Banu Avar'dan İstanbul Sözleşmesini savunanlara tepki: İmzalandığında karşı çıkmıştık!
İstanbul Sözleşmesi küreseleşme sürecinde dünya devleti hayalleri kuran liberallerin büyük bir ütopyası idi.
Kurulmak istenen 'dünya devleti'nin ne olduğunu anlamak istiyorsanız sözleşmeyi iyi öğrenin.
İmzacı ülkeleri kendini yönetemeyen köleesirkolonisürü gibi hatta aşağılık,ezik, zavallı, çaresiz vs. gören bir sözleşme!
Baştan söyleyeyim Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamasından yana hiç değildim, şimdi topyekünbütün olarak iptalinden de yana değilim.
2011 ve 2012 yıllarında AKP silahlı kuvvetleri kökünden tasfiye ediyor, yetmiyor yargı kurumlarına on binlerce fetöcü savcı ve hakimi dolduruyordu. İşte bugünlerde Batı'ya şirin görünmek için ideolojileriyle bütünüylehepten düşman oldukları İstanbul Sözleşmesi'ni hiçbir maddesine çekince koymadan rüşvet deyü için imzaladılar.
O günleri çok iyi hatırlıyorum, liberallerle başörtülü İslamcı yazarlar güle oynaya Türkiye'yi kökünden değiştiriyor, akıllarınca faşist, kemalist düzeni birlikte yıkıyorlar ve ödül olarak her akşam ekranlardalardı. Yetmedi şehrin bütün reklam panolarına İslamcı başörtülü kadınların afişleri asılıyordu.
Oysa İstanbul Sözleşmesi, akademisiz, yargısız, bilgisi olmayan, kültürsüz, milletsiz, iradesiz, meclissiz, egemenliği olmayan bir 'sosyal ve siyasi' yapı tasavvur ediyor ve sözleşmenin kavramları da bu denli soyut ve renksizdir.
Toplumsal cinsiyet gibi. Yani insan topluluklarından tıbbı terimlerle bahsedemeyiz, kanser, tüberküloz, diyatbetli, gibi, insanlar insandır, kulakları, gözleri, beyinleri, kabiliyetleri, zekaları, herşeyleriyle insan ve eşittirler ve ama insan tanımı liberal yazarlarımızı kesmez... İnsanı sadece cinsiyet üzerinden, sözleşmelerin cinsiyetçi diliyle bir dünya vatandaşı olarak tasarladılar.
(Dile dikkat, Amerikalı, İngiliz, Türk, vs. yok, köylüşehirli yok, meslek sahibi avukat doktor işçi yok, az gelişmiş kalkınmış yok, hristiyan müslüman yok vs.kültürel yerel tanım ve özellikler hiç yok, ne var, sadece eşcinsel kadın ve erkek, yani sadece cinsel kimlik! Baklagillerden Meksika fasulyesi bile ayrılır, burada cinsiyet dışı hiç bir sıfat tanımlama yok, işte dünya insanı, üçe ayrılır, erkek kadın eşcinsel!)
İnsanları cinsiyetleriyle soyutlayamazsınız, ancak ülkemizin korkak, aşağılık aydınları şiddet bahsinde insana dair tanımları biseksüelheteroseksüelhomoseksüeltranseşcinsellezbiyen vs. gibi kavramlara indirgemiş durumda. Şiddet denilince başka bir kapı açamıyorlar, şiddete maruz kalanlar cinsiyetleri yüzünden mi, yoksa zayıf, savunmasız, aciz oluşlarından mı? Ama bir güç hepinize çatışmanın cinsiyet arasında, sonra cinsiyetler arasında diye tarife zorladı ve başardı... Mesela ortaokulda zayıf, güçsüz, çekingen, utangaç çocuklar çok aşağılanır, alay edilirler ve çok dayak yer ve hatta dışlanırlar ve bu taciz ve tecavüzler erkek çocuk cinsiyetleriyle değil, zayıf korunmasız oluşlarıyla ilgilidir...
