26 aydır tutuklu olan Davutoğlu'nun 'oğlu ve prensi' diye bilinen eski Büyükelçi Gürcan Balık'ın tahliyesi ortalığı karıştırdı. İşte detaylar;

A+A

Oda Tv yazarı Müyesser Yıldız, bugünkü köşe yazısında 'Davutoğlu'nun “oğlu” isyan etti: Bana o talimatları verenler, Akın İpek'in evinden ayrılmayanlar nerede' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı:

 

İki gün önce bir dava izledim. Bugüne kadar izlediklerimin en ilginciydi diyebilirim.

'Duruşmada şunlar oldu. Sanık, hakkındaki iddiaları şöyle cevaplandırdı. Savcı şu mütalaayı verdi. Bir sonraki celse şu tarihe ertelendi' diye yorumsuz aktarabilirdim. Ancak, yargılamalarda medyanın etkisi, dillerden düşürülmeyen 'yargı bağımsızlığının' durumu, bilhassa yıllardır aranıp da bulunamayan 'FETÖ'nün siyasi ayağı kısmı, son olarak da bir sanığın 'psikolojisi' açısından baştan sona detaylı şekilde anlatılması gereken bir duruşmaydı.

Sanık, 26 aydır tutuklu, Dışişleri Bakanlığı'nın “FETÖ imamı” olduğu iddia edilen, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı döneminde Özel Kalem Müdürlüğü görevinde bulunan, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde de dış politika başdanışmanlığı yapan, Davutoğlu'nun 'oğlu ve prensi' diye bilinen eski Büyükelçi Gürcan Balık'tı.

'FETÖ üyesi olmak' suçundan 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapsi istenen Balık hakkındaki suçlamalar özetle şunlar:

Davutoğlu'nun Pensilvanya ziyaretini ayarlayıp, Fetullah Gülen'le görüşmesini sağlamak... Akın İpek'in otelinde kalmak... Melek İpek'in birtakım vize işlemlerini halletmek... Dışişlerinde 'FETÖ kadrolaşmasını' sağlamak... 2000'li yıllarda Gürcistan Büyükelçiliği'ndeyken yaptığı faaliyetler hakkında eski 'FETÖ'cü' olarak bilinen Hayati Küçük'ün anlattıkları... Dışişleri kariyerindeki hızlı yükselme... İsmin vermek istemeyen bir kişinin 17 Ağustos 2016'da, “Ali Fındık, Tuncay Babalı ve Gürcan Balık adlı eski büyükelçiler Dışişleri'nin FETÖ'cüleridir ve imam seviyesindedirler. Yurtdışına kaçacaklar, elinizi çabuk tutun” şeklindeki ihbarı... Bir de telefonunda Bylock olup olmadığı; 7 kez bakılmış, bulunamamış. Araştırmaya devam ediliyor...

TEMMUZ'DA TAHLİYE EDİLDİ

Gürcan Balık tutuklandıktan 24 ay sonra ilk kez geçen 17 Temmuz'da mahkemeye çıktı. Savunmasını yaptı. Mahkeme, 'Delillerin önemli ölçüde toplanmış olmasını ve tutuklu kaldığı süreyi' dikkate alarak, Balık'ın adli kontrol şartıyla tahliyesine karar verdi. Bu arada mal varlığı üzerine konan tedbir de kaldırıldı.

Balık'ın tahliyesini Anadolu Ajansı kısa bir haber olarak geçti. Haber, biriki gazetede küçücük yer aldı.

Ses getiren yazı ise Akit'te yazılarına önceki gün son verilen Mehtap Yılmaz'ınki oldu. Yılmaz, “Abdullah Gül’ün Başdanışmanı FETÖ’cü, Ahmet Davutoğlu’nun 'oğlu'ymuş” başlıklı yazısında, sadece Gürcan Balık'ı değil, tahliye kararını da şu ağır ifadelerle eleştirdi:

