“PKK karşısında solun stratejik suskunluğu” başlıklı yazımın üzerinden dört yıldan daha uzun bir süre geçti. O zaman sol ile kast ettiğim CHP değildi, daha küçük sosyalist grupların, küçük çıkarları uğruna PKK terörü karşısında sessiz kalmalarını eleştiriyordum. PKK/HDP, bu gruplara bir vekillik, belediye meclisinde bir koltuk vs. veriyor, bunun karşılığında adeta ruhlarını satın alıyordu.
CHPHDP/PKK İTTİFAKI
O zamandan bugüne çok şey değişti. Kılıçdaroğlu’nun marjinal gruplara hafifçe araladığı kapı, ardına kadar açıldı. Memleket aleyhine çalışan ne kadar insan varsa kutsal bir ittifak oluşturmak üzere CHP’ye doluştu. Bir zamanlar ülke menfaatini her şeyin üzerinde tutan bürokratların partisi diye bildiğimiz CHP, at tüccarı kılıklı mezhepçilerin, PKK yancısı soytarıların mekanı oldu.
CHP’li “yandaş” basının ve sosyal medyacıların sayesinde, “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin” düşüncesi bir taban bulmaya başladı. CHP’li siyasetçiler, uzunca bir süredir, Demirtaş’ı övüyor, ziyarete gidip geliyorlardı. Ancak sorulduğunda konuyu “düşünce özgürlüğü” gibi muğlak ifadelerle geçiştiriyorlardı. Sonra yerel seçimler geldi ve kampanya döneminde CHP, ilk kez HDP/PKK ile ortaklığını açıkça göstermekten çekinmedi. CHP’lilerin sık sık HDP/PKK ile yan yana durması bir yana, PKK, tarihinde ilk kez bir aday için destek videoları yayınladı. Bese Hozat’ın Duran Kalkan’ın video mesajları açıkça Ekrem İmamoğlu’nu işaret etti. Kamuoyunda çok büyük tepki oluşmasına rağmen Ekrem Bey, bu videolar ile ilgili tek kelime etmedi. “Bizim bir terör örgütünün desteğine ihtiyacımız yok” demedi.
Seçim geçti. CHP, kazandığı belediyeler başta olmak üzere her alanda HDP/PKK yanlısı tutumunu açıkça ortaya koymaya başladı. Şimdi vatandaşta CHPPKK yakınlaşmasına büyük tepki var. Ancak, CHP’nin bu yakınlıktan vazgeçmesi pek de mümkün görünmüyor.
OY KAYGISI VE GENETİK DEĞİŞİM
Bunun ilk sebebi şüphesiz oy kaygısı. HDP, Doğu’da ciddi miktarda oy kaybetse de İstanbul, İzmir gibi şehirler de oylarını koruyor. Hiçbir zaman %25’i geçemeyen CHP için bu oylar çok önemli.
Diğer bir sebep CHP’de yaşanan “genetik” değişim. CHP yönetimi ve medyasının on yıllık çalışması sonunda CHP tabanı HDP’ye doğru kaydı. Ödünç oy verme ile başlayan süreç coşkun bir Demirtaş sempatisine kadar vardı. CHP’nin belediye başkanları, meclis üyeleri, milletvekilleri adeta tek bir kriter gözetilerek “atanmış” gibi görünüyor: HDP ile yakınlık. Parti, hem söylem hem de eylem düzeyinde neredeyse tüm katmanları ile HDP/PKK’yı meşrulaştıran bir mekanizma gibi çalışıyor. Bu hali ile “CHP, yeni HDP’dir” desek çok da abartmış olmayız.
CHP’NİN APARATA DÖNÜŞMESİ
CHP’yi HDP/PKK’ya mecbur bırakan üçüncü faktör ise CHP’yi de HDP’yi de aşan bir iradenin tasarrufu ile ilgili. Türkiye’de emperyalizmin bölgesel tercihlerini uzunca bir süredir HDP temsil ediyor. HDP siyasetinin hemen her başlıkta Amerikan ve İsrail ajandası ile uyumlu olduğunu gözlemliyoruz. Ancak bir terör örgütü uzantısı olması sebebiyle, HDP’nin meşruiyeti bu siyaseti geniş kitlelere yaymaya yetmedi. Kitleselleşme için önce Ak Parti kullanılmış, bu fikirler liberal/solcu çevreler tarafından “çözüm süreci” adı ile Ak Parti’ye ihraç edilmişti. Ergenekon kumpası ve FETÖ çöküp o tarafta alıcı kalmayınca, bu sefer HDP’nin “Türkiye partisi” olması için çalışıldı. O da tutmayınca denenen şey bölücü siyasetin CHP’ye aşılanması oldu ve şimdi anlaşılan o ki bu aşı tutuyor.
Türk siyasetini yeniden “2002 ayarlarına” döndürmek isteyen güçler, HDP’de billurlaşan fikirlerini yaygınlaştırmak için CHP’yi seçmişler gibi duruyor. Böylelikle, CHP de emperyalist projenin bir aparatı haline dönüştürülüyor, Batı’ya bağımlılığın ve NATO’culuğun ön cephesi oluyor. Karşılığında CHP yönetimine rüyalarında bile görmeyeceği bir şey, iktidar vaat ediliyor. İşte bu sebeplerden ötürü CHP’nin yeniden “Atatürk’ün partisi” olmasını beklemek pek gerçekçi görünmüyor.
Aydınlık