Gelecek Partisi’nin kururuluşunu ilan eden Ahmet Davutoğlu, ABD ve NATO’ya bağlılık mesajları verdi. “Açılım” dönemi vurgularını tekrarlayan Davutoğlu, “Anadilin eğitim ve sosyal hayatta kullanılması aidiyet sürecini güçlendirecektir” dedi.
“Anayasayı sıfırdan yazma” sözü veren Davutoğlu, “eşit yurttaşlık” ifadesini kullandı. Eski Başbakan, bir dönem FETÖ’nün sıkça propagandasını yaptığı “kısıtlayıcı laiklik” yerine “özgürlükçü laiklik ve çoğulcu din anlayışı” sözü verdi.
BİR KEZ BİLE ‘PKK’ DEMEDİ
Konuşmasında bir kez bile PKK dememesi dikkat çeken Davutoğlu’nun “yerel yönetimleri güçlendirme” vurgusu da dikkat çekti. Davutoğlu şöyle dedi: “Güçlü bir merkezi yönetimin ilk şartının, yerinden yönetime verilen önem ve açılan alan miktarı olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, yerel yönetimler sorununu konuşurken telaffuz edilmeyen korkular ve tabular yüzünden, ne yerel ne de merkezi reformları yapamamıştır.”
“Kaliteli bir eğitim için, öğrencilere herhangi bir resmî veya tanımlanmış ideolojinin dayatılmasını reddediyoruz” ifadelerini kullanan Davutoğlu, üstü örtülü Atatürkçülüğün eğitimdeki yerini hedef aldı.
Öte yandan mimarı olduğu yanlış Suriye politikasının Türkiye’ye en büyük zararı olan “sığınmacılar” sorununa ise değinmemesi dikkat çekti.
Davutoğlu’nun açıklamaları özetle şöyle:
‘ÜÇ NESİL BURADAYIZ’
“Üç nesil olarak buradayız. Aramızda demokrasiye geçiş sancılarını yaşadığımız kırklı yılların sonlarında doğup milletimizin tarihine bir kara leke olarak geçen 27 Mayıs’ı çocuk olarak yaşamış olanlarımız var. 1968 kuşağının idealist heyecanlarını yaşayanlarımız da var, 12 Eylül’ü farklı siyasi akımlarda ama aynı koğuşlarda geçirenlerimiz de var. Demokrasimizin karanlık bir tünele girdiği o yıllarda gözünü dünyaya açanlarımız da var, o günlerde yıllarca özgürce doğan bir güneşi bir şafak vaktinde seyredebilmek için gün sayanlarımız da var. Doksanlı yıllarda Soğuk Savaş’ın bitmesiyle yeni ümitlerle birlikte doğanlar da var, aynı yıllarda kıyafeti yüzünden bütün geleceğinin kararması ile büyük acılar yaşayanlar da var. Özgürlükler açısından 28 Şubat’ın dondurucu soğuğunda doğanlar da var, bu dondurucu soğuktan bahara yürüyüşümüzde sınavdan sınava girenler de var. Ve nihayet 15 Temmuz’da hain bir çeteye karşı omuz omuza vermiş kahramanlar da var.
‘ZAMANI GEÇMİŞ ESKİ SÖZLERİ TEKRAR ETMEYE DEĞİL, YENİ ŞEYLER SÖYLEMEYE GELİYORUZ’
“Üç nesil olarak çok sancılar yaşadık, çok acılar gördük. Ama geçmişe değil geleceğe, nefrete değil sevgiye, öfkeye değil merhamete, korkuya değil ümide ayarlıyız. Geçmişe ağıt yakmaya değil, ortak bir gelecek inşa etmeye geliyoruz. Zamanı geçmiş eski sözleri tekrar etmeye değil, ‘yeni şeyler söylemeye’ geliyoruz. Yeni şeyleri ancak geçmişten ilham alarak geleceği inşa edecek olanlar söyleyebilirler. Yeni şeyleri ancak korkulardan ve tabulardan kurtulmuş olanlar söyleyebilirler. Yeni şeyleri ancak bugüne inançları ve yarına umutları olanlar söyleyebilirler. Susmaya değil konuşmaya, şikâyet etmeye değil çözüm üretmeye, bağırmaya değil sakince ve muhabbetle hitap etmeye, surat asmaya değil tebessüm etmeye geliyoruz.
