Emperyalizme karşı birleşen ülkeler, emperyalizmi de kapitalizmi de aşacak; Asya Çağı’nı başlatacak.

IMF 19602014 yılları arasında ki Dünya ekonomilerini, özellikle de büyüyen ekonomileri analiz ettiği bir rapor yayımladı. Rapor da en dikkat çeken vurguysa kamuözel sektör iş birliğinin önemi oldu. IMF'nin ve emperyalizmin yıllardır ülkelere dayattığı borçlandırma ekonomisinin, serbest piyasa düzeninin, üretimden ziyade tüketime dayalı sistemin; yani neoliberalizm ideolojisinin, bu ideolojinin ideologları tarafından yerilmesinin sebebi ise oldukça açık. Kan kaybeden emperyalizm ve can çekişen kapitalizm; içinde bulunduğu çıkmazdan çıkmak adına bir kısır döngü içerisinde debelenip çırpınıyor. 1929 yılında yaşanan Büyük Buhran'da, Keynes'in; Ekonomik durgunlukla mücadelede müdahaleci para ve maliye politikalarını savunmasıyla kapitalizm reforme edilmiş, sistem içinde bulunduğu bunalımdan çıkmıştı. Ancak bu bunalımdan çıkan kapitalizm, çelişkilerini gidermek bir yana vadesini tamamlamış sisteminin ömrünü uzatmak adına daha da saldırganlaşmıştı. Buhran öncesi reel sektör parametrelerini kullanan kapitalizm, Buhran ve özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında finans sektörü üzerinden oluşturduğu yeni sömürü düzeni ile mazlum milletlere karşı sarsılmaz bir hegemonik ve dikey ilişki modeli kurmuş, emekçileri de modern köleler haline getirmişti. 20. yüzyılda yaşanan gelişmeler, krizler ve iki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçiş ile dünya da ABD hegemonyası kurulmuş; ABD Yeni Dünya Düzeni'ni kurmak adına çalışmalarına başlamıştı. ABD Soğuk Savaş döneminde dışarıdan hükmettiği Atlantik devletlerinin ona karşı gelemeyecek kadar güçsüz ancak olası bir sıcak çatışmada veya Sovyet hamlesinde kendini koruyabilecek güçte olmasını istiyordu. Doğu Bloku’nun çöküşü ile birlikte küresel egemenliğini istikrarlı bir zemine oturtmak ve dünya ekonomisini tekeline almak isteyen ABD; ulus devletlere savaş açmış, milli kültürleri yok etmek adına çalışmalar da yürütmüştü.


Ancak emperyalizm karşısında birleşen mazlum milletler, ABD’nin planlarına teslim olmadı. Mazlum milletlerin yanı sıra, Avrupa’da da antiemperyalizm rüzgârı her geçen gün artıyor ve bu rüzgâr emperyalizmi korkutuyor. Bütün coğrafyalarda kaybeden emperyalizme karşı, ezilen uluslar gün geçtikçe yeni zaferler kazanmakta, topraklarından sömürgecileri kovmaktadır. Suriye'de; Suriye halkının iradesi kazanmaktadır, Venezuela'da Pentagon'un sinsi darbe planı yırtılıp atılmıştır. Bolivya'da mevzi kazanan emperyalizm, halkın çabalarıyla yerle bir edilecektir. Ortadoğu'dan Latin Amerika'ya kadar tüm coğrafyalarda kaybeden Amerikan emperyalizmi; kendi topraklarına sıkışmıştır, artık dünya da ABD'nin dayatmaları işlememektedir.

ABD'nin çok etkin olduğu Alman kamuoyunda bile ABD karşıtlığı her geçen gün yükselmektedir. Almanya'da 2017 yılında yaşanan Hükümet Krizi’ni değerlendiren haftalık Der Spiegel Dergisi, “Avrupa’nın Göbeğinde DepremBerlin’deki Hükümet Krizi ve Otokrat Yönetimlerin Zafer Yürüyüşü” başlığı ile gelişmeleri yorumlamıştı ve ABD’nin IMF ve Dünya Bankası aracılığı ile kurduğu düzenin iflas ettiğini aktarmıştı. Reçetenin ise Çin’de uygulanan karma ekonomi modeli olduğunu vurgulamıştı. Fransa da artık mevcut Atlantik sisteminin bir parçası olmak istememektedir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, içinde bulunduğumuz süreci; "Şu anda yaşanmakta olan NATO'nun beyin ölümüdür." şeklinde yorumladı. Fransa, uzun yıllar boyu Atlantik sisteminin önemli bir parçasıydı. Ancak artık Fransa'nın Atlantik Sistemindeki rolü de tartışmaya açıldı. Kapitalizmin çaresiz bıraktığı Fransa’da hem iç siyasette hem de dış siyasette bir çıkmazda. Sarı Yelekliler, geçtiğimiz günlerde eylemlerinin 1. yılını doldurdu. Ekonomisini sıcak paraya, borca, özel sektöre; yani liberalizme dayandıran her ülkede olduğu gibi Fransa Hükümeti ‘de kitlelerin karşısında çaresiz, uyuyan kitleler bilinçleniyor, sistem can çekişiyor. Emperyalizm çağının başlangıcında, küresel bir imparatorluk kuran Birleşik Krallık; tarihi boyunca yaşamadığı derece büyük ölçekli siyasi ve ekonomik bir krizin içerisinde. Her gün kötüye giden ekonomik durum, Brexit sürecinin yarattığı kutuplaştırıcı ortam Birleşik Krallık‘da bağımsızlık seslerinin yükselmesine neden oldu. Bilindiği gibi Birleşik Krallık; İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşuyor. Bu yapılar, siyasal ve sosyolojik anlamda her geçen gün daha da uzaklaşıyor. Brexit sürecinin yarattığı belirsiz zemin, Birleşik Krallık'ın yaşadığı ekonomik bunalımı daha da derinleştiriyor. Bu belirsiz şartlar sebebiyle bazı şirketler ülkeyi terk ederek çevredeki ülkelere taşındı ve hala da taşınmaya devam ediyor. Bu durum yoksulluğun her geçen gün artmasına, tepkiselliğin doğmasına ve sistemin yine bir çıkmaza düşmesine sebep olmakta. IMF'nin yayınladığı raporda da Batı ve Orta Avrupa'daki somut durumda da gözüktüğü üzere; sistemin çelişkilerini gidermenin bir yolu yok.


Çözüm Asya'da, Çin'de uygulanan karma ekonomi modelinde. Çözüm; IMF'nin ve ABD'nin yıllardır mücadele ettiği devletçi ekonomi de kamulaştırma da. Asya Çağı’na geçildiğini fark eden diğer ülkeler gibi Birleşik Krallık da Çin'in "Kuşak ve Yol" projesine destek için 1 milyar dolarlık ortak fon oluşturdu ve Çin ile ilişkilerini geliştirmek adına adımlar attı. Çin, son yıllarda dünya ekonomisinin itici gücü oldu. 1952’den 2018’e yılına kadar, Çin’in Gayri Safi Milli Hasılası 174 kat arttı. Çin’in küresel ekonomik büyümeye katkısı 2006’dan bu yana birinci sıraya yerleşti. Çin'deki bu yapı, Atlantik tarafından ezilen mazlum milletlere umut oldu. Bunun yanında kapitalist devletlerin içinde bulunduğu yıkıcı bunalımı aşması adına Çin ekonomi modeli, tek çıkış kapısı. Asya milletleri, Atlantik sistemini korkudan titretiyor. Mustafa Kemal; 100 yıl önce bunun müjdesini vermişti:

“Asıl mesele, Asya’da milliyet ve istiklâl hırsıdır. Son günlerde bütün cihanın düşüncelerini bu tehlike oluşturuyor. İşte tehlike! Bir isyan cereyanı var. Hâlbuki Asya; bu kuru ve miskin kıta, düne kadar ne güzel ne itaatkâr, kurbanlık bir koyun gibi ne kolay sindiriliyordu. Asya tehlikesi, bu büyük kıtada oturan ve çoğunluğu Müslümanlardan oluşan kavimlerin Avrupa boyunduruğundan kurtarılması tehlikesidir. Asya tehlikesi vardır. Fakat bu tehlike milyonlarca insanın hürriyet ve istiklâline, medenileşme kabiliyetinin gelişme ve ilerlemesine doğru yürümek istemesinden doğuyor.”


