1990’ların başında İstanbul’un Avrupa yakasında amatör ligdeki bir futbol takımında Nihat isimli bir forvet oyuncu vardı. Hızlı, yetenekli bir golcüydü.
Bir maçta, rakip kaleye yakın mesafede karşı takımın savunma oyuncusunun ayağındaki topu alırken beraber yere düştüler.
Nihat sinirlenmiş, yumruğunu yere vurmuş, hırsla ilk ayağa kalkan o olmuştu. Ama yüzünde kızgınlık yoktu, üstüne üstlük kendisini düşüren oyuncuya sağ elini uzatıp yerden kaldırarak centilmenliğini de göstermişti!
Nihat, rakip oyuncuyu yerden kaldırırken tuttuğu elini bırakmadığı gibi sol kolunu da sıkıca boynuna dolamıştı. Hakemi ve seyircileri şaşırtan bir şekilde samimi davranıyordu.
Nihat, bir yandan yüzündeki gülümsemeyi koruyor diğer yandan boynuna sarıldığı rakip oyuncunun kulağına ana avrat küfrediyordu.
Bunu küfredilen rakip oyuncu dışında duyan yoktu. Küfür işiten oyuncu, iğne batırılmışçasına bir anda Nihat’tan kurtulup onu itti. Nihat yere düştü ve küfür yiyen rakip oyuncu haklı olmasına rağmen sarı kartı gördü.
Nihat, antrenör ve takım arkadaşlarının olduğu yedek kulübesine bakıp pis pis sırıtıyordu. Hocası ve arkadaşları da onu alkışlıyordu.
Nihat’ın yetenekli bir forvet oyuncusu ama ahlaksız biri olduğunu biliyorlardı. Onlar için de önemli olan ahlak değil, maçı kazanmaktı.
HA NİHAT HA LÜTFÜ
Lütfü Türkkan’ın, şehit ağabeyi Tahir Gümren’in boynuna sarılması, sanki onu yatıştırmak istercesine, samimi bir şekilde kolunu boynuna dolaması ve “Benim kardeşimin bütün vücudu parçalandı. Günlerce ayaklarını aradık. Ama HDP’yi, Selo’yu savunan bir kadın bu.” deyince kulağına eğilip “Senin bacını...” demesi bana bu olayı hatırlattı.
1997 yılında terör örgütü PKK’nın havan saldırısında vücudu parçalanan 17 yaşındaki İsa Gümren’in ağabeyi Tahir Gümren’e, insanın kanını donduran biçimde ettiği küfür, Lütfü Türkkan’ın yaşadığı ahlaki çürümeyi gösteren son olay oldu. Hem insanlara, hem şehide, hem de ailesine saygısı olmadığını gösterdi. Ama o ve partisi hiçbir şey olmamış gibi davranmakta kararlı görünüyor.
Kurulduğu günden beri, “İYİ Parti” adını kullanan İP’in Milletvekili Türkkan’ın bir şehit yakınına, “Senin bacını...” diye küfretmesi, onu cezalandırmayan partisi ile onu savunan yandaş ve partilileri tarif edecek en bilinen başlık: İYİKÖTÜÇİRKİN...
Hatırladığınıza eminim, başlık, Clint Eastwood’un başrolünü oynadığı 1966 yapımı bir kovboy filminden alınma. Ama içine düştükleri durumu anlatmak için yararlı.
Çünkü, bizzat yaşadığım oyları da birleştirince; “İyi” olan sadece bu partinin ismini, “Kötü” hakareti, küfrü yöntem olarak kullanan şahsiyetlerini, “Çirkin” ise bir şehit yakınına küfredecek kadar çürümüş sözlerini ve yüzlerini tarif ediyor.
KÜFÜR, YALAN, İNKÂR VE İTİRAF
Düşünün, ya Lütfü Türkkan küfrederken kamera kaydı yapılmamış olsaydı. Nitekim, kamera kayıtlarına rağmen, Twitter hesabından, “...Akşener’e sosyal medyada küfrettiği için ceza alan bir provokatöre bırakın herhangi bir kötü ifadeyi, aksine kendisine sarılarak birlikte yürüdüğüm halde bu kez ‘ağır küfür etti’ diye yayınlamışsınız” diye yalan söyledi.
Birkaç saat sonra da kamera karşısına geçip bu kez küfrettiğini itiraf ederek, hakaret ettiği şehit yakını dışındaki herkesten özür diledi.
Sadece küfür değil, yalan, inkâr ve samimiyetsiz özür. Peki şehit yakınına, küfreden bir ahlak yoksunu, partisi tarafından önemli bir yaptırımla karşılaştı mı? Göstermelik biçimde grup başkan vekilliğinden alınması dışında elbette hayır.
İP’Lİ AHLAKSIZ VEKİL ÖZTÜRK’ÜN FEZLEKESİ TBMM’DE
ANLATACAĞIM bir başka olay ise İP’li Lütfü Türkkan’ın şehit yakını Tahir Gümren’e küfretmesinin, “münferit” bir olay olmadığını, İP’in Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün sosyal medya üzerinden bana ettiği küfür nasıl bir “kötülük” ve “çirkinlik” içinde yaşadıklarını göstermesi bakımından önemli.
İYİ Parti’nin adını bir Tweet’imde “İP” şeklinde kısalttığım için İP’in Denizli Milletvekili Yasin Öztürk, bana hitaben şu Tweet’i attı: “İP ne? Kendin birilerine soytarılık yapıyor olmalısın ki herkesi kendin gibi sanıp çamur atıyorsun. Sen kimin soytarısısın?”
Bir milletvekilinin bu kadar ahlaksızlaşabileceğini düşünmediğimden, soru amaçlı yazdığını düşünerek şu cevabı verdim: “İP ne diye soruyor, AKP gibi CHP ve MHP gibi parti kısaltması. Ha bir de senin yazdığın gibi İp var, o da senin gibi kuklaları oynatmaya yarar.”
Yasin Öztürk, hakaret ettiğini anlamadığımı görünce ahlaksızlığını ortaya çıkaracak biçimde, soru işaretine vurgu yaparak şu cevabı yazdı: “? var diye, soru sorduğumu sandın. Şimdi direkt söylüyorum, ‘İp ne’ ağababalarına bile İyi demeyi öğrettik, sana da bir gün İyi demeyi s... s... öğreteceğiz.”
FEZLEKESİ TBMM’DE
Sadece milletvekillerini örnek verdim, sosyal medyada benzeri kampanyalar yapanlar, kemiklerimi kırmakla tehdit eden İstanbul il yöneticileri, hepsi aynı tornadan çıkmış gibiler. Elbette bunlar hukuk önünde gereken cezaları alıyorlar.
Yasin Öztürk’ün hesap vermesi için de fezlekesi TBMM’de olan dokunulmazlığının kaldırılmasını bekliyorum.
Bırakın bir siyasetçi olarak, bir kadın, bir anne, bir eş olarak acaba Meral Akşener, parti milletvekillerinin, teşkilat üyelerinin, sosyal medyadaki partililerinin nasıl küfürler ettiğini, hakaretler yağdırdığını, İP’nin sosyal medyadaki linç gruplarından haberdar mı? Değilse de saygın bir hukukçu olan Genel Sekreter Uğur Poyraz’dan gerekli bilgiyi alabilir.
İşin hukuk boyutu ayrı, asıl sorun ahlaki bozuklukları. İşte onu düzeltecek ceza ya da gerçekten iyi edecek bir çare yok.
Nedim Şener/Hürriyet