KÜRESEL SİYASET ANLAYIŞI
“Geleneğe saygılı, birey hakları, vatandaşlık hukuku ve milli egemenlik bağlamında modern ve çağdaş, sınır aşan teknolojik etkileşim ve yerküredeki her gelişmeye açık olan bir gelecek vizyonu bağlamında küresel bir siyaset anlayışını benimsiyoruz. Siyasetimizin temel felsefesi, geleneğe saygılı özgürlükçülüktür. Geleneğe bağlılığımız statükoculuk değil, modernliğimiz geleneksel değerlerimizden kopuş değil, küreselliğimiz teknolojik değişim karşısında insani özü ihmal eden bir edilgenlik değildir.
Milletimizin tecrübelerinden neşet etmiş değerlerini de, modernleşme sürecimizin eseri olan ve Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde kurulan Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin birikimini de koruyacak ve gelecek nesillere aktaracağız.
“Hedefimiz can ve mal güvenliğini, inanç ve ifade özgürlüğünü, örgütlenme, eleştiri ve gösteri özgürlüğünü tam anlamıyla sağlayan bir hukuk düzenidir.
“Düşünce ve inanç hürriyetini kısıtlayarak bireyin özgür iradesini yok etmeye çalışan dinî veya seküler her akım ve rejim, insanın zihnen köleleştirilmesine yol açar. Nitekim bunun örneğini de 15 Temmuz’da her türlü cürmü işleyebilecek birer robota dönüşen darbecilerde görmüştük. Dünyada otoriter ve popülist eğilimlere yöneliş olduğu bir dönemde kendi özgür iradesine malik, onurlu ve başı dik insanların yaşadığı bir ülke inşa etmeliyiz. Basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğünü şiar edinmiş demokratik bir toplumun temel ihtiyacıdır. Bunu yok etmek, usulsüz ve baskıcı metotlarla basında tekelleşmeye yönelmek, Türkiye’nin zihni kapasitesini daraltmaktadır. Basının baskı altında olmadan, sansür ya da oto sansürün uygulanmadığı, gazetecilerin keyfi gözaltı ya da tutuklamalara ve yargılamalara maruz kalmadığı bir düzen inşa edeceğiz.
‘ANADİLDE EĞİTİM’ VURGUSU
“Bütün kültürel kimliklerin kültürel miraslarını koruma ve kültürlerini geliştirme haklarını temel bir insan hakkı olarak görüyor ve devletçe desteklenmesini savunuyoruz. Bu bağlamda tüm demokratik ve kalkınmış ülkelerde olduğu gibi, ana dilin eğitimde ve sosyal hayatta öğretilmesi ve kullanımı, vatandaşlarımızın bu vatana duydukları aidiyet bilincini güçlendirecek, toplumsal barış ve dayanışmamızı tahkim edecektir. Bunu ayrıca uzun tarihi süreçlerde Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya’daki akraba topluluklar ile aramıza girmiş kültürel bariyerleri aşmamızı sağlayacak stratejik bir unsur olarak değerlendiriyoruz.
‘KISITLAYICI LAİKLİK ANLAYIŞI…’
“Farklı toplum kesimlerini ilgilendiren bu hassas süreçlerin her tür istismarı ortadan kaldıracak şekilde katılımcı bir ortak akılla yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Partimiz bu ortak akıl süreçlerinin öncüsü ve destekçisi olacaktır. Siyasetimizin vicdani ilkesi din ve inanç özgürlüğüdür. Kısıtlayıcı laiklik anlayışı da, dine siyasal düzen içinde işlevsel bir rol tanımlama çabası da, tek bir dini akımın siyasal düzeni antidemokratik yöntemlerle ele geçirerek dinsiyaset ilişkisini belirleme iddiası da, küreselleşmeyle derinleşen varoluşsal sorunlar karşısında geçerliliğini yitirmiştir.
Siyaset alanında herkes kendi imtihanını vermeli ama dini değerleri bu imtihan sathına sokmamalıdır. Hak ve makam talepleri ibadet üzerinden değil adalet, ehliyet ve liyakat temellerine dayalı hukuk ve teamül üzerinden geçekleşir. Devlet, bütün dini/mezhebi/felsefi anlayışlara ve topluluklara aynı mesafede olmalı ve eşit yaklaşım göstermelidir. Bu çerçevede temel ilkemiz özgürlükçü laiklik ve çoğulcu din anlayışıdır.
