Dicle Eroğul yazdı...
“Hayat eve sığar.” Bugünlerde en çok
duyduğumuz cümle. Hayat eve sığıyor şüphesiz; ancak 100. yılında 23 Nisan
coşkusu evlere sığmayacak. Cumhuriyet Gazetesi kurucusu Yunus Nadi, o gün
Ankara'nın “muhteşem ve heybetli bir gün” yaşadığını, “daha sabahtan herkesin
büyük bir bayram sevincine katılmak için evlerinden dışarıya uğradığını”
anlatır ve alınan tüm önlemlere rağmen Hacı Bayram Camii'nden, Meclis binasına
güçlükle gidilebildiğini kaydeder. 100. yılında Ankara sokaklarının bomboş
olacağını kim tahmin edebilirdi ki. O gün bir düşmanlık dünyasına karşı savaşan
Türk halkı, bugün görünmeyen bir düşmana karşı savaşıyor. Türk milleti,
sokaklara kendi çıkamasa da, 23 Nisan coşkusunu evlerden sokaklara akıtacak
mutlaka.
Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
açılışının 2. yıldönümünde, 23 Nisan 1922'de Anadolu'da Yeni Gün yazarına
verdiği demeçte, 23 Nisan'ın önemini şu sözlerle vurgulamıştı:
“23 Nisan günü, Türkiye milli tarihinin
başlangıcı, yeni bir dönüm noktasıdır.
Bu gün, bir düşmanlık dünyasına karşı kıyam
eden Türkiye halkının, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni vücuda getirmek ve onun
etrafına toplanarak en hukuki manasında milli bir hükümet kurmak hususunda
gösterdiği harikayı ifade eder.”
Heyeti Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa,
İstanbul'un 16 Mart 1920 tarihinde işgalinden 3 gün sonra, 19 Mart 1920'de
yayınladığı genelgede, “Ankara'da olağanüstü yetkili bir meclis”in
toplanacağını duyurur ve “ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını
sağlayacak önlemleri düşünüp uygulamak üzere ulusça olağanüstü yetki verilecek
bir meclisin Ankara'da toplantıya çağırılması ve dağıtılmış olan mebuslardan
Ankara'ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları” istenir. Mustafa Kemal
Paşa, Büyük Millet Meclisi'nin açılışını duyurduğu 22 Nisan 1920 tarihli
genelgesinde ise bundan böyle, “bütün sivil ve askeri makamların ve bütün
ulusun emir alacağı en yüksek katın bu Meclis olacağını” belirtir. Seçilen
milletvekillerinin bir kısmının Ankara’ya ulaşmasından sonra, 23 Nisan 1920’de
Meclis ilk toplantısını yaptı. Açış konuşmasını yapan en yaşlı üye Şerif Bey’in
ifadesiyle 'Büyük Millet Meclisi' adını aldı.
Bir süre sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak anılmaya başlandı.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, “Atatürk tarafından kaleme alınmış olup, ilk Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin açılışına en yaşlı üye niteliğiyle başkanlık eden
Sinop Milletvekili Şerif Bey tarafından 23 Nisan 1920 Cuma günü öğleden sonra
saat 13.45'te okunan (benim de o zaman ayakta dinlediğim) konuşması...” diyerek
tanıklığını yazmıştır. Velidedeoğlu'ndan, Atatürk'ün kaleme almış olduğunu
öğrendiğimiz Meclis açılış konuşmasında, Türk milletinin özgürlük ve
bağımsızlık tutkusu vurgulanarak, bundan böyle egemenliği ele aldığı tüm
dünyaya ilan ediliyordu.
“Bu vaziyete baş eğmek, milletimizin teklif
olunan yabancı esaretini kabul etmesi demekti. Ancak tam bağımsızlık ile
yaşamak kati azminde olan, ezelden beri hür ve serbest milletimiz, esaret
vaziyetini tam bir şiddet ve katiyetle reddetmiş ve derhal vekillerini
toplamaya başlayarak Yüce Meclis'inizi vücuda getirmiştir. Bu Yüce Meclis'in
Reisi Sinni (Meclis başkanlığ yapan en yaşlı üye) sıfatıyla ve Allah'ın yardımı
ile milletimizin dahili ve harici tam bağımsızlık dahilinde mukadderatını
bizzat üstlenmeye ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük
Millet Meclisi'ni açıyorum.”