'Yahu biz daha dışarıdakileri içeri tıkın derken siz içerideki haşhaşileri salıyorsunuz! İşte Abdullah Gül’ün başdanışmanı olan FETÖ’nün Dışişleri imamı Gürcan Balık, bir araba antin kuntin gerekçelerle serbest bırakılmış!.. FETÖ imamı Gürcan Balık, ifadesinde ayyynen Feto’nun içliklerine yüzgöz süren diğer Fettuşiler gibi 'iki gözüm önüme aksın valla billa ben yapmadım abiii' ayaklarına yatmış! Ağladı mı zırladı mı araya adam koydu mu bilmem ama, amacına ulaşmış! Adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış! Yersen… Yurtdışı yasağı varmış… Kaçmazsa haftada bir gidip imza falan atacakmış! Ya Allah aşkına bu kadar mı safsınız yahu? Ha şuraya yazıyorum… Ayyyynen Adil Öksüz vakasında olduğu gibi… Sonra Avrupa kazan MİB kepçe, Adalet Bakanlığı ful diplomaside bu haini geri almak için uğraşacaksınız! Baskı altında mısınız? Birileri mi sizi buna zorluyor? Söyleyin bari ah etmeyelim kardeşim! Devleti, yargıyı bu kadar yormanın âlemi ne? Neyin derdindesiniz? Herif tescilli FETÖ Dışişleri imamı işte! Veya… Madem bunları diğer kapıdan salacaksınız, bari milleti 'içeri tıkıldılar' diye sevindirmeyin artık! 15 Temmuz’un yangını içinden geçtiğimiz günlerde millete bunu yapmayın! İnfial oluşturmayın! Tepemizin tasını attırmayın! Bir DHKPC’li PKK sevicinin hakkımda yakalama kararı çıkardığı şu günlerde dilimin altındaki baklayı çıkarttırmayın!'

Dikkat çekici iki gelişme oldu. İlki malûm, o yazı aynı gün Akit'in internet sitesinden kaldırıldı. Bu duruma Yılmaz, 'Bugünkü yazım, gazetem tarafından internet sitesinden kaldırıldı! Sansürlendi yani... Başkanlık sisteminde sansüre karşı bir güvencemiz olmayacak mı?' sözleriyle tepki gösterdi.

Bilmediğimiz, duymadığımız ikinci gelişme ise şuydu:

Tahmin edileceği üzere, tahliye kararı Ankara'yı karıştırdı. Mahkeme geri adım atmadı ki, bir üst mahkemeye itiraz edildi ve Gürcan Balık yeniden tutuklandı.

Avukatları, tutuklama kararında Mehtap Yılmaz'ın yazısının etkili olduğu düşüncesiyle bir sonraki celsede Yılmaz'ın tanık olarak dinlenmesini istedi. Mahkeme, bu yönde ara karar aldı, ancak Yılmaz'ın adresine bir türlü ulaşılamadı. Avukatlar, Yılmaz'ın adresini bulup, mahkemeye sunsa da işlemler iki gün önceki duruşmaya yetişmedi.

“Yargılamalarda medyanın etkisi” ve “Dillerden düşmeyen yargı bağımsızlığı”ndan kastım, işte bu tabloydu!..

İki gün önceki duruşmada yaşananlara, yani bir türlü bulunamayan “siyasi ayakla” ilgili iddialara gelince;

Balık'tan önce, o isimsiz ihbarda adı geçen bir başka eski büyükelçi Ali Fındık dinlendi. Türkiye'nin eski Kosta Rika Büyükelçisi olan ve 11 Kasım 2015'te merkeze çekilen Fındık da İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı döneminde “FETÖ kadrolaşması” yapmak ve ByLock kullanmakla suçlanıyordu. Dışişleri Bakanlığı'nda tüm tayin, terfi ve alımların Müsteşar başkanlığındaki bir komisyon tarafından yapıldığını anlatan Fındık, dönemin Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu'nun bilgisine başvurulabileceğini belirterek, “Benim bulunduğum dönemde Dışişleri'ne 34 kişi alındı. Sadece 4'ü ihraç oldu. Komisyondaki 5 kişiden 4'ü de göreve devam ediyor” dedi. Fındık, ByLock iddiasını ise, “Kesinlikle kullanmadım. Mor beyinden şüpheleniyorum” sözleriyle reddetti. Neticede Savcı, esas hakkındaki mütalaasını vererek, Fındık'ın örgüt üyeliğinden cezalandırılmasını istedi ve duruşma 7 Kasım'a ertelendi.

BANA O TALİMATLARI VERENLER

Gürcan Balık'ın duruşmasına geçelim.

Önce avukatlarının istediği iki tanık dinlendi. Bunlardan ilki, Akın İpek'e ait olan Marmaris'teki Angel's Peninsula Oteli'nin o dönemki müdürüydü. Özetle şunları anlattı:

“Melek İpek Umre programı düzenleyecekti. Vize için başvuruda problem oldu. O dönem Dışişleri Bakanı olan kişi ile görüştü. Kendisini Gürcan Balık'a yönlendirdi ve ona talimat verdiğini söyledi. Vize işlemi hallolduktan sonra Melek İpek, Gürcan Balık'ı yazın otelde ağırlamak istedi. O tarihe kadar tanışmışlığımız yoktu. Telefonunu alıp, davet ettik. İlk sene müsait değildi. İkinci yıl misafirimiz olduğu halde ücretini ödemek istedi. Hiçbir indirim, özel oda vs. talebinde de bulunmadı. Bizim o zamanlar tüm bürokratlara uyguladığımız indirim paketi vardı. Bunu uyguladık, ücretini de kredi kartıyla ödedi. Akın İpek'le de sadece otelde tanıştı. Melek İpek'in tanıştırdığını hatırlıyorum.”