‘ALEVİLERE EŞİT YURTTAŞLIK’
Alevi yurttaşlarımızın inanç ve öğreti temelli taleplerine, geleneksel Mürşid, Pir ve Dede ocakları esas alınarak ve modern Alevi örgütlerinin talepleri göz önünde bulundurularak, eşit yurttaşlık hakkı ve demokratik uzlaşı temelinde çözüm bulunacaktır.
Gayrimüslim vatandaşlarımızın talep ve sorunları, eşit vatandaşlık ve din ve vicdan özgürlüğü ilkeleri temelinde çözülecektir.
Hangi görüş ve ideolojiye mensubiyet söz konusu olursa olsun, siyasetin dini semboller ve hassasiyetler üzerinden güç devşirmesinin önüne geçecek bir kurallar ve teamüller manzumesi oluşturulacaktır. Dini ya da seküler hiçbir yapının devlet içinde ayrıcalıklı bir konum elde etmesine müsaade edilmeyecektir.
‘TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELE SÖYLEMİ TÜRKİYE’NİN ENERJİSİNİ TÜKETMEMELİ’
“Terör ve terörle mücadele söylemi Türkiye’nin enerjisini tüketen, toplumsal uyumunu zedeleyen ve dış politika esnekliğini körelten bir tuzak olmaktan çıkarılmalıdır. Türkiye’nin bu husustaki acı tecrübelerinin ışığında, özgürlükleri korumayı ana vazife gören ve güvenlik açığı üretmeyen bir güvenlik anlayışının hâkim kılınmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
‘SAĞLIK STRATEJİK BİR GÜVENLİK MESELESİ’
“Sağlığı ulusal ölçekli gelecek projeksiyonlarında stratejik bir güvenlik meselesi olarak ele alıyoruz. İnsan onuruna dayalı siyaset anlayışımızın ve insan odaklı kalkınma stratejimizin en temel araçlarından birisi, bütün vatandaşlarımızı kuşatan sağlık politikalarımız ve sosyal devlet uygulamalarımızdır.
EĞİTİM: TANIMLANMIŞ İDEOLOJİNİN DAYATILMASINI REDDEDİYORUZ
Kaliteli bir eğitim için, öğrencilere herhangi bir resmî veya tanımlanmış ideolojinin dayatılmasını reddediyoruz. Eğitimi insan devşirme alanı olarak değil, nitelikli insan yetiştirme alanı olarak görüyoruz. Eğitimde evrensel değerleri ve insan haklarını merkeze alan, farklılıkları bir zenginlik olarak gören, tek tipçi değil, tüm kesimleri kucaklayan demokratik ve çoğulcu bir yaklaşımı benimsiyoruz.
‘TAM DEMOKRATİK TÜRKİYE AMACI’
“Gençlerimizin düşünen, sorgulayan, demokratik değerleri ve geleneklerimizi sindirmiş, farklılıklara saygılı, ahlâki bir duruşla her türlü ayrımcılığın karşısında duracak, çağdaş dünyanın bilgisine hâkim bireyler olmasını arzuluyoruz. Bu hedeflere ulaşabilmenin yolunun ise tam demokratik Türkiye amacımızdan geçtiğini düşünüyoruz. Gençlerin dinamizminden korkanlar, onları dar kalıplara hapsetmektedir. Biz ise o dinamizmi gerçek anlamda hayata geçirebilmek için her alanda ön açıcı özel düzenlemeler gerektiğine inanıyoruz.
“Hedefimiz; kadın ve erkeğin birbirine rağmen değil, birbirine güç veren destekçiler olarak hayatın her alanında yan yana ve birlikte yol almalarını sağlamaktır.
“Demokratik ve müreffeh bir topluma ulaşma hedefi ile kadınların hayatlarına ilişkin tercihlerini özgürce yapabilecekleri sosyal, siyasal ve ekonomik ortamın oluşması sağlanacaktır. Çevre anlayışımızın temeli mekâna saygıdır. Mekâna saygı, insana saygının ayrılmaz ve tamamlayıcı bir parçasıdır. Varoluşumuzun zeminini oluşturan doğanın ve çevrenin korunması gelecek nesillere olan bir borcumuzdur.
