Uzunca bir süredir CHP’nin yönetim kademelerini Atatürk’e mesafeli isimlerin işgal ettiğini biliyoruz. Bunlardan bazıları için mesafeli sözcüğü hafif kalır, Atatürk’e düşman olanları bile var. Toplumda Atatürkçülüğün ve milli düşüncenin hızla yükselmesi, CHP’nin bu yeni tip yöneticileri üzerinde ciddi bir gerilim yarattı. Öyle ya, hem Atatürk’ün mirası olan bir partinin başında olacaksınız, hem de onu “çağdışı militarist bir diktatör” olarak göreceksiniz. Başına geçtiğiniz partinin tarihsel programı dünyanın gördüğü en milli ilkelerden oluşacak, siz HDP/PKK ile, FETÖ ile, ABD ile iş tutmaya kalkacaksınız. Burada gerilim olmayacak da nerede olacak?
TARİHSEL BİR MAĞLUBİYET
Yeni CHP’liler bu gerilimi aşmak için bir yandan eski Tivitlerini silerken, diğer yandan makyajlarını güçlendirmeye çalıştılar. Aşırı derecede bozulmuş bir cilde beş on kat fondöten sıvamak gibi, bunlar da Atatürk ile ilgisi kalmamış bir kafayı taşıyan gövdelerine şık smokinler, gece elbiseleri giydirdiler. Yakalarına at nalı kadar Atatürk rozetleri takıp, boyunlarına yelken kadar Atatürk kravatları doladılar. Kimi ABD, kimi HDP kontenjanından kopup gelme bir alay medya maskarası ile gazı verdikçe verdiler....
Memleketin tüm güncel sorunlarında emperyalizmden yana tavır alan, en yakıcı anlarda teröristlere destek olan, eleştirildiğinde ise papağan gibi “ama AKP de böyle yapmıştı...” diye tekrarlayan bir tür arsızlık CHP’ye egemen oldu. Aynı boş argümanlar medyadan, sosyal medyadan milyon kez boca edildi. Ülke, tarihinin en kritik döneminden geçerken çeşitli ‘şirinliklerle’ vakit geçiren bir ana muhalefet partimiz oldu.
Atatürk’ün ilkeleri? Manevi mirası? Milli tavrı? Siz bunları sordukça onlar yakalarındaki rozetleri, kravatlarını, smokinlerini falan gösteriyorlardı. Doğrusu, bunca makyaj, bunca gaz, bunca laf ebeliği bir miktar meyve de verdi. CHP, kitlesinin bir bölümünü Erdoğan nefreti üzerinden konsolide etmeyi başardı. Ancak, görüyoruz ki bu başarı günlük siyaset ile ilgilidir ve geçicidir; tarihsel açıdan bakacak olursak manzara hiç de iç açıcı değildir.
MİLLETİN UZAĞINA DÜŞMEK
CHP’nin Atatürk’ün fikirlerini sulandırmaya çalıştığı ve açıkça HDP’leştiği bu dönem, Türkiye’nin ateş çemberinden geçtiği bir dönemdi. Kumpaslar, çözüm süreci, FETÖ’nün darbe girişimleri, PKK’nın özerklik ilan etmeye yeltenmesi, mülteci sorunu, IŞİD ve PKK bombaları, ABD’nin sınırımızda kurduğu terör devleti... Tıpkı 1919 senesinde olduğu gibi bir varlıkyokluk sorunu ile karşı karşıya kalan millet, en doğru ve makul olan tercihi yaptı: O zaman kendisini kurtaran düşünce her ne ise yine ona, Atatürk ülküsüne sarıldı. Yakasındaki Atatürk rozetine güvenen CHP, Brüksel’de Vaşington’da ve hatta Kandil’de yeni ortaklıklar peşinde koşarken, Türk milleti sağcı, solcu, Kürt, Türk demeden ebedi rehberi Atatürk’ün çevresinde kenetlendi. Atatürk yeniden “yükselen değerimiz” olmuş, öte yanda CHP, yüzünde akan makyajı ile kalakalmıştı.
GARDROP VE CNN TARTIŞMASI
Nihayet, bu 10 Kasım’da üç kritik olay CHP’nin Atatürk’ü tamamen kaybettiğini gösterdi.
İlki, Kemal Neişivaroğlu’nun gençlik kolları toplantısında “Gardrop Atatürkçülüğünden uzak duracağız..” sözleri idi. İlk olarak 1960’lı yıllarda kullanılan bu “gardrop” kavramı, tam olarak bugünkü CHP’yi tarif ediyor ve son dönemde CHP’yi eleştirenler tarafından sık sık kullanılıyor. Genel başkanın bu sözleri, sadece bilinçaltındaki suçluluğun onu ele geçirmesi değil, aynı zamanda “savunmanın çöküşü” olarak da okunmalıdır. CHP içinde partinin Atatürkçülük algısına dair bir tartışma olmadığına göre, Sayın Başkan, aslında kelimenin gerçek anlamı ile giysi dolabındaki bir sorundan, mesela hangi renk takımlar, hangi markalar giyilmelidir gibi bir şeyden söz ediyor olmalıdır. CHP, artık zihnen de smokinlerin, papyonların, kravatların dünyasına hapsolmuştur.
İkinci olay, CNN Türk ekranlarındaki bir tartışma programıydı. CHP’li bir vekilin de katıldığı programın başlığı “CHP mi Atatürkçü Ak Parti mi” şeklinde idi. Tartışma, CHP’nin elinde (Ak Parti karşısında bile) sadece kof argümanlar kaldığını görmek açısından ibretlikti. Ancak, içerik ne olursa olsun böyle bir sorunun ciddi biçimde sorulup tartışılabiliyor olması bile CHP’nin Atatürk’ü çoktan kaybetmiş olduğunu gösteriyor.
GENÇLİĞİN KOYDUĞU SON NOKTA
Üçüncü ve en önemli olay ise gençlerin Anıtkabir’e yürüyüşü idi. TGB öncülüğünde onbinlerce genç, Atatürk’ü teröre karşı mücadele eden askerimize selam göndererek andılar, Atatürkçülüğün ne demek olduğu en canlı hali ile gösterdiler. “Muhalefetin” gazeteleri bu gençlerin fotoğraflarını TGB’nin adını sansürleyerek basmak zorunda kaldılar. CHP gençliği orada olsaydı bu çirkinliği yapmaz, CHP bayraklarını çarşaf çarşaf basarlardı. Ancak onlar o esnada HDP’li dostları ile beraber gardrop konusunu tartışmakla meşguldüler. TGB’de birleşen gençler, Atatürk’ün manevi mirasının artık gerçek sahibine, Türk milletine döndüğünü gösteren belgenin mührünü vurmuş oldular.
Aydınlık