Duydunuz mu, Bakanlık koronavirüsten ölenlerin gerçek sayısını gizliyormuş. Aslında açıklananlardan kat kat fazla yurttaş ölüyormuş. 

Doğru olduğunu kabul edelim, ne yapmak lazım bu durumda? Genelleştirilmiş bir sokağa çıkma yasağı dışında ne gibi tedbirler önermek veya uygulamak gerekir? Bu iddiayı önerdiğiniz daha etkili tedbirlerin bir gerekçesi olarak mı gündeme taşıyorsunuz yoksa felaketin büyüklüğü düşüncesinde size zevk veren bir şeyler mi gizli?

Krizler insanların gerçek kişilikleri kadar siyasal hareketlerin yetenek ve kapasitelerinin de görülmesini sağlayan sınav zamanlarıdır. Zorluklar karşısında bireylerin duyduğu kaygının artması, kontrollü düşünce ve davranışların azalmasına neden olur. Örgütselkurumsal düzeyde ise durum farklıdır. İster siyasi parti şeklinde olsun ister kamu kurumu şeklinde, bütün örgütlenmeler, insanların bireyler olarak çözemeyecekleri sorunları çözmek için vardırlar. Örgütsel davranış, bireysel davranıştan farklı olarak, kolektif aklı temsil eder ve yansıtır.

Ancak gerek devletlerin ve rejimlerin kamusal örgütlenmesi, gerekse partilerin ideolojik yapıları ve örgütlenme tarzları, etkiledikleri insanların dünya görüşlerini olduğu kadar kişiliklerini de biçimlendirir. Örneğin, milli konularda bile hükümete muhalefet etmek gerektiğine inanmış bir parti, kendi taraftarlarını da, siyasal açıdan sosyalleştirir ve benzer türden tepkiler vermelerini sağlar. Bunun yol açacağı sorunlar, istikrar dönemlerinde çok fazla göze batmayabilir. Ancak özellikle kriz zamanlarında toplumun bir kesimini milli konularda bile esas ile tali olanı ayırt edemez hale getirerek tasa ve kıvanç birliğini sakatlayabilir.

Hatırlanacak olursa, Sağlık Bakanlığı 10 Mart günü ilk korona vakasını açıkladığında yine aynı çevrelerden, yalan söylendiği, bilgi gizlediği, gerçek vaka sayısı bundan çok daha fazla olduğu itirazları gelmişti. 

Oysa gizlemeye gerek yoktu, öyleydi zaten. Biraz gerçekçi düşünen herkes gerçek vaka sayısının o anda ilan edilenden fazla olduğunu bilebilirdi. Bugün de öyle değil mi? Sağlık Bakanlığı günlük testler yaptıkça yeni vakalar tespit ediliyor. Yani bugün tespit edilen hastalar, aslında dün de hastaydı. Sadece tespit edilmemişti. Bunun anlamı, bugün bildiğimiz hasta sayısından daha fazlasının zaten var olduğudur. Henüz testlerle tespit edilemediler, o kadar. Bu durumda gerçek vaka sayısı daha fazla diye telaş içinde tepki vermek, size hangi getiriyi sağlayacaktır? Bu tepkiyi örgütlü bir tepki haline getirdiğinizde, hangi siyasal ihtiyaca cevap üretmiş olursunuz? Öğrenilmiş çaresizliğe dönüşen bir karamsarlıktan başka?

Türkiye’de başta sosyal demokratlar olmak üzere, muhalefetin kronikleşmiş karamsarlığının maddi bir temeli var. 12 Eylül’ün ağır şiddeti, yükselen liberal değerler karşısında çaresiz kalış, sivil toplumculuğun ideolojik tahribatı, SSCB’nin dağılmasıyla dünya ölçeğinde sosyalist solun geri çekilişi, koalisyon ortağı olarak veya yerel yönetimler aracılığıyla yürütülen iktidar pratiklerindeki başarısızlıklar ve nihayet Ak Parti karşısındaki seçim yenilgileri, uzun bir sürecin sonunda örgütsel ve kişisel karakterler üzerinde mazoşist bir eğilime neden oldu. Ahmet Kaya’nın “ağladıkça” diye bir şarkısındaki gibi, koronavirüs krizi karşısında verilen tepkiler, o şarkıdaki ağlaklığın, muhalefetin ve dolayısıyla toplumun bir kesiminde içselleştirilmiş olduğunu düşündürtüyor. 

Siyasal mazoşizm denilebilecek bir ruh hali karşısındayız. Şüphesiz tercihtir deyip geçilebilir. Ancak bireysel ve örgütsel karakterler, kriz dönemlerinde istikrar dönemlerinde olduğundan farklı sonuçlar doğururlar. Korona krizi karşısında yenilgi pususuna yatmanın, moral bozmanın, felaket tellallığı yapmanın hükümete değil Türkiye’ye muhalefet etmeye dönüştüğünü anlamadığınız zaman, iki eğilimi teşvik edersiniz. Birincisi muhalefete ilelebet çakılmaktır ki, sizi mutsuz etmesi bir tarafa zevk verdiğinden büyük bir sorun yaratmaz. İkincisi, bozgunculuktur ki, çözüm ve iş üretmek bir tarafa, işini yapanların eline ayağına dolanmaktan başka bir faydası yoktur.


Atakan Hatipoğlu

Aydınlık