‘POPÜLİST HAMASETTEN UZAK DURACAĞIZ’
Siyasi söylem ilkemiz gerçekçi vizyonerliktir. Özgün kavramları tüketen popülist hamasetten de, ümit ve vizyon içermeyen edilgen bir söylemden de uzak duracağız. Varolan gerçeklik ile gelecek vizyonu arasında söylemeylem tutarlılığı sağlanacaktır. Yenilenme adına geçmiş tecrübe birikimimizi reddetmeyecek, geçmişe saygı adına da arkaik görüşlere fırsat tanımayacağız. Siyasi iletişim ilkemiz nezakettir. Siyaset dilimiz insan onuruna ve özel hayatın mahremiyetine saygı temeline dayanmaktadır. İnsan onuruna doğrudan saldırı niteliği taşıyan tahkir, küçük görme, aşağılama, hakaret ve nefret dili aramızda barınamaz ve hangi gerekçeyle olursa olsun meşru gösterilemez. Bugün siyasi hayatımızda halkımızın en çok özlediği nitelik seviyeli ve nazik bir siyaset dilidir. Siyasi muhataplarımız bize karşı hangi dili kullanırsa kullansın bu temel ilkeden taviz vermeyeceğiz. Eleştirilerimiz samimi ve yapıcı, düşüncelerimiz açık ve berrak bir dille ifade edilecektir.
“Kibre karşı tevazuyu, israfa karşı tasarrufu, şahsi çıkara karşı kamu çıkarını savunuyoruz. Güç ve iktidar sahibi olmak ayrıcalık değil, ağır bir sorumluluktur.
“Yolsuzlukların kökünden engellenmesi için kamu adına yapılan her türlü işlem, kamu denetimine açık olmalıdır. Bu ancak şeffaflık ilkesi ile sağlanabilir. Hem devlet yönetiminde hem de siyasette şeffaflığı ve hesap verilebililirliği kamu ahlakımızın en temel ilkeleri olarak benimsiyoruz.
“Devlet kurumlarında hiyerarşik şeffaflığı yok eden paralel yapılara asla izin verilmemelidir.
‘LİDER KÜLTÜ ANLAYIŞINI REDDEDİYORUZ’
Parti olarak lider kültü ve edilgen kadrolar anlayışına dayanan siyaset tarzını red ediyoruz. Bunun Türkiye’ye ve siyasete nasıl irtifa kaybettirdiğini trajik örnekler üzerinden deneyimliyoruz. Bunun yerine, partimiz irade sahibi ve sorumlu liderlik, güçlü kadrolar, kollektif akıl ve dinamik kitle etkileşimini esas almaktadır.
‘YARGININ KONTROL ALTINA ALINMASI…’
“Yargının kontrol altına alınması çabası hangi gerekçeyle ve kim tarafından yapılırsa yapılsın en büyük suç olarak görülmelidir. Adalet fikrini sarsan en önemli sapma, tek tek vicdanlarıyla hükmetmesi gereken hâkim ve savcıların kolektif kimliklerle anılması ve hazırladıkları iddianamelerde, yaptıkları soruşturmalarda ve verdikleri hükümlerde bu kolektif kimliğin ve mahalle baskısının tesirinde kalmalarıdır.
Hâkimlerin adalet dağıtırken muhataplarının kimliklerine, kökenlerine ve özelliklerine karşı kör ve sağır olmalarını teminat altına alacak şartlar oluşturulacak ve gerekçe ne olursa olsun “suçların şahsiliği” ilkesinden taviz verilmeyecektir.
‘YARGIÇLAR İKTİDARI BENZERİ OLUŞUMLAR’
“Demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yargı bağımsızlığı esastır. Bu bağımsızlık, diğer anayasal güçler ile ilişkilerde olduğu kadar, kendi içinde oluşabilecek örgütlenmelere karşı da korunacak ve juristokrasi (yargıçlar iktidarı) benzeri oluşumların önüne geçilecektir.
“Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), ‘Hâkimler Kurulu’ ve ‘Savcılar Kurulu’ olarak ikiye ayrılacaktır. HSK’nın disiplin kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulmasını engelleyen hüküm değiştirilecektir. Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı, mahkemeye erişim hakkı gibi evrensel değerler haline gelmiş hakların, vatandaşlarımız tarafından etkin bir şekilde kullanılmasının yolu açılacaktır. Tutuklamanın istisna olması ilkesi titizlikle uygulanacak ve objektif kıstaslara bağlanacaktır. Suçların şahsiliği ilkesine, masumiyet karinesine ve lekelenmeme hakkına özen gösterilecektir.
‘GÜÇ YOZLAŞMASI SAPMAYI DOĞURUR’
“Güç yozlaşması ve gücün tekelleşmesi birçok sapmayı doğurur. Buna karşı çare, güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik hukuk devletidir.
Bunun için yasama erki; yürütme ve yargı erkleri karşısında dengeleyici bir özerkliğe sahip kılınacaktır.
‘BAŞKANLIK SİSTEMİ GÜVEN SORUNU ORTAYA ÇIKARDI’
“Hangi hükümet sistemi olursa olsun, sistemlerin demokratikliği bu kıstaslarla belirlenir. Ülkemizde yıllarca uygulanan Parlamenter Sistem’in de, 2016 Referandumuyla benimsenen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de bu demokratik kriterleri karşıladığını söylemek mümkün değildir.
Başkanlık Sistemi, hemen her alanda yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki etkisini artırma ve yürütmeye mümkün olduğunca fazla güç devretme düşüncesiyle inşa edilmiştir. Yeni sistemle birlikte; karar alma süreçlerinde ve yetki kullanımında yaşanan daralma yönetimde ciddi bir verimlilik, etkinlik ve güven sorunu ortaya çıkarmanın yanında, demokratik standartlarda da sert bir düşüşe yol açmıştır. Bu sistem devam ettiği takdirde demokratik toplum düzenini sürdürmek mümkün olmayacaktır.
‘DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMİ SAVUNUYORUZ’
Ülkemizin tarihi tecrübesi ve mevcut yapısını göz önünde bulundurarak, her türlü vesayetten arındırılmış demokratik bir Parlamenter Sistemi savunuyoruz. Devlet mimarisinin yeniden tanziminde temel ilkemiz süreklilik içinde değişimdir.Devlet yeniden tanzim edilirken statükoculuğa dayalı kurumsal asabiyet terk edilecek, ancak kurumsal kültür ve hafıza özenle korunacaktır. Kamu yönetiminde etkinliğin, kurumsallaşmanın ve şeffaflığın sağlanması, Türkiye’nin en önemli meselelerinden biridir.
‘YEREL YÖNETİMLER SORUNUNU KONUŞURKEN TELAFFUZ EDİLMEYEN TABULAR’
Güçlü bir merkezi yönetimin ilk şartının, yerinden yönetime verilen önem ve açılan alan miktarı olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, yerel yönetimler sorununu konuşurken telaffuz edilmeyen korkular ve tabular yüzünden, ne yerel ne de merkezi reformları yapamamıştır.
‘KATILIMCI DEMOKRASİ TERCİHİMİZ’
Siyasal sistem tercihimiz katılımcı demokrasidir. Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanması geri döndürülemez bir kazanımdır. Cumhuriyetimiz ortak aidiyetimizin, demokrasi bu ortak aidiyet alanındaki doğal ve güzel farklılıklarımızın korunmasının teminatıdır. Çoğulcu ve katılımcı demokrasi ve onun zeminini oluşturan sivil toplum güçlendirilecektir. Sivil toplum kuruluşlarının demokratik yönetime daha aktif katkı sağlamasının önündeki bütün engeller kaldırılacaktır. Sivil toplumun gücü büyük binalarda değil derin vicdanlarda tecelli eder.
Katılımcı demokrasi, sivil toplumun siyaset kurumunu meşru yöntemlerle ve şeffaf bir biçimde etkilediği ve kamu yönetimini denetlediği bir ortamda gerçekleşir.
FETÖ gibi gizli yapıların, devlet gücünü gayrimeşru biçimde ele geçirmek amacıyla siyaseti vesayet altına almaya çalışması da, devletin sivil toplumu güdümü altına alarak araçsallaştırması da demokrasiye zarar verir.
