15 Temmuz FETÖ’cü kanlı darbe girişimiyle birlikte Türkiye çok büyük haşhaşi örgüt gerçeğiyle bir anda yüz yüze geldi.
FETÖ’nün sivil toplum kuruluşlarından, iş dünyasına, öğretim kurumlarımızdan üniversitelerimize, siyasi partilerden gözbebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet teşkilatı ve Türk yargısına kadar adeta zehirli bir sarmaşık gibi dolanmış olduğu görüldü.
FETÖ, 1725 Aralık süreci ve öncesi MİT Başkanı Hakan Fidan üzerinden dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarına göz dikmeseydi belki de alçak emellerine bugün çoktan ulaşmıştı bile.
15 Temmuz darbe girişimiyle tüm plan ve foyaları ortaya çıkan Fetullahçı Terör Örgütü ile bugün amansız bir mücadele veriliyor.
Kurumlardan on binlerce FETÖ’cü atıldı. Tutuklandı. Yargılanıyor. Kaçanlar da kaçtı.
Bylock’tan, ankesörlü telefona kadar pek çok yöntemle belirlenen bu FETÖ’cülere devletin bugün de dahil amansız takibi sürüyor. Her gün onlarca FETÖ’cünün yakalanıp tutuklandığı haberleri sürekli basında yayınlanıyor.
Devletin kurumlarında daha ne kadar kripto FETÖ’cü var tam bilinemiyor.
AK Parti iktidarının rakiplerini egale etmek ve iktidarını sürdürmek için geçmişte bu yapıyla uzun bir dönem içli dışlı olduğunu zaten herkes biliyor.
FETÖ’nün, Türkiye’nin tarihinde karşılaştığı en büyük tehdit olduğunu Erdoğan ile yaşadığı iktidar kavgası olmasa bugün kimse tam anlamıyla kavrayamayabilecekti.
İslami referansları kullanan bu alçak yapılanmanın aslında İslam diniyle de alakası olmadığını AK Parti tabanı ancak bu süreç yaşandığında anlayamaya başlayabildi. Tabi tabandan tavana kadar yıllarca simbiyotik (ayrılmaz, birbirine muhtaç) bir ilişki yaşan AK Parti iktidarının kendisini FETÖ’den arındırması da oldukça zorlu bir süreç gerektiyor. Ve bu süreç halen karmaşık, karışık ve kimi zaman da sansasyonel bir şekilde devam ediyor.
FETÖ ile mücadelede FETÖ’cülerden medet beklendiği gibi garip ve garabet dolu uygulamalar da kamuoyunun gündemine sık sık yansıyor.
Batının Türkiye’ye abandıkça abandığı çetin günlerde içeride yaşanan yanlışıklar, eksiklikler çoğu zaman görmezden de gelinebiliyor.
Fakat, FETÖ ile mücadelede Türk Devleti’nin tüm olumsuzluklara rağmen kararlı olduğunu düşünüyorum.
Bu kararlılık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’den gücünü alıyor. Yoksa her şey bir pamuk ipliğine bağlı. Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin amansız düşmanları hem içeriden hem de dışarıdan oluşabilecek her açığı ve eksikliği bir fırsata dönüştürmeye çalışıyor ve iskemle her an altımızdan çekilebilir.
Düşmanca değil insanca yaşayacağımız güçlü, demokrat, huzurlu büyük bir Türkiye hepimizin hayali ama “mahallenin p.çleri” bırakmıyor işte.
Tüm bu çalkantı, kriz, yaşatılmaya çalışılan kafa karışıkları içerisinde belki de yakın zaman sonra Türkiye’nin en önemli gündemlerinden birisini oluşturabilecek bir duyum var.
NATO yapılanması GLADYO’nun Türkiye’deki en temel bileşeni olduğu ortaya çıkan Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ele geçirmek için uzun yıllardan beri büyük bir titizlikle faaliyette bulunduğu bugün herkesin malumu.
Bizler FETÖ’nün bu sızmayı gerçekleştirmek için küçüklükten özel eğitimlerden geçirerek önceleri sınavlara hazırlayarak sonraları da sınav sorularını çalarak bunları oldukça örgütlü ve planlı bir şekilde yaptığını düşünüyorduk.
Bu bilgi değişebilir. Çünkü FETÖ’nün TSK’ya sızmak için çok farklı bir yöntemi daha uyguladığı gerçeği ile Türkiye yeni bir şok ile karşılabilir.
Karşılaşabilir diyorum, kesin olmamakla beraber FETÖ’nün Harb Okullarına ta 1989 yılından beri ortaokul mezunu bile olmamış 2000 bin kişiyi yerleştirdiği ve bunların hepsinin tespit edildiği gibi bir iddia var.
FETÖ, Harp Okularına yerleştirmek istediklerinin mezuniyetlerini Malezya gibi yurt dışı ülkelerden sağlamış ve denlikle bu 2000 kişiyi Harb Okulları’na yerleştirmiş.
Asıl bomba şimdi geliyor.
FETÖ’nün Harp Okulları’na yerleştirdiği bu 2000 kişi iddialara göre incelendiğinde görülmüş ki, o dönemlerde hiç yurt dışına çıkmamış.
Yani ortaokulu okumamışlar. Mezun değiller.
Devletin birimlerinin bunları tespit ettiği söyleniyor.
Yakında bunların hepsinin ortaya çıkacağı ve Türkiye’nin gündemini derinden etkileyeceği konuşuluyor.
Ancak, insan şunu da merak etmiyor değil tabi.
Şu anda acaba Türk Silahlı Kuvvetleri’nde gerçekte ilk okul mezunu olup olmadığı dahi belli olmayan kaç subay bulunmakta?
Hatta general olmuş olan var mıdır?
Hakan Sönmez
Siyasetcafe.com