalardan Mustafa Kemallere ve bugüne gelen bu birikim sırtımızı yaslayacağımız yegane dayanak olmalıdır.
1945 sonrasında ABD emperyalizmi Türkiye’ye girerken yazılan Amerikan raporlarının ana fikri, Kemalizm’i tasfiye etmekti. Emperyalistlerin o zamanki tahlilleri ise şuydu: “Kemalizm’i yıkmazsak, Türkiye komünizme gider.” Aynı şekilde 24 Ocak Kararları’ndan 15 yıl sonra Gümrük Birliği Anlaşması’nı imzaladığında “Son sosyalist devleti yıktık.” naraları atmıştır. Kontrgerilla da Türkiye’de Komünizmle Mücadele Dernekleri üzerinden örgütlenmiştir. Buradan Atatürk’ün sosyalist ya da komünist olduğu iddiası anlaşılmasın ki değildir de. Atatürk’ü sosyalizmle ilişkilendirerek yıkma çabası, halkçılık, devletçilik, milliyetçilik başta olmak üzere millet ve devlet olma programını hedef almaktır.
Anlayacağımız üzere Kemalizm’in tasfiye etme amacında olan cephe Amerikan cephesidir. Bu cepheye karşı bir adım dahi savrulmadan dik durmak, Kemalizm’e bilimsel bakmak ve onu uygulamaktan geçmekte. Devrim sürecinde, İkinci İstiklal Savaşı verdiğimiz bu günlerde hepimiz Atatürk olacağız, onun gibi yapacağız.
KAYNAKÇA
[1] Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam Mustafa Kemal, Cilt 3, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2007, sayfa 474
[1] Ellison, Grace M., Kuvayi Milliye Ankarası, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1973, s.165.
[1] Perinçek, Doğu, Atatürk’ün CHP Program ve Tüzükleri, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2008, sayfa 171
[1] Atay, Falih Rıfkı, Atatürkçülük Nedir?, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2020, sayfa 87
[1]a.g.e, sayfa 174
[1] Perinçek, Doğu, Kemalist Devrim’in Stratejik Kimlik Beyanı: Asyalıyız, Teori Dergisi, 2001, sayı 140, sayfa 7
[1] Bozdağ, İsmet, Celal Bayar Anlatıyor Bilinmeyen Atatürk, Truva Yayınları, İstanbul, 2009, sayfa 28
[1] Perinçek, Doğu, Kemalist Devrim 1 “Tarihsel ve sınıfsal Karakteri, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2020, sayfa 145
[1]A.g.e, sayfa 181
[1] Perinçek, Doğu, Kemalist Devrim 1, Aydınlık Yayınları, İstanbul, 1977, sayfa 95
[1] Perinçek, Doğu, Kemalist Devrim 1 “Tarihsel ve sınıfsal Karakteri, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2020, sayfa 40
[1] Perinçek, Doğu, Lenin, Stalin, Mao’nun Türkiye Yazıları, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014, sayfa 188
[1]A.g.e, sayfa 178
[1]A.g.e, sayfa 123
[1]https://www.ertugrulkurkcu.org/haberler/turkiyedekibutunanadillerturkcekadaryasatilmayihakediyor/
[1]Bkz. Doğu Perinçek, Komintern Belgelerinde Türkiye, s.284. vd, 309 vd, 311 vd, 319 vd, 6 vd. Bkz. Mehmet Perinçek, Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları, 5. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014.
Kemalist yönetimin kültürel alanda gericilik üzerinde devrimci diktatörlük uygulaması için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim/2 Din ve Allah, 8. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2019, s.210 vd.
[1] Doğu Perinçek, Kemalist Devrim 1, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2020, s.44.
Cansu Yıldırım
Öncü Gençlik İzmir İl Yönetim Kurulu Üyesi
Yiğit Çınar
Öncü Gençlik İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi