3 Mayıs 2021 gecesi göklerimizde bir yıldız kaydı ve gözlerden kayboldu.

Ölüm meçhuldür yaşayanlar için. Ama göklerde kaybolan yıldızın kaybolmayan ışığı meçhul değildir. Teo’nun bıraktığı umutlar meçhul değildir.

Gözlerimiz o yıldızın karanlıklarda kaybolup gittiğini görüyor. Ama kaybolan yıldızın ışığı bilinçlerimizde ışıl ışıl yaşıyor. Teoman Alili, alev alev yanıyor içimizde. Bakıyor bize her daim gülen yüzüyle, ışıldayan gözleriyle. Teoman Alili umutlarımızda yaşıyor, iyimserliğimize ateş taşıyor.

MASALLARIMIZA BIRAKTIĞI İYİMSERLİK

Akıp giden yıldızın şu an evrende yankılanan sesini duyuyoruz:

“Ben göklerde kayboldum ama iyimserliğimi masallarınıza bıraktım. Evet ben gözlerinizden kayboldum. Ama insanlığın zor zamanlarda keşfettiği büyük çözümü destanlarınıza emanet ettim. Ben artık göklerinizde Çobanyıldızı oldum. Devrimci bilincinize armağan oldum.”

İçimizde ateş oldu, kulağımızda ses oldu, bilincimize ışık oldu Teoman Alili.

Şafağın atışı, güneşin doğuşu, dağların karı, iyimserliğin ateşi kaybolmadı. Akıp giden o yıldızdır yalnız. Bıraktıkları kaybolmadı, kaybolmayacak.

Her şeyden vazgeçebiliriz ama Teo’nun bıraktığı iyimserliğimizden asla vazgeçemeyiz.

KOR ATEŞİNE BIRAKTIĞI RENKLER

Bir an bile O’nu karamsar gören olmamıştır. Bir an bile yüzünü astığı, kaşını çattığı görülmemiştir.

Siyah renk yoktu hayatında, hep parlayan, ışıldayan, kor ateşinde yanan renkler vardı. Bize bıraktığı renkler…

Ölümün adı yoktu hayatında. Her durumda, her zorlukta, her cehennemde dirilen, ayağa kalkan hayat vardı.

Akıp giden yıldız, bize evrenin derinliklerinden sesleniyor:

“Göğe uçan bedendir. İnsanlığın büyük serüveninde ölümsüz olan özlemlerimizdir. Karamsarlık ölümdür. Umutlarımız ölürse, işte o an ölürüz. Umudunu kaybederse insanlık, işte kıyamet odur. Karamsarlığın kaderidir, karanlıklarda kaybolur. İnsanlık umutlarına sarılarak yaşar. İnsanlık tükenmeyen umutlarını elden ele, kuşaktan kuşağa geleceğe taşır.”

BİLİNCİMİZE BIRAKTIĞI YAPICILIK

Yanan kömür yanıyor. Kızan demir kızıyor yine. Yağmur toprağı şenlendiriyor. Bayraklar ellerimizde dalga dalga.

O’nun gibi yapıyoruz: Kanatlar takıyoruz özlemlerimize. Çeliğe su veriyoruz. İrademizi kıvılcımlarda biliyoruz.

Teoman Alili gibiyiz, uçurtma uçuran çocuk gibi sevinçli. Gözlerimiz mavi göklerde. Biz büyülendik artık.

Yunusleyin büyük insanlıkla birlikte örse çekiç vuruyoruz.

Tohumları atan eller, yeşeren ekinleri yakan güneş, çiçeklere konan arı, çağlayan su, çakan kıvılcım, gülen yüzler, herkes iş başında.

Sarılıyoruz akıp giden yıldıza. Bilincimize ve emeğimize ihanet edemeyiz.

Akıp giden yıldızın sesi evrende dalgalanıyor:

“Ben sizi bırakmadım. Vazgeçmedim sizden. Samanyolu’ndan üretme aşkınıza ateş getirmeye gidiyorum, o kadar.

ROTAMIZA BIRAKTIĞI YOL

Akıp giden yıldıza baktıkça, yolumuzu yol eyliyoruz, büyük çözüme yol açıyoruz.

Her çıkmazda bulacağımız bir yol vardır. Teoman, göklerimizdeyse, yolsuz kalmayız.

Traktörümüze haciz gelir, ama tohum serpen ellerimize haciz gelmez.

İnsanlık ne salgınlar, ne vebalar görmüştür, ama çarkı çeviren kollar yorulmamıştır. Ekmek teknesi devrilmemiştir. İşte Teoman budur!