Yani özgür bir ortamda cinsel kimliğini yaşama şansına erenler arasında tecavüz, çatışma, taciz hiç olmamış ve hepsi melek mi? Uzun meseledir, korkak aydınımız her tecavüz çatışma ve tecavüzü cinsiyetle açıklayan dayatmalara sessiz kalıp teslim oluverdi, sonunda da ilk okuldaki çocuğumuza cinsiyet eğitimi verip cinsel kimliğini özgürce deklare edebileceği bilinciyle tecavüzçatışma ve şiddeti önleyebileceğimiz gibi akıl almaz bir utanmazlığa kadar geliverdik, işte bu anlama geldiği çok açık maddelere kesinlikle çekinge koyulmalı...
Polis ve zabıta tarihine dair bir kitap okurken şaşırmıştım, 19. yüzyılda zabıta teşkilatı kurulurken yönetmelik ve yasalar İtalya'da ve Fransa'dan kopya edilir, ancak bu yetmez, bizatihi İtalya'dan komiserler getirip karakollara tayin edilmeli, bu yasaların uygulanmasına canlı canlı öncülük yapsınlar, diye. Oysa Cumhuriyet'le batıdan bir çok yasa getirildi Medeni Kanun gibi, ama, batılı efendileri bizatihi getirip bu yasanın başına gözlemci yürütücü denetçi yargılayıcı olarak koymadık.
Yani siz eşeksiniz, sizin iradeniz yok, size yabancı gözlemciler atayalım, emirleri onlar versin!
Oysa her milletin yargısı, meclisi, idaresi, egemenliği, organizasyonu, akademisyenleri, bilgeleri, sivil kuruluşları vardır, yasaları çıkartan, uygulayan, denetleyen, yine o milletin hakimleri, avukatları, yazarları, akademisyenleri, doktorlarıdır.
Bu nasıl bir köpeklik? Ülkenizi senin vatandaşın olmayan senin seçmediğin insanlar yönetecek!
Sen, İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayacaksın ve sözleşme gereği sözlerini yerine getiriyor musun diye her biri ayrı ülkeden 15 ayrı temsilciyi 'yargı' ve 'yürütücü' ve 'denetci' olarak en başa koyacaksın.
Peki geri kalan 80 milyon biz neyiz? Biz, sadece uygulayıcı polis ve hakim ve istatistiki veri toplayan devlet memurlarıyız, yani figüranız ya da şimdiki liberaller gibi sadece kahyayız, bizim rolümüz bu kadar.
Sözleşmeyi yönetecek olan bu heyete ayrıca 'dokunulmazlıklar' yani imtiyazlar vereceksin.
Ortaçağ asilzadeleri gibi.
Şöyle, bu heyet istediği yere seyahat eder, aranma sorulmaz, burada sorun yok, ancak, bu (dünya devleti yöneticileri) istediği her şeyi söyleyebilir.
Diyelim sizin milletiniz, değerleriniz, kültürünüz, savaşlarınız, Atatürk'ünüz, Cumhurbaşkanınız ya da dillerine ne gelirse her konuda konuşma hakkına sahipler.
Bir nevi, azarlama, küçümseme, yargılama, ve sizin zekanızı ve kültürünüzü kapasitenizi imkanlarınızı beğenmeme alay etme ret etme emir verme, vb. hakları bulunacak.
Olmaz demeyin AB'ye girme sürecinde kendine AB komiseri rolü verenlerin, Türkiye'yi aşağılayan hizaya getirici emredici buyrukçu demeçleri onlarca yıl büyük medyanın manşetlerinden düşmedi.
Bu ülkenin kendi meclisi kendi seçtikleri yoksa o ülkenin iradesi meclisi ve egemenliği ve varlığı da yok demektir.