Milli Mücadele ortamında toplanan ve
Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasını sağlayacak
“Meclis”in adı da, kendisi gibi eşsizdi. Dünyanın hiçbir ülkesinde kurtuluş
savaşı yönetmiş bir demokratik kurum olmadığı gibi, böylesine anlamlı bir isme
sahip bir yasama organı da yoktu. Tarihçi Enver Behnan Şapolyo, Meclis'in
adının, açılışından kısa bir süre önce, Mustafa Kemal'in, Hükümet Konağı'nda
Valinin odasında yaptığı toplantıda konulduğunu yazar. Şapolyo'ya göre,
Atatürk, “Meclis'in adının 'Meclisi Müessesan (Kurucu Meclis) olmasını”
istemekte, bununla “rejimi değiştirebilecek bir Meclis'in kurulmasını
sağlamayı” amaçlamaktaydı. Fakat bundan vazgeçerek, genelgesinde, “olağanüstü
yetkilere sahip Meclis” olarak bildirdiğini aktaran Mustafa Kemal,
toplantıdakilere düşüncelerini sorar. “Kurultay”, “Meclisi Kebir” gibi
yanıtlar alan Mustafa Kemal'in, “Biz burada Kurultay veya Meclisi Kebir adı
ile meclis kurarız. Fakat Türk milleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
açılmasını bekleyecektir.” deyince, odadakiler hep bir ağızdan, “Bulduk”
derler. Mustafa Kemal'in, ne bulduklarını sorması üzerine, şu cevap verilir:
“Yeni meclisin adını: Türkiye Büyük Millet Meclisi...”
Türk halkının kendi iradesiyle yeni bir
devlet kurduğunun ilanı olan Meclis, adıyla da, en derin felaketler ve
ızdıraplar içinde çırpınan Türklüğün kurtuluş istikametini tuttuğunu
gösteriyordu. Türk milletini tarihten silmek isteyenlere karşı, Türk milleti,
büyüklüğünü ve atalarından miras meclisle simgelenen demokratik işleyiş
geleneğini hatırlıyordu. Ne acıdır ki, bugün gerek iktidar, gerek muhalefet
milletvekillerinin birçoğu, liderleri de dahil, çatısı altında bulunma onuruna
eriştikleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden bahsederken, çoğu zaman
“parlamento” demektedirler. Bu sözcük Fransızca konuşmak anlamındaki “parler”
fiillinden +mentum sonekiyle üretilmiştir. Hindistan'ın efsanevi lideri Mahatma
Gandhi'nin “Söylediklerinize dikkat ediniz düşüncelere dönüşür.” diye bir sözü
vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi adının anlamını içselleştirememiş
milletvekillerinin, “parlamento” diyerek, Meclisi sadece “konuşulan bir yer”
olarak algıladıkları anlaşılmaktadır.
ATATÜRK VE ÇOCUK
Atatürk, sevdiği kişilere “çocuk” diye
hitap ederdi. Sinan Meydan'ın 'Panzehir' adlı kitabında aktardığı gibi
Atatürk'e göre “vatanı korumak çocukları korumakla başlar”, “Çocuklar her türlü
ihmal ve istismardan korunmalı ve onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel
olarak ele alınmalıdır.” Sinan Meydan'ın belirttiği gibi, 23 Nisan'ın çocuk
bayramı olması düşüncesinin fikir babası Atatürk'tür. Büyük Millet Meclisi'nin
açıldığı 23 Nisan 1920 günü akşamı Atatürk, bazı arkadaşlarıyla bir sohbet
toplantısı yapmıştır. O sohbette arkadaşları, “Paşam! Bugün Büyük Millet
Meclisi'ni açtık. Bunu bütün milletimize ve İtilaf Devletleri'ne ilan ettik.
Fakat bugünün adı ne olsun?” sorusunu sormuştur. Atatürk, bu soruya şu cevabı
vermiştir: “Efendiler! Osmanlı İmparatorluğu, 600 yıl bu milletin kaderine
hakim olmuştur. Bugün Osmanlı İmparatorluğu kısmen dağılmış olmasına rağmen
İstanbul'da bir hükümeti mevcuttur. Osmanlı İmparatorluğu'nun yanında, bugün
bizim açtığımız Meclis çocuk kalır. Onun için bugünün adına Çocuk Bayramı
diyelim. Bu çocuk büyüsün kendi zaferini kendisi ilan etsin.” Atatürk'ün bu
sembolik “çocuk bayramı” düşüncesi zamanla gerçekten bir “çocuk bayramı” na
dönüşecektir.
