Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, dün Ulusal Kanal’da Çıkış Yolu programında gündemdeki konuları yorumladı. Ulusal Kanal Ana Haber Sunucusu Teoman Alili ve Aydınlık gazetesi editörü Nadir Temeloğlu’nun sorularını yanıtlayan Perinçek, Azerbaycan’ın Karabağ zaferi hakkında şunları söyledi:
“Başta Cumhurbaşkanı İlham Aliyev olmak üzere muzaffer Azerbaycan Ordusunu ve Azerbaycan halkını kutluyoruz. Türkiye olarak Karabağ zaferinin büyük sevincini ve heyecanını yaşıyoruz. Vatan Partisi ilk günden itibaren, Karabağ işgaline son vermenin, Türkiye için İzmir’in kurtarılmasından farksız olduğunu açıkladı. İşgali bitirmek için sonuna kadar gidilmesi gerektiğini beyanatlarımızda hep vurguladık. Öyle de oldu ve tarihi bir zafer kazanıldı.”
ERMENİSTAN’I SAVAŞA İTEN GÜÇ: ABD
Perinçek, zaferin uluslararası düzeydeki etkisini şöyle analiz etti:
“Karabağ zaferini, KKTC’de kısa süre önce Akıncı’nın seçim yenilgisiyle birlikte değerlendirmek gerekir. KKTC’de tuş edilen ABD’nin Karabağ’da da sırtı yere yapıştırıldı. Ermenistan’ı savaşa sürükleyen ABD’ydi. Emperyalistlerin 1919’da Yunan ordularını İzmir’e çıkartması gibi. Nedeni Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan için mücadele veren Türkiye’yi arkadan sıkıştırmak. Kafkasya’da bir cephe daha açmak ve iki cephede birden Türkiye’yi tehdit etmek. Savaşı onlar başlattı ve sonuçta Ermenistan’ın hezimetiyle onlar perişan oldu. Artık ABD’nin bölgede ayağını basacağı yer kalmıyor. Göreceğiz, bir süre sonra da Paşinyan devrilecek, Türkiye ve Rusya ile dost bir hükümet gelecek. Böylece ABD bir kez daha kaybedecek. ABD süngüsü düşmüş, tek dişi kalmış bir canavar. Soros’un borusu ötmez artık.”
TÜRKİYE’DE ABD LOBİSİNE KARŞI MÜCADELE
Perinçek, savaşın başlamasıyla birlikte yükselen ABD güdümlü, Rusya karşıtı propagandanın etkisini hatırlattı:
“Türkiye’de bir Amerikan lobisi var. Azerbaycan’ın Vatan Savaşı başlar başlamaz, onlar sürekli Rusya’nın, Ermenistan’ı desteklediğini, Rusya’dan Ermenistan’a uçaklar gittiğini, Moskova’nın yakında Azerbaycan’ı durduracağını vs. propaganda ediyordu. Biz ise bu tevatürlere, yalanlara karşı Türkiye – Rusya ekseninin önemine dikkat çektik ve Rusya’nın ne yapmak istediğini basitçe anlattık. Rusya ilk olarak, Wagner’in sahibi olarak gösterilen Prigojin üzerinden Aydınlık’ta yayımlandı Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu bildirdi. Türkiye’nin Azerbaycan politikasını da haklı bulduklarını açıkladı. Hemen sonrasında yine Rusya ‘Kolektif Güvenlik Anlaşması’ nedeniyle ‘Ermenistan’a bir borcum yok, yardım etmiyorum’ dedi. Sonuçta Türkiye ve Rusya’nın istediği oldu. Azerbaycan, topraklarını geri aldı ve Sorosçu Paşinyan perişan hale düştü. Şimdiki ateşkes sürecini de Ankara ve Moskova birlikte yürütecek. Böylece Türkiye’deki Rusya karşıtı Amerikan lobisi de hayal kırıklığına uğradı.”
BİDEN’IN TÜRKİYE STRATEJİSİ
ABD Başkanı seçilen Biden’la ilgili de değerlendirmelerde bulunan Perinçek şu ifadeleri kullandı:
“Biden geçen senenin sonunda Türkiye’yle ilgili yaptığı konuşmasında diyor ki 'Ben muhalefeti örgütleyeceğim ve Erdoğan iktidarını devireceğim' Muhalefetin başı diye CHP’yi zikrediyor. Ayrıca Kürtleri destekleyeceğini söylüyor ama burada ‘Kürt’ derken kastı PKK – HDP. Hatırlarsanız RAND Corporation raporunda da var: CHP, İYİ Parti, HDP ittifakıyla Erdoğan’ın yıkılması hedefleniyor. Biden zaten Başkan Yardımcılığı döneminde RAND’i yöneten, Amerikan Gladyosunun şeflerinden biri. Biden’ın söz konusu konuşmasında Erdoğan’ı darbe ile yıkamadıklarının itirafı da yapılıyor. O nedenle bu işi seçimle yapmak istediklerini vurguluyor. Tabii, darbe yapabilmeleri için, Türkiye’de silahlı güçlerinin olması lazım, ama o da kalmadı. Türk Ordusu içindeki Amerikancı FETÖ Gladyosu ezildi. Burada önemli olan CHP’nin Biden’ın verdiği misyonu benimsemesi. Gerek CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Selahattin Demirtaş’a şeref madalyası takan ve özgürlük isteyen açıklaması, gerek HDP ile yaptıkları ittifak, gerekse de yaratıcı yıkıcılık teorisine uygun kışkırtıcı siyasetleri bu kabulün kanıtı.”
