Son günlerde medyada sıklıkla görmeye başladığımız öğrencisini döven öğretmen ya da müdür haberleriyle ilgili Ahmet Davutoğlu'nun basın bülteni Karar gazetesinde ilginç bir köşe yazısı yayınlandı. Şenol Kaluç, "Birkaç öğretmeni Taksim’de sallandırıversek" şeklinde ironik bir başlık attığı yazısında, adeta "Öğretmenler dayak atıyor ama, hele bir sorun bakalım neden atıyor" demeye getirdi. İşte o skandal yazı:

"(...) Defalarca yazdık, yazıldı okullarımızda çok uzun zamandır var olan bir disiplin problemi var ama kamuoyu “adamın köpeği ısırması” misali teşbihte hata olmaz herkes işin sadece öğretmenlerden gelen kısmına duyarlı. Geçen hafta içinde öğrencisine şiddet uygulayan öğretmen üzerinden bir kere daha tüm Türkiye olarak öğretmenlere ayar verme yarışına girdik. İşi asma noktasına kadar getirenler dahi oldu.

Doğrusu birkaç öğretmeni şöyle Taksim’de sallandırıversek eminim bütün öğretmenler hizaya gelir…

Geçmişte, en azından bizim yaş grubumuz ve bizden öncekiler için okulda az ya da çok öğretmen dayağı kabullenilmiş normal bir durumdu. Bugün kıyamet koparan kitlenin önemli bir kısmı da bu süreci çok yakından yaşadı ve haklı olduğu durumlarda dahi konuyu evde açma cesaretini gösteremedi.

(...) Bugün (...) öğretmenini döven, küfreden, okul eşyalarına zarar veren, arkadaşına darp uygulayan, 12 yıl boyunca tek bir ödevini bile yapmayan öğrenci mezun olabiliyor.

Dikkat edilecek olursa bugün okullarımızdaki şiddet sarmalı ortaokul seviyesinden itibaren giderek yukarıya doğru tırmanmakta. Sayısal veri veremesem de eminim ki bugün ortaokul ve liselerde görev yapan öğretmenlerin %80’i lahavle ile okullarına gidip, başlarına bir şey gelmeden evlerine dönebilmek için dua ediyor.

Öğretmenler çok uzun süredir mesleki saygınlıklarını yitirmiş olmalarının yanı sıra MEB, okul idaresi, veli ve öğrenciler tarafından her türlü şiddete maruz kalmakta ve nedense bu konularda hiçbir yetkili parmağını bile oynatmamaktadır.

Bu ülkede öğrenci ya da veli tarafından öldüresiye dövülen, hastanelik edilen, öldürülen öğretmenler hiçbir zaman bahse konu haber vb. kadar bu ülkede gündem olmadı. Bu tür haberlere hep aynı mantıkla bakıldı; “kesin öğretmen bir şey yapmıştır!”

Bu mantık o kadar yerleşik ki Milli Eğitim Bakanlarımızın biri dahi bu tür olaylar karşısında Sağlık Bakanlarının şiddete uğrayan doktorları için verdiği tepkinin onda biri kadar bile ses çıkarmadı. Doktorlar arasında hiç mi hatalı yoktu da bakanları lafla da olsa sahip çıktı? Ben sadece kendi hayatımdan mesleklerine başlarken ettiği yemine saygısız davranan bir sürü isim sayabilirim ama bu tipler üzerinden binlerce doktora aynı gözle bakma hakkı bana ya da başka birine verebilir mi?

Bugün pek çok öğretmen reçeteli ya da reçetesiz antidepresan kullanmakta. Bu yılın ilk 9 ayında ülkemizde 54,6 milyon kutu antidepresan ilacı satılmış. 2003 yılında bu rakam 14 milyon kutu imiş.

Dünyada da bizde de bu tür ilaçların orta sınıfça daha çok kullanıldığı malum bu nedenle bunların içinde azımsanamayacak sayıda eğitimci olduğunu tahmin etmekse çok da zor olmasa gerek.

Pandemi sürecinin ilk yılında okulların kapalı olduğu dönemi hatırlayın; çocukların eve hapsolduğu bu dönemde veliler evdeki birkaç çocukları ile başa çıkamamış ve okulların açılmasını dört gözle beklemiş ve güya öğretmenlerin işinin ne kadar zor olduğunu anlamışlardı. Anladılar anlamasına da öğretmenlerin saygınlığı arttı mı yoksa bu gelip geçici bir durum mu idi?

Sanırım bu son olaya verilen tepkilerin dozajı gerçek resmi çekmiş oldu. İnsan yakanlara, tecavüzcülere, katillere, hırsızlara gösterilen müsamahanın onda biri bile öğretmenlere layık değil çünkü onların hafifletici sebepleri olamaz!.. (...)"