Kadın ve çocuklara şiddet konusunda dünyanın tartıştığı ve gündemine aldığı hangi ileri güncel yasa varsa alır ve uygularsın, yani, sen kendin uygularsın, senin çocuğun hakimlerin avukatların uygular, dışardan gelen başkaları değil. Böyle saçmalık olur mu? Barolar da çıkıp biz burada neyiz dememiş itiraz etmemiş! O halde bizim niye meclisimiz var, şu milli diyenler partiler huuu kafayı mı yediniz?
Bir ülke bir milyona yakın askeri ve polisi ve yine bu sayıda akademisyen,i doktoru, mühendisi, siyasetçisi vs. kendi yasasını kendisi koruyamayacak ve kadın ve çocuklarına yapılan hukuki işlemleri denetlemek için yabancıları görevlendirecek...
Uçmuşsunuz, manyak mısınız, işte küreselciler, liberaller, 1980'li yıllardan beri milli egemenliği kendini Batı'ya kabul ettirme meşrutiyet peşindeki İslamcılar gibi Fetöcüler gibi tıpış tıpış imzalatıp elinizden böyle alıyorlar. Oysa, İslamcılar, bağımsızlık savaşıyla kazanılan egemenliğin şuurunda tadında olabilselerdi Batılılar karşısında bu denli ölçüsüz teslim olmazlardı.
Efendi liberaller şunu diyor, yani siz kadın ve çocuklara karşı şiddeti engelleyemiyorsunuz, sebep sizsiniz.
Sizin kültürünüz, sizin tarihiniz, sizin kayırmanız, sizin partizanlığınız, sizin sorumluluğunuz, sizin beceriksizliğiniz, sizin zeka geriliğiniz...
Yani, bu yüzden kadın ve çocuklarla ilgili her türlü hukuki yaptırım ülke dışında egemenliğinizi hiçe sayan yabancı bir takım uzmanlara devretmek zorundasınız.
Yani boşanma davalarında çocuğun velayeti babadan ya da anneden alınıyor, diğerine veriliyor ya, şimdi, milletçe kadın ve çocuklarımızın velayetini bu 15 ülke temsilcisine veriyoruz.
Artık kadın ve çocuklarımızın hukukundan varlığından yaşamından bizler değil onlar sorumlu...
Çünkü, bizler eşeğiz, yasa çıkartamayız, hukukçu bulamayız, siyasetçimiz hiç yok, hakim savcı bilmeyiz, yani kadın ve çocuklarımızın haklarını ancak efendi batılılar koruyabilir, tıpkı maden ruhsatlarına sahip yabancı şirketler gibi.
Yani liberaller düşünmüş taşınmış bütün dünyayı aynı kategori aynı kavram aynı tanım aynı yasalar aynı siyasi suçlamalar aynı tariflerle bir güzel özetlemişler!
201112 yıllarında AKP silahlı kuvvetler ve hukuk kurumlarını yıkmakla meşgul, sözleşmenin maddelerini hiç incelemeden imzalamış, meclisten geçirmiş, yani, sözleşmede çekince koyulacakve onaylanmayacak o kadar aşağılayıcı madde var ki...
Mesela Türkiye'nin altından fiziken kalkamayacağı çok ağır yükümlülükler, diyelim, İran, Irak, Afganistan'tan onbinlerce kadın aile şiddeti gördüm diye kapınıza dayansa mecbur alacak koruyacak ve dünya devleti yöneticisi liberal asilzadelere de rapor vereceksiniz olmadı tazminatlarını ödeyeceksiniz!
Yetmedi, tartışılması çok komik durumlar da var, mesela dağdaki kadın PKK'lılar ellerinde silah 'aile ve çocuk şiddetine karşı dağa çıktım' dediğinde, devlet olarak PKK'lıyı terörist olarak yargılayamaz aksine korumaya alıp tazminat ödemek zorundasınız, şaka değil, sözleşme bazı maddeleri bu anlamda da pekala yorumlanabiliyor.