TÜRKİYE’NİN ATLANTİK’E BAĞLANMA SÜRECİ
Perinçek, Türkiye’nin Atlantik sistemine 1945’lerde bağlandığını, şimdi ise Atlantik zincirlerini kırarak özgürleştiğini anlattı:
“O dönemde ilk olarak Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün genç Bakanı Nihat Erim, ‘Küçük Amerika olacağız’ dedi ve Atlantik rotasına girileceğini ilan etti. ‘Küçük Amerika’ sözünü, Atatürk zamanında söylesek Atatürk ağzımıza acı biberi sürerdi. Devrimci, Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Devletçi, Laikçi, Halkçı Türkiye idealinden vazgeçip birden Küçük Amerika olmak… Nereden baksak rezalet! Atatürk'ü kaybettiğimiz tarih 1938. Aradan yalnızca 7 yıl geçmiş. Türkiye 1945’te Atlantik denetimine giriyor. CHP'nin içinden de “ne oluyor arkadaş, hani biz bağımsız Türkiye'yi kurmuştuk” diyen kimse çıkmıyor. Ve bir sürü Amerikan zırhlıları Türkiye’ye geliyor, alkışlar, balonlar, kurdeleler… CHP'nin içinden yine ses yok.”
CHP’DEN SONRA DEMOKRAT PARTİ DE SÜRDÜRDÜ
“Arkasından gelen Demokrat Parti de bu Atlantik çizgisini devam ettirdi. Cumhuriyet Halk Partisi’ne bakıyorsun Devrim yapan Parti’nin öncü kadroları. Demokrat Parti'ye bakıyorsun; Celal Bayar Atatürk'ün son Başbakanı, İttihat ve Terakki'nin komitacısı, Refik Koraltan daha ilk Meclis’ten beri var… Sonuç olarak şunu gördük: Devrimin öncüsünün içinden bir grup çıktı ve Türkiye'yi Atlantik sistemine bağladı. Rusya'da da böyle oldu. Gorbaçov kimdir, Komünist Partisi’nin lideri. Rusya’yı onlar götürdüler kapitalizme. Fransız Devrimi'nde de öyle oldu. Devrime karşı tavır, bizzat devrimci partinin, Jakobenlerin içinden çıktı.”
ATATÜRK’ÜN TERK EDİLEN VASİYETİ: SOVYET DOSTLUĞU
“Zaten Atatürk bunu öngörmüş. 1937 yılında Başbakan Celal Bayar, Dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras, yakın arkadaşı Kılıç Ali’yi çağırıyor ve diyor ki, ‘Size tek bir vasiyet bırakıyorum: Sovyet dostluğundan ayrılmayacaksınız.” Çünkü Sovyetler Birliği ile dost olursan Kemalist Devrimi sağlama alıyorsun. Emperyalizme karşı olan kampta blokta mevzileniyorsun. Bu dostluktan koptun mu öbür tarafa savrulma tehlikesi var” Nutuk hep yanlış yorumlandı. Çünkü Nutuk, baştan sonra devrimin öncüleri içindeki bir çarpışma ve tartışmanın kitabıdır. Kemalist Devrim işte bu süreçte, 1980’e kadar tahribata uğratıldı. 1980’den sonra ise Turgut Özal’larla birlikte karşı devrim başladı. Hem siyasal hem de ekonomik planda bu karşı devrimi 2014’e kadar yaşadık.”
ATLANTİK ZİNCİRİNİN KIRILMASI
Türkiye’nin, Silivri duvarlarının yıkılmasıyla birlikte büyük bir dönüşüm yaşadığını kaydeden Perinçek şöyle devam etti:
“2014 baharından sonra Atatürk’ün vasiyetini yeniden keşfetme sürecine girmiştir.2014 baharında yeni bir tarihsel dönem başladı. Silivri Duvarını yıktık ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni esaretten kurtardık. Türkiye, bu sayede 24 Temmuz 2015’te başlayan askerî harekâtla PKK bölücü terörünü hendeklere gömdü. Arkasından 15–16 Temmuz 2016 gecesi ABD güdümlü FETÖ Darbesini bastırdı. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla ABD ve İsrail’in “Kürt Koridorunu” yardı. ABD Başkanının “Kara kuvvetimiz” dediği PKK’ya ve IŞİD terör örgütüne ağır darbeler indirdi. Şimdi Doğu Akdeniz’de, Ege’de Mavi Vatanımızı namlu göstererek savunuyoruz. Hasdal Cezaevi’nden çıkan FETÖ’nün hedefindeki subaylarımız, donanmamızın başına geçti. Sahte Atatürkçüler ise bu süreçte ABD’nin, FETÖ ve PKK’nın yanında konumlandılar. Hala PKK ve FETÖ ile birlikte Türkiye’de iktidar olacaklarının hayalini kuruyorlar.”
EKONOMİDE MİLLİLEŞME SÜRECİ
Perinçek, Atatürk Devriminin ilerlemesi açısından ekonomideki kırılmanın da belirleyici olduğunu vurguladı:
“Ekonomi planda da karşı devrimin getirdiği yıkıma karşı üretimden ve milli ekonomiden yana bir tavır var. Turgut Özal’ın başlattığı ihracat merkezli sıcak para ekonomisinin sürdürülemeyeceği ilan edildi. Önceki Maliye ve Hazine Bakanımızın açıkladığı bu eğilimi yeni Bakanımız Lütfi Elvan da “istidam ve üretime öncelik verilecek” vurgusuyla onayladı. Türkiye’de şu an her şeyden önemlisi istihdamın artırılması. Vatan Partisi, Üretim Devrimi’nin programını oluşturdu ve bu program üreticilerin katılımıyla uygulanacak çözüm programı. Kriz koşullarında ekmek teknesini ayakta tutmak, yatırımları artırmak, yeni fabrikalar ve tesisler açmak böylece işsiz insanlarımıza iş bulma sorumluluğuyla karşı karşıyayız.”