FÜSUN İKİKARDEŞ / İZMİR

İKİNCİYüzyıl İzmir İktisat Kongresi’nin 6’ncı gününde tema “sadakat” idi. Sunucu, yine felsefi bir benzetme yaparak, salona girişteki koridorda iki yana dizilmiş aynaların sebebini açıkladı! Dedi ki, kendimizle yüzleşmek, kendimizi hatırlatmak için bizleri sadakate davet ediyorlar. Sadakati, Kongre’nin 6’ncı gününde, PKK siyasi kolu HDP ve önceki adıyla BDP’nin 3 dönem milletvekilliği yapmış Sırrı Süreyya Önder anlatacak. Programda Önder’i, eski HDP milletvekili diye değil, senaristyönetmen diye tanıtmışlardı, ancak sunucu onu sahneye davet ederken siyasi kimliğini saydı: “Öğrencilik yıllarından bu yana inandıklarını söylemekten vazgeçmeyen, bu uğurda çok şeyi göze almış deneyimli bir siyasetçi. İddialı köşe yazarı. 24. 25. 26. Dönem önce Barış ve Demokrasi Partisi, sonra HDP milletvekilimiz… Sadakat beklentisi ve gerçeği anlatmak üzere geliyor.”

ERMENİLERİ KESİP BİÇMİŞİZ!

Sırrı Süreyya Önder, protokol bilemediğini, herkese omuz hizasından bakmayı tercih ettiğini söyledi, bu nedenle tek tek misafirleri hiyerarşik sıraya sokma zahmetine girişmedi, konuşmasına başladı. Önder, acı çeken Ermeni halkı diye lafa girdi ve dedi ki, “Ermeniler kıyıma, yıkıma, tehcire uğradıkları o tarihe kadar sadık millet olarak anılıyor. Onlar sıdk ile hizmet ettikleri zaman iyiydi, onlar sadakati bıraktılar başlarına geleni hak ettiler. Otorite sadakate ne kadar muhtaç! Hemen ardından biz onların efendileri olmuş oluyoruz, onlar da bizim sadık hizmetkarlarımız!”

Sonra sıra Türk kültürüne atıp tutmaya geldi. Sanatta, Karaoğlan, Tarkan hikayelerinde ne biçim bir zalim ve tecavüzcü, erkek egemen, ama illa ki Ermeni ve Rum kadınları gözüne kestiren bir millet olduğumuza dem vurdu: “Edebiyat ve sinemada krala, ailesine, atına, itine sadakat çok anlatılır. Ama genellikle işlenen biçimi, aşk ve ilişkiler üzerinedir. Sadece kadına giydirilmeye çalışılan bir deli gömlektir. Erkek sorumlu tutulmaz. Karaoğlan serisi, halen dönmekte olan tarih filmlerine bakın erkek gider Bizans, Rum, bilcümle gayri müslimin kadınlarıyla tecavüze varan her türlü şeyi yapar, bu onun erkekliğinin nişanesine dönüşür. Bir de köy filmleri… Hiç yabana atmayın. Kadın zorba ağanın, kahpe Bizans'ın tecavüzüne uğrar, o şartlarda bile orospu damgası yer ve filmin sonunu göremez. Filmin sonunda onlar yaşamazlar. Öyle olmayan bir film Türkiye’de final yapamaz! Tıpkı gerçek hayattaki kadın cinayetleri gibi.”

