Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Irak’ın Gara bölgesinde icra ettiği Kartal Pençe2 adlı harekât, terör örgütü PKK’nın 13 vatandaşımızı alçakça katletmesinin ardından yoğun bir şekilde tartışılıyor.

Elbette yapılan yanlışlar konusunda benim de bildiklerim var. Ama bunları şimdilik gündeme getirmeyi doğru bulmuyorum. Şu kadarını söyleyeyim, ‘Müjde’ verileceği açıklaması, karşı taraftaki strateji uzmanlarını ve onların bu tür söylemlerin şifrelerini kırabileceğini öngörememe hatasına düşmektir. Üstelik operasyon sürerken ‘Müjde’ ifadesinin ne anlama geldiği kolaylıkla anlaşılabilecekken. 

Bu tür konularda, iktidar ile muhalefet arasındaki kısır siyasi çekişmeleri izlemeye ve yeni bir kamplaşmaya mahkûm edilen kamuoyu, ne yazık ki bazı gerçeklerden uzak kalıyor. İşin uluslararası boyutunu hesaba katmadan olup bitenleri anlamak pek mümkün değil.

Uzun yıllardır terör örgütü ve arkasındaki güçleri inceleyip, ulaştığım belge, bilgi ve isimleri, kaleme aldığım kitap ve yazılarla kamuoyuna aktarma gayretindeyim.

Bu kez de Gara’daki katliamı aynı gayretle ve dikkatlerden kaçırılan bir boyutuyla değerlendireceğim.

Irak topraklarındaki Gara, Türkiye sınırına 38 km, Suriye sınırına ise 109 km uzaklıktadır. Gara, son 6 yıldır PKK’nın Irak topraklarındaki asıl üssü durumuna getirdiği Sincar ve eskiden beri merkez karargâhı olarak bilinen Kandil’le bağlantısı açısından büyük önem taşımaktadır.

Terör örgütü, ABD’nin desteğiyle Kandil, Gara, Sincar koridorunu, IrakSuriye bağlantısını güven altına almak için özellikle son birkaç yılda güçlendirmiştir.

Bu koridorun PKK için bir diğer önemi ise örgütün üst düzey yöneticilerinin Irak ve Suriye arasındaki gidiş gelişlerinde kullanılan güvenli (!) yol olmasıdır.

PKK, söz konusu koridoru korumaya almak için IrakSuriye hattı boyunca 3’ü büyük 11 kamp oluşturdu.

Bu kamplar dağlık, kayalık ve sarp arazilerde kurulurken, yer tespiti, sığınak şeklinde düzenlenmesi, teröristlere üst seviyede güvenlik sağlaması gibi konulara dikkat edildi. Tüm bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hava ve olası kara operasyonları hesaba katılarak yapıldı.

Amerika Birleşik Devletleri’nin ise kampların her aşamasında etkin rol aldığının da altını çizelim.

Çünkü, PKK’nın merkez üssü olarak bilinen Irak’ın, İran sınırındaki Kandil’den Suriye’ye kadar uzanan koridor, Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’deki varlığı açısından hayati önem taşımaktadır.  

Irak’tan Suriye’ye gönderilen ve orada Amerikan emperyalizminin çıkarları için aylık 400 dolar maaşla savaşan PKK’lı teröristlerin, TSK’nın hava operasyonlarından da korunması gerekiyordu.

İşte bu nedenle ABD’li yetkililer, Kandil ve Sincar’da olduğu gibi Gara için de özel bir sığınak planı geliştirdiler.

Daha önceki yıllarda PKK’nın kendi imkanlarıyla yaptığı, ama savunması yetersiz görülen birçok yer Amerikan uzmanların kılavuzluğunda yeniden yapılandırıldı, güçlendirildi.

Amerikan ordusunun mühendis subaylarından oluşun 5 kişilik bir ekibin öncelikleri arasında Gara’daki mağaralar vardı.

Yüzbaşı Chuck Barnes komutasındaki ekibin yürüttüğü çalışmalarda, girişleri tepelerinde bulunan her bir mağaranın içi yeniden düzenlendi. Mağaraları birbirlerine bağlayan geçiş noktaları ve koridorlar oluşturuldu. Mağaralar sadece korunma, gizlenme değil konaklama, silahmühimmat, yiyecekiçecek vb. malzemeleri depolama alanları olarak da düzenlendi. Ayrıca psikolojik destek ünitesini de kapsayan küçük çaplı bir hastane kurulması için gerekli alt yapı, teçhizat ve personel de temin edildi.

Doğal yapısı nedeniyle hava bombardımanından etkilenmesi pek mümkün olmayan sığınaklar her ihtimale karşı daha dayanıklı şekilde inşa edildi.

İşte 13 vatandaşımız, Amerikan planının ürünü olan bu mağaralarda katledildi. Türk Silahlı Kuvvetleri, mağaraların fotoğraflarını yayınladığında anlatmaya çalıştıklarım daha iyi anlaşılacaktır.

