Koronavirüs salgınıyla mücadelenin baş kahramanı şüphesiz sağlık çalışanları. Canla başla çalışan yeri geldiğinde ise evlerine gitmeden hastalarla ilgilenen bu kahramanlardan biri de Dilara Hemşire. Dünya onu buğulu camlar ardındaki yorgun gözlerle tanıdı. Dünya basınında yer bulan ve fedakar sağlık çalışanlarının sesi olan Dilara Fahrioğlu, yoğun bakım servisinde yaşanan zorlu süreci anlattı.

Türkiye’de koronavirüs vakasının ortaya çıktığı dönemde yıllık izinde olduğunu belirten Dilara Fahrioğlu, tatilini yarıda bırakıp görevinin başına koştu. 3 yaşındaki oğlunu annesine bırakarak işine döndüğünü söyleyen Dilara Hemşire, yaşadıklarını şöyle anlattı:

“5 yıldır yoğun bakım hemşireliği yapıyorum. Son 7 aydır onkoloji hemşiresiydim. Ancak koronavirüs vakalarının ortaya çıkmasıyla birlikte yoğun bakım servisine geri döndüm. Türkiye’de ilk vaka çıktığında ben yıllık izindeydim. İznimi bırakıp yoğun bakım servisinde görevime döndüm. İşe başlamadan bir gün önce oğlumu annemlere bıraktım. Bir aydır birbirimizi görmüyoruz. Görüntülü konuşarak özlem gidermeye çalışıyoruz. Oğlum da beni özlüyor, yeri geliyor ağlıyor, yeri geliyor gülüyor. Benim çocuğum şu günlerde bensiz, ama bizler herkes ailesiyle sağlıklı şekilde yaşasın diye burada olmak zorundayız. Ben sorumlu hemşireyim 9 saat çalışıyorum. Günde 12 saat çalışan arkadaşlarımız da var. Gecegündüz alanı boş bırakmadan çalışıyoruz” diye konuştu.

‘EVDE KENDİMİ İZOLE EDEREK YAŞIYORUM’

Sağlık çalışanları olarak zorlu günlerden geçtiklerini anlatan genç hemşire, şunları anlattı:

“Koronavirüs herkesi zorluyor ancak sağlık çalışanları olarak bizim için zorlukları daha da fazla. Biz her gün buraya geliyoruz. Ben eşimle beraber aynı evde kalıyorum. Evde kendimi izole ederek yaşıyorum. Benim gibi evli çocuğu olan ekip arkadaşlarım var. Onlar da bu süreçte ailelerini çocuklarını göremiyorlar. Herkes bu süreçte çeşitli zorluklar yaşıyor. Umarım geçecek, bu süreci hep birlikte atlatacağız. Bu süreci atlatmak için canla başla çalışıyoruz. Yoğun bakım servisi her zaman yoğun çalıştığımız bir alandı. Sadece koronavirüs nedeniyle değil her zaman aktif bir şekilde çalıştık. Her zaman böyle yorulduk terledik. Bu süreçte dinlenemiyoruz. Ekip arkadaşlarımızdan da hastalananlar oluyor. Onların yerine de çalışmak zorunda kalıyoruz. Onlar iyileşip gelsinler diye bizler kendimizden fedakârlık ediyoruz. Aynı şekilde ben hastalansam benim yerime çalışacak bir sürü arkadaşım var içerde.”

‘OLAYIN CİDDİYETİNİ ANLAMALIYIZ’

Bu süreçte sosyalleşmek adına dışarı çıkan insanları gördüğünü ver buna çok üzüldüğünü söyleyen Dilara Fahrioğlu, “O insanları gördükçe çok üzülüyorum. İnsanlar olayın ciddiyetinin farkına varmalı. Ben yoğun bakım servisinde o hastalarla bir arada olduğumdan olayın ciddiyeti konusunda yakın çevremi sürekli uyarıyorum. Herkesin bu farkındalığa varıp evde kalarak bizlere destek olması gerekiyor. Tabi ki ‘ben de bu virüsü kaparsam’ korkusu var. Genç oluşum ve kronik rahatsızlığımın olmaması beni biraz daha rahatlatıyor. Elimizden geldiğince kendimizi koruyoruz. Koruyucu ekipmanlarımızı giyiyoruz sık sık ellerimizi sabunla yıkıyoruz. Hastalara hiçbir şekilde koruyucu ekipman olmadan yaklaşmıyoruz. Onlar da çok fazla maske, gözlük, tulum gibi koruyucu olduğundan bizi görünce korkuyorlar. Onlara da bunun gerekli olduğunu anlatıyoruz” dedi.

‘EVDE KALMAYA DEVAM EDİN’

Buğulu camların yorgunluğun birer yansıması olduğunu vurgulayan Fahrioğlu, “Yorgunluk her zaman var, çocuğumu görememenin üzüntüsü var, hastaların durumunu düşünme var. Onların yorgunluğu her zaman üzerimizde oluyor. Gözlük camlarımız tabi ki buğulanıyor. Çünkü aktif şekilde çalışıyoruz. Kimi zaman ellerimizi yıkayıp yeniden önlük giyip hastaya müdahale için koşuyoruz. Hızlı hareket etmek zorundayız. Ama kendimizi de korumak zorundayız. Herkes evde kalsın bu süreç geçene kadar dikkat edelim” uyarısında bulundu.