NEVRUZ YASAĞI VE TCK

Nihayet İzmir İktisat Kongresi hakkında iki çift laf etmeye sıra geldi. Sırrı Süreyya Önder, "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözüyle Atatürk’ün aslında barış falan istemediğini ifade etti: “Misaki Milli’ye razı olunmuş, bunun karşılığında Atatürk bir barış mesajı vermemiş aslında. Sizin o coğrafyadaki hesapla ilgili değiliz. Biz Osmanlı’dan elimizde kalan bakiyeyle yetineceğiz’ demiş ve 100 yıllık bir avans almıştır. Biz de o lafla ülkeyi buraya getirmişiz. Başlangıçtaki ‘biz’ kavramı giderek ‘tek’e indirgenmiş. Biz dışında kalanların düşmanlaştırılması gerekir.” Bu tarihi tahlilden sonra bir gün önce HDP’nin Nevruz kutlamalarında konuşmacı olduğuna değindi ve TC yasalarının işleyişini ibretlik bir benzetme ile şöyle anlattı: “Ötekileştirilen bir kesimin değer verdiği, Orta Doğu halklarının kutsal saydığı bir bayramda konuşmacıyım. Ama Türkiye’de kısa bir resmi tarihi var, önce zinhar yasaktı. Önce Kürt yasaktı. Dağda yürürken kart kurt! Sonra Nevruz diye bir bayramları yoktu. Efsanedeki Demirci Kava yoktu, Asur Kralı yoktu. Nevruz olabilir dediler sonra. 91 ve 92 yılında 31 kişi hedef gösterilmeden açılan ateş sonucu katledildiler. Sonra Nevruz’u kutlayabilirsiniz ama ‘w’ olmadan dediler. İzmir’de 78 kişi bu yüzden ceza aldı. Türklük tarihine geçecektir. V ile w arasındaki farktan dolayı hapis cezası almak bize nasip oldu. Burada Kürt’e reva görülen midye işçiliği! Midye çıkartmaktı. Çocuklar midye çıkartıyorlardı, ama zamanla kendileri için yaşama talepleri baskın geldi. Ötekileştirmeye, yok sayılmaya karşı sevimli sevimsiz pek çok şey yaşandı. Bugüne geldik. Gündoğdu Meydanı’nda barışa olan özlemimizi, birlikteliğe, kardeşliğe, özgürlüğe olan özlemimizi dile getirdik.”

SINIRLARI KALDIRALIM

Önder, konuşmasının sonunda Tunç Soyer’in iktisat kongresinin ruhuna uygun önermeyi ilan etti: “Sadakat sınırlara ihtiyaç duyar. Sınırlar çizer. Madem ki, çizilebilen bir şey, o halde silinebilen bir şey olarak da çizilebilen bir şey olarak görebiliriz sınırları. İzmir Belediyesi’nin bu çok nitelikli adımını, kendi vadisini oluşturmak ve o vadiden akmak ve bunun yönlendiriciliğinin bütün ülkeye yayılması ve giderek bütün bölgesel bir hüviyet kazanması… Çünkü düşman ihtiyacı içerde bitti mi, hemen en yakın komşularımıza sarmakla biliniriz. Burada İzmir halkına ve onun Belediye Başkanına çok iş düşüyor. Sayın Tunç Soyer ve arkadaşlarının etkisi ve gücü görünenin çok ötesinde bir başlangıç yaptığını düşünüyorum.”

İKTİSAT KONGRESİ'NDE KILIÇDAROĞLU GÖSTERİSİ

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin 5. gününde tema “Değişime Davet” idi. Altılı Masa’nın liderleri toplandı, yeni yüzyılın programını açıkladılar. 19 Mart günkü toplantıda genel başkanlar bir araya gelecekti. İYİ Parti fire verdi, Genel Başkanı Akşener İzmir’e gelmedi. Onun adına Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özlale katıldı. Her biri değişim vurgusu yaptı ve demokrasi, adalet istediler. İzmir İktisat Kongresi’nin karakteri olan milli sanayi odaklı 12 madde ve devletçilik, kamucululuk hakkında pek söz edilmedi.

