Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümünde, hutbesinde Atatürk'ün anılmaması üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı hedef oldu. Oysa hutbede isim anılmasının bizzat Atatürk tarafından imzalanan kararname ile yasaklandığı ortaya çıktı.
ERCAN DOLAPÇI
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, hutbe dışında yaptığı konuşmalarda Atatürk'ü andı.
Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri dün, Çanakkale Zaferi'nin yıldönümünde Diyanet hutbesinde Atatürk'ün anılmamasını eleştiren manşetlerle çıktı. Cumhuriyet Gazetesi'nin dünkü manşet haberinde “Diyanet İşleri Başkanlığı, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne denk gelen hutbesinde Çanakkale Zaferi’nin mimarı ulu önder Atatürk’e yer vermedi.” ifadelerini kullandı. Sözcü Gazetesi de benzer iddiayı tekrarlayarak “Atatürk’ü anmayan Diyanet’i kınıyoruz. Hakkımızı helal etmiyoruz.” başlığıyla çıktı.
Oysa Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Çanakkale Deniz Zaferi’nin 107. yıl dönümü nedeniyle yapılan törende ve daha sonra şehit aileleri ve gaziler onuruna düzenlenen yemek programındaki konuşmasında, Atatürk ismini andı ve dua etti. Erbaş “Çanakkale destanını yazan başta Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün gazilerimizin, şehitlerimizin, ülkemizin bu günlere gelmesinde emekleri, kanları ve canlıları var. O yüzden bizler onlara layık torunlar olmalıyız.” dedi.
BAKANLAR KURULU KARARI
Hutbelerde isim anılmasına karşı bizzat Atatürk’ün imzaladığı kararname olduğu ortaya çıktı. Belgenin tarihi 5 Mart 1924. Yani Hilafetin kaldırılması, Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması ve Eğitim Birliğinin sağlanması kanunlarının çıkarılmasından iki gün sonra… Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat imzaladığı 316 numaralı Bakanlar Kurulu Kararında şu ifadelere yer veriliyor: “Badema hutbelerde isim zikr edilmeksizin 'millet ve cumhuriyetin selamet ve saadetine' dua edilmesi takarrur etmiş (karar verilmiş) ve bu kararın bilcümle vilayete tebliği dâhiliye vekâletine havale edilmiştir.”
DEVRİM KANUNLARINA UYGUN
Duaların ‘millet ve Cumhuriyet’in selameti için yapılmasına ilişkin isteğin gerekçesine de hilafeti kaldıran yasal düzenlemede rastlanıyor. İlgili yasanın birinci maddesinde “halifeliğin hükümet, Cumhuriyet, yani TBMM’nin anlam ve kavramı içinde zaten saklı olduğu” belirtiliyor. Ayrıca Osmanlı dönemindeki uygulamalarda hutbelerde ve özel günlerde Padişah ismi zikredilerek dua edilir ve “Padişahım çok yaşa” denilirdi. Saltanatı kaldıran Cumhuriyet yönetiminin, Diyanet hutbelerinde Cumhurbaşkanının isminin anılmamasını istemesi ve bu konuda açık bir şekilde Kararname yayımlaması Devrim Kanunlarına da uygun bir tutum! Daha da önemlisi Atatürk’ün kişiliğine de uygun.
Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’ın anılarında belirttiğine göre Atatürk, “Atatürk Devrimleri” denmesine de “Türk Devrimi deyin” diye karşı çıktığını aktarır. Buna ilişkin bir örnek de Atatürk’ün yurt gezileri sırasında yaşanır. Bir vatandaş Atatürk’e hitaben “Ey yüce Gazi, sen olmasaydın bu mucize gerçekleşmezdi” der. Sözü alan Atatürk, “Mucize dediğiniz şeyi birlikte yapmadık mı?” diyerek tarihi bir gerçekliği de ortaya koyar ve yapılanları şahsına bağlanmamasını ister. Çünkü o kendi deyimiyle “Ben Türk milletinin hayallerini gerçekleştirdim” diyen bir devrimcidir.