İkinci tanık, 19982002 yılları arasındaki Gürcistan Büyükelçi'mizdi. Balık'ın çok çalışkan birisi olduğunu, yükselişinin tümüyle kendi çalışkanlığından kaynaklandığını belirten eski Büyükelçi, o dönemde “FETÖ”yle irtibatına dair hiçbir izlenim veya tespitinin olmadığını söyledi. Büyükelçi, eski “FETÖ”cü Hayati Küçük'ün iddialarına ilişkin olarak da şu açıklamayı yaptı:

'O zaman Hayati Küçük ve Mesut Bozkır, Fetullahçı bilinen kişilerdi. Büyükelçiliğimize duhul etmek isterlerdi. Sık sık gelirlerdi. Hayati Küçük, Türkiye'den gelen Cumhurbaşkanı, Başbakan gibi devlet adamlarını karşılayacak heyetlere girmek istiyordu. Gürcan Balık ise buna karşı çıkıyordu. Benim de bu yönde talimatım vardı. Aralarında birkaç konuda husumet yaşandı.'

Sıra kendisine geldiğinde Gürcan Balık, savunmasına şu sözlerle başladı:

'Devlette herhangi bir kişinin emrinde çalışıyorsanız, o kişinin bilgisi dışında kimseyle görüşemezsiniz. Görüştüklerinize tavrınızı da mahiyetinde çalıştığınız kişilerin tavrına göre belirlersiniz. Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı birisine yakınsa, birisiyle görüşüyorsa, siz karşı tavır gösteremezsiniz. Sonradan bu kişilerin FETÖ/PDY mensubu olduğu ortaya çıksa da bu durum değişmez. 17 Temmuz'daki tahliye kararından sonra yaşadıklarım var. Bir şeyin farkındayız ki, yargı dışında bir çevre, verdikleri görevleri yaptığım ve mahiyetinde çalıştığım kişilere, 7 Şubat'tan sonra çok yakın çalıştığım Hakan Fidan'a karşı tahrik yaratmaya çalışıyor. Beni hiç görmeyen, tanımayan bir gazeteci bir yazı yazıyor. Birtakım makamlar devreye giriyor ve yeniden tutuklanıyorum. Mehtap Yılmaz'ı tanımıyorum, bilmiyorum. İstihbarat örgütünde mi çalışıyor ki, benim için nasıl tanıklık yapacak? Heyetinizi töhmet altında bırakıyor, tehdit ediyor. Böyle birisi nasıl tanıklık vasfını kazanıyor? Büyük yankı yaratacağını bilmeme rağmen sesiz kaldım. Devlet sorumluluğum, devlet bilincim ve büyük sadakatimin bazı etkili odaklarca dikkate alınmadığını düşünüyorum. Beni belli bir mecraya yönlendirmek istiyorlar, ama o mecraya girmeyeceğim. Siyasi ayak deniyor, yapacağım açıklamaların çok ses getireceğini tahmin ediyorum. Bana verilen talimatlardan yargılanıyorum, ama o talimatları veren hiç kimse ortada yok. Ben örgüt üyesi olarak yargılanıyorsam, bugün benim hakkımda gayrı resmi verilen talimatlarla raporlar hazırlayanlar nasıl hesap verecek merak ediyorum. O iğrençlikleri bir gün hepinizin duyacağına eminim.'

MÜSTEŞAR, 'BENİM SİYASİ BOYUM YETMEDİ' DEDİ 

Savunmasının devamında hakkındaki suçlamalara sırasıyla cevap veren Balık, MASAK raporunda kendisiyle irtibatlı gösterilen 5 kişiden hiçbirisinin “FETÖ şüphelisi' olmadığını, telefonuna 7 kez bakılıp, ByLock bulunamamasına rağmen aramaya devam edildiğini, yeniden tutuklanmasına sebep gösterilen, “Akın İpek'le irtibatını kabul etti” şeklindeki iddianın gerçeği yansıtmadığını, kendisinin hiçbir zaman böyle bir beyanda bulunmadığını öne süren Balık, 'Devletin bu belgelerinin gerçeklik ve doğruluk testine tabi tutulması lâzım' dedi. 