‘YENİ BİR SİYASİ PARTİLER DÜZENİNE İHTİYAÇ VAR’
“Türkiye’nin siyasetin alanını genişletecek ve parti içi demokrasiyi tahkim edecek yeni bir siyasi partiler düzenine ihtiyacı vardır. Bu amaçla, demokratik bir Siyasi Partiler Kanunu hazırlanacaktır.
‘SEÇİM BARAJI UYGULAMASINA SON VERİLMELİ’
Seçim sistemine ilişkin temel ilke ve kurallar anayasal güvence altına alınmalıdır. Mevcut haliyle baraj sistemi, seçim öncesi ittifakları zorunlu kılarak siyasetin dinamizmini yok etmektedir. Temsilde adalet ilkesini hayata geçirmek üzere seçim barajı uygulamasına son verilmelidir. Devlet yönetiminde temel ilkemiz ehliyet, liyakat ve emanettir.
‘KAMU PERSONEL İSTİHDAMINDA MÜLAKAT SİSTEMİ KALDIRILACAK’
Kamu hizmetine giriş, kalış ve yükselişin kayırmacılık, nepotizm ve farklı çıkarlar sebebiyle aşındırılmasına müsaade etmeyeceğiz. Ayrıca siyasi, dini, mezhebi, kültürel, bölgesel, sosyoekonomik zümre aidiyetlerinin, kamu istihdamında avantaj veya dezavantaj oluşturmasının önüne geçeceğiz. Bu aidiyetlerin karar alma süreçlerini etkilemesi durumunda, çok somut şekilde hak arama yollarının açık olmasını sağlayacağız. Kamuya personel istihdamında ve meslek içi yükselme ve nitelikli görevlere seçilmelerde mevcut bulunan mülakat sistemi kaldırılacak, yerine objektif kriterlere dayalı sınavlar yapılacaktır.
EKONOMİK HEDEFLER
Ekonomi alanında temel hedefimiz âdil ve sürdürülebilir refahtır. Geçmişten tevarüs edilen büyük sermaye birikimine ve zengin enerji kaynaklarına sahip olmayan ülkemizin en önemli ekonomik güç unsurları; özgürlükçü demokrasisi, uzun yıllara dayanan serbest piyasa tecrübesi, dinamik insan kaynağı ve ekonomik fırsatlar açısından eşsiz coğrafyasıdır. Bu güç unsurlarını ekonomik etkinliğe dönüştürebilmek için ticaret ve sermaye hareketlerinde dünyaya açık, serbest piyasa ekonomisi ilkelerini benimsiyoruz.
“Ekonomik başarı için ön şart, hukukun üstünlüğünün hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde hâkim kılınmasıdır. Rekabetçi bir ekonomi ve girişimci dostu bir yatırım ortamı, ancak öngörülebilirliğin sağlandığı, kuralların herkese eşit uygulandığı ve mülkiyet hakkının güvence altına alındığı bir ortamda kurulabilir. Bu ise yargının tarafsız, bağımsız, hızlı, etkin ve hepsinden önemlisi evrensel hukuka uygun işlediği hukuk devletinde mümkündür. Asya, Avrupa ve Afrika ana kıtasının merkezinde ve önemli denizlerin ve ekonomik havzaların kesişim hattında bulunan coğrafi konumumuz, mal ve hizmet üretimi, enerji, tarım ve ticaret stratejilerimiz bağlamında, en etkin şekilde değerlendirilecektir.
“Rekabet ettiğimiz diğer ekonomilerin kıta ölçekli ekonomiler olduğu göz önüne alındığında, bu hedefe ulaşmanın olmazsa olmaz koşulunun, dünyada açık ekonomilerin ve serbest ticaret sisteminin yaygınlaşması olduğu açıktır. Avrasya anakıtasının en büyük üretim üslerinden birisi olan ülkemizin diğer pazarlara açılması için vize muafiyetleri ve serbest ticaret anlaşmalarının yaygınlaşması politikalarına öncelik verilecektir. ArGe ve yüksek teknoloji yatırımlarına büyük destekler vererek teknoloji tüketen değil teknoloji üreten bir ülke olacağız.
Ekonomik gücümüz ile ulusal güvenlik ihtiyaçlarımızın kesişim alanında milli savunma sanayimizin dışa bağımlılığını azaltmak ve güçlendirmek milli bekamızın en önemli dayanaklarından birisidir.
