Sözcü’de Emin Çölaşan ve Yılmaz Özdil dostlarımızın önceki günkü yazılarını okuyunca ikisi adına da üzüldüm. Her ikisi de Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro’yu “diktatör” ilan etmişlerdi. Öyle ki “bu herifin” Venezuela halkını nasıl inim inim inlettiğini bir güzel anlatıyorlar.
EL CEZİRE’YE İNANMAK
Sayın Çölaşan, El Cezire isimli TV kanalında ki CNN’nin Arabistan şubesi olarak bilinir izlediği bir belgeselden yola çıkarak Maduro’ya hakaret üzerine hakaret yağdırırken, Sayın Özdil ise, Batılı haber ajanslarının Venezuela ile ilgili kustuğu “haberleri” dikkate alarak, sanki kendisi de Venezuela’da yaşıyormuş kesinliğiyle bir ton saçmalığı köşesine taşımış.
Venezuela neresi, önemi ne, yıllarca hangi yabancı emperyalistler bu petrol zengini ülkeyi sömürmüş, bu ülkede bağımsızlık hareketi nasıl gelişmiş, ABD önce Chávez ardından Maduro’yu devirmek için nasıl darbe üstüne darbe tezgâhlamış, nasıl bir insanlık dışı ekonomik ambargo altındalar vs. Bunların hiçbiri bu iki güzide yazarımızın makalelerinde yok. Ama ABD’nin açık hedefi olan bir lidere bizim “solcu” yazarlarımızın bol bol küfürleri var. Kimse ben Amerikancıyım demez. Ama nereye ateş ettiğiniz hangi siperde olduğunuzu gösterir.
ATATÜRK DE DİKTATÖR MÜYDÜ?
Maduro, ABD’nin burnunun dibinde emperyalizme meydan okuyan bir halkın seçilmiş lideri. Atatürk ve Türkiye dostu bir devlet başkanı. O’nun emperyalizmle mücadelesini değil de Nusret lokantasında geçirdiği iki saati kafaya takmak basın tarihimizin en sığ yaklaşımı olabilir. Ne yani, Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemiz ekonomik sıkıntılarla boğuşurken Atatürk’ün Çankaya’da masa kurması da “diktatörlük” mü? Solculuk ne zamandır liderlerin midesine bakarak anlaşılıyor? Günümüzde solculuk antiemperyalizmdir. Ve Nicolás Maduro, çağımızın antiemperyalist liderlerinden biridir. Bunlar ise kılla tüyle uğraşıyor.
ERDOĞAN’LA KAFAYI BOZMAK YA DA MANTIĞA TAKLA ATTIRMAK
Kafayı Tayyip Erdoğan’la bozdukları için, her kişi ya da olayı Erdoğan’a göre konumlandırıyorlar.
Venezuela Devlet Başkanı Maduro, Erdoğan ile iyi ilişkiler kurduysa o halde Maduro kötü biri olmalıdır. Aynı Maduro eğer Erdoğan’a küfretmiş olsaydı, bırakın diktatörü dünyanın en büyük demokratı oluverirdi.
Akıl yürütme tam olarak şöyle:
Erdoğan kötüdür
Erdoğan’ın dostları da kötüdür
Maduro Erdoğan’ın dostudur
O halde Maduro da kötüdür
Aristoteles’i bile mezarında döndürecek bir mantık! Bu akıl yürütmeyle ilgili meşhur bir anonim fıkra da vardır.
Temel: Dursun senin akvaryumun var midur?
Dursun: He vardur.
Temel: O halde paluklari seveysun.
Dursun: He seveyrum.
Temel: O halde denizi de seveysun.
Dursun: He oni de seveyrum.
Temel: O halde plajlari de seveysun.
Dursun: O da sori mi, tabii ki seveyrum.
Temel: O halde kizlari de seveysun.
Dursun: Sevmem mi!
Temel: İşte Aristoteles mantiği budur Dursun.
Aristoteles mantığını böylece kavrayan Dursun, yolda karşılaştığı İdris’e sorar:
Dursun: Ula İdris, senun akvaryumun var midur?
İdris: Yoktur.
Dursun: Ula sen gey misun?
İnsanlık bu basit akıl yürütmeyi çoktan geride bıraktı. Çünkü devekuşunun bir kuş olduğu halde uçamadığını keşfettik! Kuşlar uçar, devekuşu da kuştur, o halde devekuşu da uçar! Bu iki yazarımızın kafası, devekuşunu uçuran kafadır.
Onların şahsında öyle bir akıl tutulması yaşıyoruz ki, Erdoğan nefes alıyor diye nefes almayı bile reddedecek durumdayız! Mesela, Erdoğan yürüyorsa bacak kötü bir şeydir, bacaklarımızı kopartalım! Zaten bu kafa değil mi Erdoğan bu ülkede yaşıyor diye “Kanada’ya nasıl gidilir” diye araştırmalar yapan? Ne güzel yakışıklı bir başbakanları bile var!
İKİ DÜNYA
Bu kafanın temel sorunu, dünyayı okumamalarıdır. Onların dünyası Erdoğan’dan ibarettir. Halbuki dünya yeni bir saflaşmanın içerisinde. ABD ve müttefikleri bir yanda Çin, Rusya, Hindistan, İran, Türkiye gibi ülkelerin başını çektiği Yeni Dünya bir yanda. Evet, Türkiye kurulan bu Yeni Dünya’nın en değerli üyelerinden biri. Venezuela da öyle. Vatan Partisi de bu dünyanın bir parçası.
Venezuela ve Türkiye ABD emperyalizminin iki hedefi. Dolayısıyla bu ülkelerin yöneticileri de hedef. İki ülke bu yüzden emperyalizme karşı dayanışma halindeler. Öyle ki, Venezuela altın rezervini İsviçre yerine Türkiye’ye emanet ediyor.
Ezilen dünyanın liderlerine hakaretler yağdırmanın ABD cephesinde saf tutmaktan başka bir anlamı yok. Çölaşan ve Özdil şüphesiz bilinçli Amerikancılar değil. Sorarsanız, ABD’den nefret ettiklerini bile söyleyeceklerdir. Ama körü körüne yapılan Erdoğan düşmanlığı onları bilinçsizce ABD kıyılarına doğru sürüklemektedir. Umarız kendilerine gelirler.
Atatürk yaşasaydı, o da Maduro’nun, Putin’in, Şi’nin, Ruhani’nin, Esad’ın hatta Un’un dostu olurdu. Çünkü Atatürk yaşarken Sovyet lideri Lenin’in, Afgan Kralı Amanullah Han’ın, İran Şahı Pehlevi’nin dostuydu. Çünkü o, müttefiklerinin rejimleriyle değil, kendi ülkesinin çıkarlarıyla ilgileniyordu. Daha önemlisi, emperyalizme karşı ezilen milletlerin birliğini savunuyordu. İyi ki Özdil ve Çölaşan gibiler, Atatürk döneminde yaşamadılar.
Not: Aristoteles felsefe tarihinin doruklarından biridir. Onun yaklaşımlarını sadece “düz mantık” diye bildiğimiz yönteme indirgemek olmaz. Ama yine de yaygın kullanımı sebebiyle ismini kullanmış olduk. Yaşasaydı bizi hoş görürdü.