ABD’YE BAKIN NEDEN GİTMİŞ

Kılıçdaroğlu’nun gelişi dolayısıyla kalabalık bir karşılama töreni düzenlendi, adeta gövde gösterisi yapıldı. Başkanlar buluşmasında konuşan CHP Genel Başkanı,“Durduğunuz andan itibaren geriye gidersiniz. Dünya hızla değişiyor. Siz bu değişime ayak uydurmak zorundasınız. Sürdürülebilirliğin kilit anahtarı devlette liyakattir.” dedi. Konuşmasında değişim vurgusunu tekrarlayan Genel Başkan,  “Değişime ayak mı uyduracağız? Değişime öncülük mü yapacağız? Biz ayak uydurmak istemiyoruz. Değişime, dönüşüme, atılıma öncülük yapan bir Türkiye’yi inşa etmek istiyoruz. Sürdürülebilirliğin temel anahtarlarından birisi de eğitimdir. Eğitimin yeniliğe açık olması, merak duygusunu büyütmesi lazım. Biz eğitim sisteminde de köklü değişiklikler yapacağız” dedi. Düne kadar İzmir meydanlarındaki panolarda “İktidara gelince ilk iş gençlere pasaport vereceğiz” diyen afişlerini gördüğümüz Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasında “ABD’ye gittim MIT’yi ziyaret ettim diye eleştiriyorlar. MIT ‘de akademisyen olan Türkleri geri getireceğiz, onun için gitmiştim” diye konuştu.

EKONOMİK TUZAK KURULMUŞ

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 13 yıl boyunca Dışişleri ve Ekonomi Bakanlığı yapmıştı, ama bugünkü ekonomik tuzaklardan hiç sorumlu değildi: “Eğitim ve hukukta gerekeni yapmazsak bu ülke orta gelir tuzağına düşer demiştik. Ve maalesef bu tuzağa düştük. Bu tuzaktan nasıl çıkabileceğimizi biliyoruz. Ne kadar çok demokrasi o kadar ekonomi. Ne kadar adalet o kadar ekonomi. Ne kadar liyakat o kadar ekonomi. Ne kadar eğitim o kadar ekonomi.”

1950’LERDE DE BERABERDİK

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, 1950’lerde CHPDP ayrılığına yepyeni bir yorum getirdi:  “… 14 Mayıs 1950’de kavgasız dövüşsüz iktidarı değiştirebilme tecrübesini ortaya koymuş CHP ve DP birlikteliğini yeniden anlamlandırmak için irade koyduk. Bu iradeyi 14 Mayıs 2023’te yeniden milletin kendi kaderine hakim olacağı gün olarak ifade etmek istiyoruz.” dedi.

GÜZEL BİR HATIRA

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Şimdi yeni bir eşikteyiz. Dördüncü büyük dönüşümün içindeyiz. İleride bu tarihi yazanlar bu kongreyi kaydettiklerinde bizim Birinci İktisat Kongresi gibi bir güzel hatıra olarak anmalı. Her görüşü, her siyasi akımı bir masa etrafında toplandı ve hakimiyeti milliye için hakimiyeti iktisadiye kararı aldılar demeliler bugün için.”

İYİ PARTİLİ ÖZLALE: TUNCELİ YERİNE DERSİM

İYİ Parti’yi temsil eden Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özlale, Kılıçdaroğlu'ndan söz ederken Tunceli yerine "Dersimli" dedi. Dışa açılımı savunan Özlale,  “Artık içimize kapanarak dünyayı kendimizden ibaret sanarak, yaşayamayız. Dünyadaki değişimi öngörmek ve bu değişime uyum sağlamak değil, onu yönetmek zorundayız.” diye konuştu.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da açılımdan, değişimden yanaydı: “Bugüne kadar biz bir şey yapamamışız ki. Kendi içimize kapanmış, çekişmelerle uğraşmışız. Aslında ülkemizin ayağa kalkması, yaşanabilir bir ülke haline gelmesi için iktisaden kalkınması şart. Nereden başlayacağız derken herkes ittifak etti; adalet! Devlet adalet üzerine inşa edilir. Adalet mülkün temelidir. İlk ele alacağımız hususlar bunlar.

SONUÇ BİLDİRGESİ AÇIKLANACAK

Kongrenin 5. gününde Yüksek İstişare Kurulu basına kapalı olarak toplandı ve sonuç bildirgesi üzerine çalıştı. Libral ekonomi ve küresel siyasetleri savunan pek çok akademisyen ve AB destekli Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi, bir zamanların medya merkezlerine yön veren ama bugün işlerini kaybetmiş bazı gazeteci ve köşe yazarları kurulda yer aldı.  Tunç Soyer, “Uzlaşmazlık olan maddeler üzerinde arabuluculuk yapmaya gayret edeceğiz. Ardından sonuç bildirgesini 21 Mart’ta herkesin onayına sunacağız” dedi.