DIŞ POLİTİKA: STRATEJİK YENİLENMEYE İHTİYAÇ BULUNUYOR
Dış politikadaki temel ilkemiz çok boyutlu barış diplomasisidir. Bu ilke doğrultusunda milletimizin uluslararası alanda onurlu bir yer edinmesi temel hedefimizdir. Hem dünyada ve bölgede yaşanan gelişmelerin, hem de dış politikamızın bugüne kadarki seyrinin esaslı bir muhasebesi yapılarak, Türkiye’nin çıkarlarını koruyan değerodaklı bir yaklaşım benimsenecektir.
Bugün her düzeyde bütüncül bir stratejik yenilenmeye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çerçevede, öncelikle dinamik uluslararası konjonktürün gereklilikleri doğru bir şekilde tanımlanarak, çoklu güçler dengesinin dinamiklerini doğru okuyan çok boyutlu, rasyonel ve esnek bir diplomasi stratejisi benimsenecektir.
Bu küresel dinamizm ile bölgesel dengeler arasındaki etkileşim doğru bir zeminde değerlendirilerek, yakın çevremizde sarsılmakta olan bölgesel düzen unsurlarını destekleyen, risk unsurlarını ise asgariye indiren bir yaklaşım benimsenecektir.
Bölgesel sorunlarda barışçıl diplomasi araçları ve arabuluculuk mekanizmaları ile istikrar ve düzen kurucu bir rol oynanacaktır. Ülkemizin özgün bir şekilde geliştirdiği ancak son dönemlerde etkinliği ve kapsamı daralmış bulunan ikili yüksek düzeyli stratejik işbirliği mekanizmaları, üçlü bölgesel mekanizmalar, arabuluculuk girişimleri ve vize muafiyetinin yaygınlaştırılması gibi işlevsel politikaların etkinliği artırılacaktır.
“Dünyanın yaşanan jeopolitik dönüşümü dikkate alan ve bölgesel kısır döngülere itibar etmeyen bir dış politika perspektifine sahip olmasını hedefliyoruz.
ABD VE NATO İLE İLİŞKİLER KORUNACAK
Bugün küresel kırılganlıkların ve bölgesel çatışmaların oluşturduğu bir jeopolitik ortamda bulunan ülkemizin, bir istikrar adası olma hüviyetini korumanın, en önemli vazifelerimizden birisi olduğunu düşünüyoruz. Bu çerçevede ABD ile inişli çıkışlı seyreden ilişkilerimiz kurumsal ve süreklilik arzeden bir çerçeveye oturtulacak, NATO bünyesindeki ittifak ilişkilerimiz ve AB üyeliği yönündeki stratejik perspektifimiz korunacak. Türkiye, Batı ile yaşadığı sorunları yine Batı içerisindeki tartışmaların öncüsü olarak, orada müttefikler bularak daha etkin bir şekilde çözebilir.
Buna ilaveten, başta Rusya ve Çin olmak üzere Asya derinliğindeki ilişkilerimiz güçlendirilecektir. Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu gibi komşu bölgelerde ve yakın coğrafyamızda kalıcı istikrar ve barışı temin edecek öncü ve vizyoner bir rol benimsenecektir. Afrika, Asya ve Latin Amerika derinliğinde geliştirilen açılım politikaları kararlı bir şekilde çeşitlendirilecek, bölgesel ve küresel örgütlerdeki aktif katılımımızla uluslararası barışa katkı sağlanacaktır.
20.yüzyılın kampları arasına sıkışmayan, kısa vadeli taktiksel kazanımları uzun vadeli çıkarlarımıza tercih etmeyen, dış politika çıkarlarımızı iç politika tartışmalarından ayırt eden bir 21. yüzyıl vizyonuna yaslanıyoruz. Bu bakış açısı, ulusal güvenliğimizi kalıcı politikalarla teminat altına alırken, ülkemizin küresel ve bölgesel düzlemlerde siyasi ve ekonomik ağırlığını muhafaza etmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda, diplomatik söylem ve iletişim dili tümüyle değiştirilecektir. Diplomaside içeriği boşaltılmış popülist yüksek retorik ve iletişim dili hem rasyonel diplomasiyi engellemekte, hem ülkemizi iletişim kazalarının yol açtığı suni krizlerle karşı karşıya bırakmakta, hem de uluslararası itibarımıza zarar vermektedir.