23 Nisan, 1922 yılından itibaren Türkler ve
gelecek nesilleri için en büyük bayram olan Ulusal Egemenlik Bayramı olarak
coşkulu bir şekilde kutlanmaya başlanmış ve bu kutlamalarda okul öğrencileri
geçit törenleriyle bayrama ayrı bir heyecan katmışlardır. Yeni Türk devletinin ilk bayramı olarak 23 Nisan 1921
yılında kabul edilen Hâkimiyeti Milliye Bayramı’nın 23 Nisan 1922’de Ankara’da
yapılan ilk kutlamalarından itibaren çocukların ön plana çıkmasıyla birlikte
TBMM Başkanı Mustafa Kemal’in de desteğini alan Himayei Etfal Cemiyeti (Çocuk
Esirgeme Kurumu) yöneticileri 23 Nisan 1923’te cemiyet adına yardım toplamaya
başlamıştır. 1925’lerden itibaren 23 Nisan’a “Hâkimiyeti Milliye Bayramı”
yanında “Çocuk Günü” ve “Çocuk Bayramı” da denmeye başlanmıştır. Çocuk
Bayramının amacı, çocukların birkaç gün eğlendirilmesinden ziyade, toplumun
farklı çocuk sorunları ile ilgilenmesinin sağlanmasıydı. “Çocuk Bayramı”
Mustafa Kemal Paşa ve hükümetin de desteği ile 1929 yılında “Çocuk Haftası”
adıyla yedi güne çıkarılmıştır. Böylelikle 23 Nisan kutlamaları daha çok,
çocukların sorunlarının gündeme getirildiği ve tüm Türkiye’nin coşkuyla
kutladığı bir bayram haline dönüştürülmüştür.
Çocukların 23 Nisan kutlamalarında ön plana
çıkması, Mustafa Kemal’in çocuklara ve çocukların sorunlarına verdiği öneme
işaret ediyordu. Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında çocuklara verilen değer,
23 Nisan kutlamalarında kendini göstermekte idi. Benoit
Mechin, “Kurt ve Pars” adlı eserinde Atatürk’ün, “Ben çocuk haftasını,
çocuklara hürmet edilmesini temin ve onların zaafından yararlanarak çok defa
yapıldığı gibi onlara eziyet ve hayvan gibi muamele edilmesini önlemek için
meydana getirdim. Bu tedbirim, milletin geleceğine karşı gösterilen bir saygı
olarak görülmelidir.” dediğini aktarmıştır.
Çocuk Bayramının amacı,
çocukların birkaç gün eğlendirilmesinden ziyade, toplumun çocuk sorunları ile
ilgilenmesinin sağlanması olarak görülüyordu. Bundan dolayı Çocuk Haftasında,
Türkiye’de çocuklarla ilgili sorunlar basında sıklıkla yer bulmaktaydı. 23
Nisan 1926 tarihli Milliyet gazetesinde kullanılan “Çocuk Bayramı” başlığı
altındaki haberde yer alan, “Bugün çocuk günü; istiklal, istikbal günüdür. Her
Türk, memleketin istikbali için çalışmalı ve yoksul yavrularına yardım
etmelidir. Vatanın yoksul ve kimsesiz çocuklarına yardım edelim.” ifadeleri, 23
Nisan'ın amacını çok net bir biçimde ortaya koymaktaydı. Himayei Etfal
Cemiyeti Başkanı da, “Bugün çocuk günüdür yani istikbale ve istiklale ait bir
gündür. Cumhuriyet hükümetimiz bu günü çocuklara tahsis etti.” diyerek yeni
Türk devletinin çocuk gününe verdiği desteği ve önemi anlatmaktaydı.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Çocuk
Bayramı’na büyük bir ilgi gösteriyordu. Türk halkından, geleceğin Türkiye’si
çocuklar üzerine bina edileceği için temel atılma gününün her yıl dönümünde
çocukların düşünülmesi ve onlara karşı olan vazifelerin yapılması
istenmekteydi. Atatürk, yarının sahiplerine karşı büyük bir alaka gösteriyordu
ve çocuk gününün sevinçle kutlanması için özel çaba sarf ediyordu ve onlara
geleceğe yönelik görevlerini de hatırlatıyordu:
“Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı,
bir yüceliş nurusunuz. Yurdu asıl nurla dolduracak sizsiniz. Kendinizin ne
denli önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok
şeyler bekliyoruz.”
23
Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun!
Nice
100 yıllara!
İLK KURŞUN