Hain avcı arslanımızı vurdu ama arslanlarımızın pençelerinde şimşekler çakıyor. Akıp giden yıldızın bıraktığı şimşeklerdir onlar, hepimizin yüreğindeki şimşekler, bilinçlerimizdeki yıldırımlar…

Ezelden beridir, hain bir avcı ceylanımızı vurur. Ama ceylanlar suya inerler. Ceylanlar vurulmaz. Şehitler ölmez diyorsak, anlamı budur!

BIRAKTIĞI ÇARPAN YÜREK

Yüreğine bütün insanlığı sığdırmıştı. Eli her zaman kalbinin üstündeydi, yalnız kendi kalbinin üstünde değil, eli hepimizin kalplerinin üstündeydi ve hâlâ üstünde.

Sanmayın ki yürek atışı durmuştur. Duran yürek yoktur Teoman’da, yalnız ve yalnız çarpan yürek vardır.

Bizim yüreğimiz bir gün gelip dursa da, insanlığın yürek atışları durmaz. Gerçektir bu. Çünkü insanlığın yüreği kaç milyon yıldır çarpıyor ve daha kaç milyon yıl çarpacak.

Teoman’ın yüreği insanlıkla çarpıyordu, sevgiyle, aşkla. Hep yüreklerimizi tetiklerdi, duran yürekleri ateşler, susayan gönüllere su verirdi. Gülüşüyle, gözlerindeki ışıkla yapardı bunu. Ve elinin altındaki yüreğinde bütün insanlığı sonsuza götürdü.

Sevmek, hoş görmektir. Hoşgörü sevginin ürünüdür. Teo’nun sevmediği insan yoktu. Hoşgörmediği eylem yoktu. Arifler bağışlayıcıdır. Tanrı rahman ve rahimdir. Teoman’ın bağışlamadığı suç yoktu. Çünkü insandan vazgeçmedi. İnsandaki cevheri gördü hep. O cevheri işlemek biricik insancıl eylemdi O’nun için.

Teomanların insanı sevmesi için gerekçe sonsuzdur. Hoşgörüsüzlük için hiçbir gerekçe yoktur.

PAYLAŞMAYI BIRAKTI

Hayâlleri olan adamdı. Dava adamı!

Kendisine ayırdığı bir şey yoktu bu ölümlü kalımlı dünyada. Yalnız kefeninin değil, pantolonunun da cebi yoktu. Dünyayı paylaştı. Özlemleri paylaştı. Umutları paylaştı. Paylaştıkça çoğalanlardandı. Paylaşmayı bıraktı gitti bize.

Herkesin herkesle paylaştığı bir dünya için yorulmayan yürek oldu, tükenmeyen ciğer oldu, susmayan ses oldu, eğilmeyen baş oldu. Özlemlerimize baş koydu.

EŞSİZLİĞİ BIRAKTI

Dünyayı arayın, bütün erenlere, dervişlere sual edin, insanlığı kalbura vurun eleyin, ikinci bir Teoman bulamazsınız. Eşi bulunmayanlardandı.

Keloğlan gibi temiz ve saf.

Olağanüstü zeki ve yaratıcı.

Merâk eden, araştıran öğrenci.

Yağmura aşık ve Yağmurun sevgilisi.

Anasının kuzusu, yoldaşların yoldaşı.

İyimserlik destanı.

Umutlarımızın kahramanı.

Özlemlerimizin fedaisi.

Öncü Partinin fedakârı…

ARMAĞANLAR ÖLMEZ

Bedenlerimiz ölür, ama Türk milletine armağan ettiğimiz varlık ölmez!

Bedenler ölür, fedakârlığımız ve fedailiğimiz ölmez!

Hayatın sonu vardır, ama halka armağan ettiğimiz hayat bir yıldız gibi sonsuza akıp gider.

Kendimize sakladığımız her şey bedenimizle birlikte yok olur, ama halkımıza verdiğimiz her şey, çulsuza çul olur, soluksuza nefes olur, tuzsuza tuz olur, halkla birlikte yaşar.

Ölen nefisdir, armağanlarımız ölesi değil.

Sesi bilinçlerimizde yankılanıyor: “Büyük Türk Milleti” diye başlıyoruz söze.

Sözümüz sözdür, özümüz özdür.

Varlığı Türk milletine armağandı, Türk milletine ve bütün insanlığa armağan oldu.

Fedâ olsun!


Doğu Perinçek

Aydınlık