Kevkab Cup (Kap), Cupa, Copa (Kupa), Küp, Kâbe, Kubba’a (Külah), Tas, Kübbe (oruk veya içli köftenin şekli), Küba (CubaCubao) ismi fasih Arapçadır ve KUB (KUBBE) kökenlidir. Bugün sizlere Roma ve kadim âlemin en büyük ve en muhteşem tarihi eserleri arasında yer alan, kubbesi ile kadimçağdaş insanlarda halen büyük bir hayranlık izi bırakan Pantheium (Panteion) tapınağını tanıtacağız. İsminin manasını sorsanız ‘Tüm tanrıların tapınağı’ derler.

SAFSATALAR AMA İLE BAŞLAR

Kim inşa etti sorusuna Apolodorus of Damascus, tarihin gelmiş geçmiş en büyük mühendislerinden kabul edilen meşhur mimar Şamlı Apolodorus (M.S. 60125) derler. Ardından hemen ama ile başlayan eklemeler yapılır. Suriyelidir, Şamlıdır ama aslen Yunandır derler. Helen mimarisinden etkilenmiştir safsatası ile devam ederler. Velev ki kökeni Yunan veya Helen olsun. Bunların da aslen Anadolu’dan o yeni coğrafyalara taşınan ve Anadolu’ya Şam diyarından göç eden, aynen atalarının dili olan, aynı dil familyasına ait Finikece AramiceSurice (Süryanice) Arapça konuşan, yazan ve yaşayan iki kavim olduğunu bilmez veya saklarlar.

MADEM ÖYLE NEDEN ROMA'YA DAVET EDİLDİ?

Büyük Mimar Şamlı Apolodorus, ‘Ben Nabatyalıyım, Kuzey Arabistanlıyım, Suriyeliyim, Şamlıyım, ana dilim Süryanice olarak bilinen kadim Arapçadır, kubbe mimarisinin mühendisiyim, yarım küre mimarisini yaratıcı büyük İlahın Gök Kubbesinden esinlenerek öğrendim’ dese de bunun bir ehemmiyeti yoktur. Zira onların uygun gördüğü hap veya kimlik neyse biz onu sorgulamadan yutmalıyız. Apolodorus, Suriye askeri hakimi Trajan tarafından keşfedilir. Trajan Roma imparatoru olunca da onu Roma’ya davet eder. Roma ve dışındaki malum tüm şaheserler başta Panteion Tapınağı, bina, Denube (Tuna) Nehri üzerindeki köprü, birçok arena ve su kemerlerini inşa eden, bunlara ilaveten İmparator Trajan adına İtalya ve dışında 130 harika sütunların da tasmimini yapan mimardır.

Hemen ardından yine bir ama devreye girer ve bir kesimin bu eserlerin İmparator Trajan tarafından değil İmparator Hadrian ve mimarları tarafından inşa edildiklerini tedavüle sokar. Ancak bu mimarların kim olduklarını yazmazlar. Yazamazlar çünkü bu iddia sadece kafa ütülemek ve gerçekleri öğrenmemeniz için tasarlanmıştır. Peki, bu adam Roma’ya gidince mi mimar oldu veya mimarlığı öğrendi? Trajan onu Suriye’de keşfettiyse Şam’da veya Suriye coğrafyasında hangi eserine, mimarisine, binasına, tapınağına sevdalandı da onu Roma’ya davet etti? Bunu sormak, araştırmak ve öğrenmek akıllarına bile gelmez mi? Hadi onların habis olduklarını biliyoruz peki ya biz tarihimizi, mimarimizi, bilim adamlarımızı Batı'nın yamyamlarına ve akıl hocaları Siyonistlere nasıl bu derece hoyratça kurban ediyoruz? Peki, onlara bu müthiş mimarın isminin manasını sorun. Yaptığı eserlerin adlarının manasını sorun ekseriyetle bilmezler, bilenler de habis davranırlar anlatmazlar. Biz anlatalım;

MEDENİYET TARİHİ TERS YÜZ EDİLİYOR

Apollo isminin manası, Tanrının Yüzü, Tanrının Sureti, Tanrının Zahiri; Dara veya Doro ise Veren demektir. Abu ElDar (Abolodor) kökenli olduğu ve Diyarın Yurdun Tanrısı, Rabbi, Babası manasına da gelebilir. İnşa ettiği Kubbe Tapınak (Panteion) ismi BaniBaniyon kökenlidir. Bünye, Bina, Kâbe, Kubbe manasındadır. Arabi ve Suri olandan nefret ediyorlar. Bu iki terim aşağılık kompleksi ve geçmişi yamyam olan Batı coğrafyası kavimlerin sahip oldukları her şeylerini Arabi ve Surilere (Suriyelilere) borçlu olduklarını biliyorlar. Bir sonraki aşamada Batı'nın Arabi, Suri ve Doğu hakkındaki zihin yapısını inşa edenler ve işbirlikçileri, Siyonist hareket tarih ilmini, coğrafyayı, dillerin kökenini, dinler tarihini, kadim medeniyetlerin hikâyesini ters yüz etti. Ayan beyan olan kısmı saklayamadıkları zaman içine birçok zırva iddialar ve safsatalar sokarak okuru iğdiş ediyorlar.

Maalesef bana dokunmayan zehirli yılan yaşasın mantığıyla hareket eden özellikle ülkemiz akademisyenleri, bölgesel rekabet, tarihte yaşanılan acı tecrübeler, Suriye savaşı, Suriyeli mülteciler ve birçok sebepten mütevellit Batı'nın bu habis çalışmalarını sorgulamadan tedavüle soktular ve öğrettiler. Tarih bilimini sömürge zihniyetiyle yorumlamayan insaf sahibi Avrupalı, Yunan, Roma ve Batı Avrupa’nın sahip oldukları her şeyini Suriyelilere borçlu olduğunu bilir ve itiraf eder. Ülkelerinin, şehirlerinin, eserlerinin, tıp, mimari, spor müsabakaları, dinleri ve medeniyet hayatlarına ait ne isim varsa bunları Suriyelilere borçlu olduklarının bilincindeler.

İKİ KELİMEYE KARŞI ALERJİ

Arabi veya Suriye kelimesini telaffuz etmemek için sömürge projelerinde görev üstlenmiş kalemşorlarının bin takla attıklarını da bilirler. Geri kalan kesimin sunulanı sorgulamadan papağan gibi tekrarlayan korkaklar, cahiller veya tembeller olduklarına da müdrikler. O kadar yazdık; Roma İmparatoru haykırıyor, ben Arabi Filip’im (Philip The Arap) diyor. Roma imparatoriçeleri Julia Dumya, Julia Mamiya ve Julialar biz Suriyeliyiz, Arabiyiz, evlatlarımız Roma imparatorları Karakalla, Cita ve diğerleri Suriyeli diyor, siz bizi neden anlamamakta ısrar ediyorsunuz diyor? Biz Avrupa ve uygarlığını kuranlarız bize bile bu nankörlüğü ediyorlarsa ve ismimizi silmek için tüm araçları mubah görüyorlarsa aynısını size fazlasıyla yaparlar. Aynı habis senaryoların günü geldiğinde Türkler, Kürtler, İranlılar için de sahneleneceğini söylüyoruz neden kör, sağır ve dilsiz kalıyorsunuz diye uyarıyorlar. Sahi neden umursamıyoruz?

Mehmet Yuva

Aydınlık