Ne mi yapacaksınız? Bakmadan okumadan uluslararası bir sözleşmeyi imzalayan eşeklerden hiç olmayacaksınız.
Ne mi yapacaksınız? Bir çok maddesine çekinceler koyarak ve milli meclisin ve milli iraden ve egemenliğinin kurumlarıyla oturup milletçe tartışıp redakte edip milletçe göz kulak teminat olup yaşatacaksın.
Ne mi yapacaksınız? Yönsüz, ruhsuz, köpek aydınlardan olmayacaksın, batıdan gelen her şeye atlayan sazan Atatürkçüler'den hiç olmayacaksınız.
Yani kardeşlerim, milli iradenizi yok sayanları siz de yok sayacaksınız.
Bir hukuk devleti oluşumuzun sebebi..
Bir Cumhuriyet olmamızın en temel sebebi...
Tarih boyu savaşlarda kan dökmemizin en büyük sebebi, kadın ve çocuklarımızı neşe barış içinde özgürce yaşatabilmektir.
Bilgelikle şarkılarla sevip okşayıp büyütebilmek...
Ve kadın ve çocuklar gibi dünyanın en büyük nimetlerini sosyal ve siyasi hayatımıza ve ahlakımıza ve sorumluluğumuza baş tacı edebilmektir!
Kadın ve çocukların hakkını korumayı dışarda bıraktığınızda meclis ve devletinize hukukunu koruyacağı tapular nüfus idaresi arsalar ve araziler ve taşlar ve tarlalar ve kazıklar kalır.
Kadınlar ve çocuklar devletin, hukukun, bir milletin onuru en yüksek değeridir, bu en yüce değerlerinin velayetini batılı efendilere verecek sonra ben bir devletim ya da milletim diyeceksin.
Cumhuriyet Türkiyesi dışardan bir çok yasa getirdi ve ama kendi çocuklarıyla yürüttü, yani, egemenliğini devretmeden, kendi yasalarının başına başkalarını bekçi diye amir diye 'efendi' koymadan!
İstanbul Sözleşmesi, kadın ve çocukların hukuku ve korunmasını kendinden menkul uluslararası bir şebekenin insafına keyfine bırakıyor.
Ve ahlakınızı, sosyal hayatınızı, ailenizi liberallerin kendi uydurdukları cinsiyet kavramlarıyla yorumlayıp teslim ediyorsanız, sizin zaten bir devlet bir egemen millet ve bir kimlik ve şahsiyetiniz hiç yok demektir.
İşte liberallerin dünya devletinin senden istediği de ulusunamilletine ait iradene sahip çıkamayıp bir imzayla meclisini iradeni egemenliğini teslim etmektir.
Pek tabii her egemen devlet gibi modern hukuk ve hakların en alasını kendi meclisinde kendi milletinle kendin tartışır kendin yürürlüğe koyarsın...
Ve tabii, Türklüğün egemenlik haklarına sahip çıkamayan...
Türk'üm diyemeyen bir meclisten, kendi öz kadınlarını ve çocuklarının hukukunu batılı efendilerin velayetine terk etmelerinde çok da şaşıracak bir şey yok.
Yobazların sözleşmeye itirazı milli egemenlikle ilgili hiç değil, yobazlar şeriata aykırı bulduğu için karşı çıkıyorlar. Ve ama insan böyle zamanlarda vatansever yazarlardan milli egemenlik üzerinden sözleşmeye itiraz edilsin, diye bekliyor...
Liberal ittifaklar, dostluklar derken kafalar dağılmış... Çok acil, Cumhuriyet'in egemenliğine tavizsizce bağlı, kendi meclisine, kendi milletine, kendi hukukuna güvenen bağımsız şahsiyetler, bağımsız kurumlar, 'bağımsız yazarlar' aranıyor!