Asya Çağı’nın başlamasıyla birlikte, Türkiye’de Mustafa Kemal’in mirasını takip ederek Avrasya’daki öncü konumuna yerleşiyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin antiemperyalist mevziye geçmesiyle birlikte dünyadaki kutuplaşma ve özellikle Ortadoğu'ki güç dengesini değişti. Türk komutanların, vatanseverlerin, aydınların kelepçeleri çözüldü; Ergenekon kumpası bozguna uğratıldı. Kumpasın bozguna uğratılmasıyla ABD'nin hain planları da devre dışı bırakıldı. Çözüm süreci rafa kaldırıldı. TSK, PKK'yı vurmaya başladı. ABD; Türkiye'nin emperyalizme karşı mücadelesine ve verdiği Vatan Savaşı'na, 15 Temmuz'da bir darbe girişimiyle karşılık verdi. Ancak Türk ordusu içine sızan hainleri, halkında iradesiyle birlikte ezdi. Gladyo'yu devletten ve toplumdan temizleme operasyonu başarıyla yürütüldü. Ardından TSK birçok başarılı operasyona imza attı, atmaya da devam ediyor. Türk devleti mazlum milletler safında emperyalizme karşı amansız bir savaş veriyor. Nasıl ki 100 yıl önce Kurtuluş savaşımız mazlum milletlere rota olduysa, bugün de Asya’daki öncü konumumuz emperyalizmle boğuşan milletlere umut ışığı olacak. Asya Çağı’yla Atlantik sistemi ve emperyalizm yıkılacak; dünya yeni bir döneme girecek. Türk Devrimi’nin ve Türk milletinin ulu önderi Mustafa Kemal Atatürk, bilimsel bir bakış açısı ve devrimci bir ileri görüşlülükle bu dönemi şöyle yorumlamakta:

“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve iş birliği çağı geçecektir.’’

IMF’de, Avrupa ülkeleri de ABD'de çöküşün farkında. Dünya farklı bir çağa yöneliyor; ABD'nin kurduğu sistem yıkılıyor, kapitalizm kaybediyor. Bütün teorisyenler ve kapitalist ekonomistler bile bu analizde birleşiyor. ABD hegemonyasını reddeden ülkelerin, doların egemenliğine karşı başlattığı savaşta; Amerikan ekonomisine, otoritesine ve Atlantik düzenine darbe vuran çok önemli bir faktör.


ABD'nin petrolü çıkarmak ve sahip olmak için savaştığı, dış siyasette genellikle yanlış bilinen bir olgudur; aslında ABD, petrol bakımından oldukça zengin bir coğrafyada. Amerikan emperyalizminin amacı; Venezuela'da da Ortadoğu'da da petrol fiyatlarını kontrol etmek, petrol piyasasına egemen olmak, doları da küresel para birimi haline getirmek. Uluslararası piyasa da doların hâkimiyetini kırmak ve ticarette yerel para birimleri kullanmak, emperyalizmin ekonomisine ve planlarına vurulacak önemli bir darbedir. Milletlerin bağımsızlığı için, devletin kullandığı para birimini o coğrafyada belirleyici kılmak hayati öneme sahip. Türkiye denkleminde de olduğu gibi; Türkiye'de Türk lirasının krallığını kurmadan, doların egemenliğini yıkmadan emperyalist tehditleri tamamıyla püskürtmek gerçekçi değil. Kapitalizmi aşmanın yolu, emperyalizmle mücadeleden geçmektedir. Emperyalizme karşı birleşen ülkeler, emperyalizmi de kapitalizmi de aşacak; Asya Çağı’nı başlatacak. IMF, yayınladığı raporda bu gerçeği itiraf ediyor.

 

Mete Utku Kılıç

TGB Sakarya İl Başkanı

 

Kaynakça:

1 İsmet Özçelik, “IMF’nin ‘Karma Ekonomi’ İtirafı”, Aydınlık Gazetesi, 20.11.2019.

2 Washington Mutabakatı BittiÇözüm Karma Ekonomi, Aydınlık Gazetesi, 26.11.2017.

3 Ali Develioğlu, “Brexit kime yarayacak?”, Aydınlık Gazetesi, 18.11.2019.

4 Çin Dünya Ekonomisinin Ana İstikrar Gücü Oldu: Milli gelir 66 yılda 174 kat arttı, Aydınlık Gazetesi, 25.10.2019.

5 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.26, s.144; Dünya, 20 Aralık 1954.

6 Hâkimiyeti Milliye, 2 Şubat 1920. Ayrıca bkz. “Asya Tehlikesi”, Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisiHâkimiyeti Milliye Yazıları, 3. basım, Kaynak Yayınları.

tgb.gen.tr