Yazıyı buraya kadar sabırla okuyanlar, haklı olarak, “Bunları nereden biliyorsun” diye soracaktır.

PKK’nın, Kandil’deki karargâhının yakınlarındaki 3 Kürt köyünü ‘kamulaştırma’ adı altında zorla boşalttırarak, Amerikan askerleri için küçük çaplı üsler kurulduğunu geçmişteki yazılarımda aktarmıştım.

Bu üslerdeki Amerikan subayların bölgeye geliş amaçlarının ise teröristlere eğitim vermek olduğunu kaydetmiştim. Bunlar artık bilinen konular olduğundan ayrıntıya girmiyorum.

Kandil’de uzun süre görev yapan ve PKK’nın üst düzey yöneticileri Murat Karayılan ve Cemil Bayık ile yakın temas halinde olan Amerikan Özel Kuvvetlerden Albay Alan J. Miller kilit bir isimdir. Albay Miller, Irak’ın Kandil, Sincar, Gara bölgesinden Suriye’nin Haseke ve oradan Deyr ez zor’a uzanan hattın nasıl kullanılması gerektiğini planlayan kişidir.

Yukarıda sözünü ettiğim Yüzbaşı Chuck Barnes ise Albay Miller tarafından görevlendirilmiş, sığınak ve korunaklı yapılar konusunda uzman bir subaydır. Barnes, Afganistan’da da benzer görevler yapmış, PKK’nın işgali altındaki Suriye’nin Haseke bölgesinde kurulan ABD üssünü inşa eden ekibin başında bulunmuştur. Barnes halen Haseke'de, Türkiye sınırının dibindeki Malikiye bölgesinde yapımına başlanan yeni Amerikan üssünün inşasından da sorumludur.

Albay Alan J. Miller, Binbaşı Brett Walker ve Binbaşı Darren Harris’den oluşan ekip 2017 yılında Pentagon’a, “Irak Suriye hattında yerel müttefik güçlerin (PKK) güvenliği” konulu bir rapor verdi.

Rapor ve içeriği, 2018 yılı şubat ayında, Amerikan Savunma Bakanlığı’ndaki basın toplantısında, USA Today gazetesi ve CBS News televizyonu muhabirleri tarafından Pentagon’un sözcüsü Eric Pahon’a soruldu.

Tam da Türkiye’nin Afrin Harekâtı sırasında gelen bu soruyu sözcü Pahon, “Suriye ve Irak’ta, IŞİD dışında bir şeye odaklanan kim olursa olsun, bu Türkiye de olsa desteği keseriz, engelleriz” sözleriyle yanıtladı.

Gazeteciler, “Yanıtınızdan söz konusu raporun Türkiye’yi hedef alan bazı planları içerdiğini anlayabilir miyiz?” sorusu üzerine ise Pentagon Sözcüsü Pahon’un sessiz kalmayı seçtiği görüldü.

Bu tarihten yaklaşık 1 yıl önce Suriye’de, PKK kontrolündeki Haseke bölgesindeki ABD üssünden ve Irak’ın Erbil kentindeki ABD üssünden, sığınak yapımı için kayalık alanlarda kullanılacak matkap, küçük iş makinesi vb. araçgereçlerin Gara ve Sincar’a getirildiği Türk istihbarat birimlerince tespit edilmişti.

Tekrar rapora dönüp önemli bir bölüme bakalım, çünkü aşağıdaki ifadeler birçok şeyi anlamamıza yardımcı olacaktır.  

“Müttefikimiz Kürt grupların (PYD/YPG/PKK) Suriye ve Irak’ta Türk saldırılarından zarar görmemesi çıkarlarımız açısından önemlidir. Bunun için Türkiye’nin askeri operasyonlarının önüne set çekmemiz, Kürt gruplara daha gelişmiş silah ve mühimmat vermemiz, Kürt savaşçılara güvenli geçiş yolları ile sığınaklar sağlamamız gerekmektedir. Suriye’de ise Türk sınırına çok yakın yeni üsler kurarak Türkiye’nin, dost Kürt gruplara müdahalesini önlemeliyiz.”

Gara operasyonunun nasıl geliştiği ve yaşananlar, konunun uzmanı olanlar ve hatta olmayanlar tarafından da anlatıldı. Konuya girmeyeceğim. Şu kadarını söyleyeyim, TSK’nın düzenlediği ve helikopterlerin tekerlek koyamadığı alanda icra edilen operasyonda istenen hedefe ulaşılmamasının başlıca nedenlerinden biri de bölgedeki Amerikan güçleridir. Soru şu: Amerikalılar, operasyonu sekteye uğratmak ve PKK’lıları korumak için ne yaptılar?

Bu sorunun yanıtını ben biliyorsam ülkeyi yönetenler fazlasıyla biliyordur.

Konuya, bazı bilgileri doğrulattıktan sonra başka bir yazıda devam edeceğim.