Balık, hakkındaki iddianamenin boş olduğu imasında bulunurken de şu iddiaları gündeme getirdi:

'AİHM'e Rusya'dan sonra en çok Türkiye'den dava gidince dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Ahmet Davutoğlu'yla birlikte oturup, çalıştık. Davaların sebebi, hep uzun tutukluluk ve kararların şablon gerekçelerle olmasıydı. Buna ilişkin kararlar alındı. Şimdi ben tam da bu şekilde tutuklandım ve tutukluluğum devam ettiriliyor. Yurtdışındaki suçluların iadesi dosyalarına da ben baktım. Şöyle bir tespitim var; Benimle ilgili bu dosya gitse, hiçbir ülke, üçüncü dünya ülkesi bile olsa bu dosyanın kapağını açmaz, iade ederdi. Böyle dosyalarla, yurtdışından kimseyi alamazsınız. Hakkımda, Bakanlık'ta kadrolaşma yapma iddiası var. Peki bu konuda bir araştırma yapılmış, Bakanlığa yazılıp, sorulmuş mu? Hiçbir veri yok. KHK ile ihraç edildikten sonra OHAL Komisyonu'na başvurma hakkım olmadığı için idari yargıda dava açtım. Dosya Danıştay'da. Danıştay, Bakanlık'tan bilgi istedi. Beklenir ki, 'Hakkında şu şu bilgiler var' densin. Hayır, sadece ihraç kararım gönderilmiş. Beni en iyi tanıyan Müsteşar Feridun Sinirloğlu'dur. İhraç kararını öğrenince arayıp, 'Ne oluyor?” diye sordum. 'Benim siyasi boyum yetmedi' dedi. İddia edilen bir dönem var; Kimileri selefleriyle siyasi hesaplarını veya sorumluluklarını başkalarına yüklemek istiyor olabilir, ama 'Davutoğlu'nun prensi' olarak bilinen bir kişi olarak o döneme ait tasarruflarla ilgili notlarımı vermeye hazırım.”   

Balık'ın bu son sözleri üzerine Mahkeme Başkanı, “Takdir sizin. Verebilirsiniz veya başka bir iddianız varsa bununla ilgili savcılığa şikayette bulunun. Burada sadece üzerinize atılı suça ilişkin savunma yapın” dedi. 

AKIN İPEK'İN EVİNDEN AYRILMAYAN BAKANLAR

Gürcan Balık, Melek İpek'in Umre organizasyonunda vize sorununu halletmesi ve Akın İpek'in otelinde kalması konusunu açıklamadan önce de şunları anlattı:

'Özel Kalem başka vatandaşların da vize sorununu çözdü mü denebilir. Evet. Mesela Menzil Şeyhi'nin müritleri Almanya'ya gitmiş. Vizeleri olmasına rağmen kapıdan çevrilmişler. Konu bize intikal edince, 'Olmaz' dedik. Ahmet Davutoğlu ilgilileri aradı, sordu. Halloldu. Sonra şehylerinden bize ahiret için selam geldi. Bir başka olay; AKP'nin çok popüler bir milletvekili ŞubatMart 2012'de Bakan ile görüşmek istedi. Afrikalı bir devlet adamı ülkemizi ziyaret etmek istiyormuş. Bu şahıs hakkında halkına karşı soykırım suçu işlediği iddiasıyla Fransa ve İspanya'da davaları devam ediyordu. Arap Baharı'nın yaşandığı dönemdi. 'Adı soykırımla anılan bir kişiyi getirmek yanlış olur. Özel turist olarak gelirse olur, ama devlet adına ziyaret olmaz' dedim. Bakan da aynı görüşteydi. Bunu milletvekiline söyledim. 1015 gün sonra Davutoğlu'nun turistik ziyareti de engellediği söylentisi çıktı. Bunun üzerine Davutoğlu, 'Akın İpek'le konuş. Onun misafiriymiş. Misafir olarak gelebilir' dedi. Akın İpek'e söyledim. Kendisi bizzat Konut'a geldi. Sarıldılar, kucaklaştılar. O devlet başkanı da misafir olarak geldi. Olay budur. Ben bu görüşmeden yargılanıyorum. Ben bunlar için görüşürken, bakanlar Akın İpek'in evinden ayrılmıyordu. Bir başka olay; Resmi bir toplantı için ABD'ye gidecektik. O zaman bu kadar uçak yoktu, kiralanıyordu. Akın İpek'in uçağını kiraladık, bununla gidip, döndük. Ücretini ödemek istediğimizde , 'Devletin işinden para almam' diyerek, kabul etmedi. Peki ücreti Ahmet Davutoğlu FETÖ üyesi olduğu için mi almadı, Dışişleri Bakanı olduğu için mi?'