Diplomatik söylemde hiçbir uluslararası aktörü dışlamayan, insanlığa karşı terör ve kitle imha silahları suçu işlememiş herkesle ve her kesimle diyaloğa açık ve insanlık vicdanına hitap eden bir diplomatik söylem dili benimsenecektir. Kurumsal yenilenme bağlamında ise dış politika yapım süreçlerinde demokratik katılımı artıran ve kurumsal akılları devreye sokan bir yaklaşım benimsenecektir.
‘MİLLET DERDİ KALMAYANLAR, ADALET MESELESİ OLMAYANLAR’
Bugün, Türkiye ekonomisi derin bir krizin içerisindedir. Enflasyon, işsizlik ve faizler çift haneli, büyümemiz ise eksidir. Kişi başına gelirimiz 10 bin doların altına inmiş ve gerilemeye devam etmektedir. Sanayi üretimimiz yüzde 4’leri bile bulamamaktadır. Paramız yabancı paralar karşısında tarihi değer kayıpları yaşamaktadır. Gençlerimizin yüzde otuza yakını işsiz durumdadır. Türkiye’yi yönetenlerin iktidarda kalmanın dışında başka bir gündemleri bulunmamaktadır. Türkiye derdi olmayanların, millet derdi kalmayanların, adalet meselesi olmayanların milletimizin geleceği için söyleyecekleri de kalmamıştır.
‘HEP AYNI ŞEYİ SÖYLÜYORLAR’
“Onun için hep geçmişi konuşuyorlar. Onun için hep aynı şeyleri söylüyorlar. Onun için adaleti, hukuku, hakkaniyeti, şeffaflığı, dürüstlüğü, ahlakı, eşitliği duyunca rahatsız oluyorlar. Bugün herkes için eşit ve şeffaf bir şekilde işleyecek hukuk mekanizması ortadan kalkmıştır. Adalet sistemimiz güven duyulan değil, korkulan bir mekanizmaya dönüşmüştür. Milletimiz toplumsal farklılıklarımızı ve kırılganlıklarımızı kendisine siyasi sermaye yapanların, geleceği inşa edemeyeceğini görmektedir. Milletimiz korkularla ve tabularla siyaset yapanların ülkemizi yarınlara taşıyamayacaklarını bilmektedir. 20.Yüzyıla ait sorunlarla siyaset yapanların, Türkiye’nin 21. Yüzyılına sunacakları bir vizyon bulunmamaktadır.
‘BUGÜNÜ YÖNETEMEYENLER, GEÇMİŞE SIĞINDI’
Türkiye yeterince geçmişte yaşadı. Türkiye’nin bugününü yönetemeyenler de hep geçmişe sığındılar. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına ulaşmak üzere olduğumuz bu zaman diliminde, ülkemizin sorunlarının çözümü güçlü bir gelecek tasavvuruyla mümkündür. Türkiye’nin geçmişte bırakması gereken sorunlardan beslenenlerin, ortaya çıkardığı karamsar tablo baştan aşağı değişecektir.
‘SORUNLARDAN BESLENENLER VAR’
“Rabbimden, ülkemizi yarınlara umutla taşıyacak ‘Gelecek Partisi’nin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Türkiye’nin geleceği aydınlıktır. Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur, Türkiye’nin sorunlarını çözemeyenler vardır, sorunlardan beslenenler vardır, yıllardır Türkiye’yi aynı sorunlarla meşgul edenler vardır.
“Gün; devlet aklını, insan onuru ve millet vicdanı ile buluşturma günüdür. Gün; geçmişimizden güç alarak ve bugünü doğru anlayarak geleceğimizi inşa günüdür. Gün; herkesin güven içinde yaşadığı özgür bir gelecek inşa etme günüdür. Gün geçmişe takılıp kalma günü değil, geleceğe ve ufka yürüme günüdür. Gelecek Partisi hepimizin geleceğinin adresi, kaynağı ve umut ışığıdır. Gelecek Partisi milletimizin yarınıdır. Gelecek bizimdir. Gelecek milletimizindir. Gelecek Türkiye’nindir.”
veryansıntv