Meral Akşener'i Türkiye, Tansu Çiller döneminde tanıdı. O dönemden sonra da gidip her yerde yürüttüğü olaylarla gündem oldu. ABD'nin milli güçleri bölme projesinde Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu ile aynı görevi paylaştılar, İyi Parti'den bir önceki MHP'yi bölerek ayrıldı. 

DYP, MHP ve İyi Parti. Her yerde olay her yerde kavga her yerde ayrıl! İşte Meral Akşener'in siyasi sicili:

Meral Akşener 1994 yerel seçimlerinde DYP'den İzmit Belediye Başkanı adayı oldu. Seçildi. 1995 yılında DYP'den Kocaeli, 1999 yılında da İstanbul Milletvekili seçildi. 8 Kasım 1996 30 Haziran 1997 arasında İçişleri Bakanlığı yaptı. Bu dönemde FETÖ'cü polisler hızla yükseldi. 

3 Kasım 1996'da ünlü Susurluk kazası devlet içindeyken Gladyo'nun aralarındaki gün yüzüne çıktı. Kazadan önce 22 Eylül 1996'da Aydınlık dergisinde yayınlanan MİT raporlarında ipuçlarına yansıyan, açıklamalar zincirini ortaya koyan kazada, bir emekli Emniyet Müdürü, bir milletvekili ve sahte kimlik taşıyan kanun kaçağı eski bir ülkücü Gladyo tetikçisi hayatını kaybetti.

AKŞENER'LE KAÇAN TEMİZLİK FIRSATI

FETÖ'nün A takımı onun döneminde yükseldi

Kaza, Türkiye'de devlet içinde mafya Gladyo yapılanmasının tasfiyesi için bir fırsat ortaya çıkarmıştı. Ama özellikle Emniyet içinde tam tersi oldu. İçişleri Bakanlığı görevine getirilen Meral Akşener'in ilk işlerinden biri Emniyet'te üst düzey değişiklikler oldu. Önce Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Emin Arslan göreve alındı. Arslan birimleri bir istihbaratçı ve FETÖ hakkında yürütme bir polisti. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün atamalarında topladığı Şura'da Fetullahçı polislerin terfisine şerh koydu ve bunu, Ergenekon operasyonları döneminde bir üç kez tutuklanarak kalması durumunda kaldı. Akşener, dönem daireleri Bakanlığı Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve diğer yetkililerin itirazlarına rağmen Emin Arslan'ı görevden alarak yerine Bülent Orakoğlu'nu getirdi.

Kaos planında beş adım

'İKNA EDEMEDİM' SÖZÜ VE KÖZ BAĞI

FETÖ'nün emniyeti içinde A Takımı önce İstihbarat Dairesi'nde daha sonra diğer birimlerde kilit konumlara bu dönemde yükseltildi. O dönemde Akşener'in, bütün itirazlara karşı Orakoğlu'nu görevde tutma çabası akıllarda soru işaretine neden olmuştur. Akşener'in Orakoğlu ısrarında ısrarında ifadesi, adresi belli olmayan bir yeri kastederek söylenen “İkna etmemem…” cümlesi, hükümetler Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan'ın Deniz Kuvvetleri Askeri Mahkemesi'ndeki ifadesinde geçer. FETÖ'nün tertiplerine maruz kalan Emniyetçilerin belirttikleri bir bilgi, tam da bu soru işaretini aydınlatmaya devam ediyor: “Akşener ile o dönemde FETÖ'nün Emniyet İmamı olan Kemalettin Özdemir arasında çok yakın açıklamalar vardı.”

Akşener, AK Parti kuruculuğundan FETÖ talimatıyla vazgeçti

YASADIŞI DİNLEME VE TAKİP

O dönem yaşayan polis şefleri dikkat çekici başka bir bilgi veriyor: “Bu yıllarda FETÖ'nün Ergenekon vb. tertiplerinde bütün gruplarının ortaya çıkmasıyla çıkan gizli dinleme, düzmece belge yerleştirme gibi tertipleri barındırmak esas noktadaki dönemdi.”

FETÖ sırtını Akşener'e dayayarak paralel devlet yapılanmasını örgütlemeye başladı. Örgütün hedef aldığı milletvekili, gazeteciler, bürokratlar dinliyordu. Bu mekanizmanın başında da Akşener vardı. Meral Akşener, 17 Aralık 1998'de bir basın toplantısı yaparak, eski Devlet Bakanı Güneş Taner, Yargıtay üyesi Ahmet Köksal ile Doğan Holding idaresinin içinden geçen tek telefon konuşmalarının yer aldığı bir ses kasetini açıkladı. Dört ayrı telefon konuşmasını içeren ses bandının kaydedilmesi, hazırlanması ve yoruma açıklanması ve Akşener'in anlatımı, kullanım amacının genişletilmesi ve yapılan işteki pervasızlığı ortaya koydu.

MESUT YILMAZ: DEVLETE SAVAŞ AÇTI

Başbakan Mesut Yılmaz, Milliyet yazarı gazetesi Fikret Bila'ya 2 Temmuz 1997 tarihinde götüreceği, Akşener'in kadrosu adeta bir bölümdü: “Devlete savaş açtı.”

Yılmaz gördüklerini söyledi: “Refahyol'un bırakması uyumlu operasyon, devletle neredeyse savaşa tutuşmuşlar. Emniyet Genel Müdürlüğü, Genelkurmay'ı izleyip istihbarat topluyor. Bunun için özel birim kuruyor. Böyle şey olur mu? Sayın Demirel, hükümetimi onaylarken bu konuda beni uyardı. 'Bakın devlet ne hale gelmiş?' dedi. Sayın Genelkurmay Başkanı da bu konuda Başbakanlığa yazı yazıyor. Ama 20 gün cevap alamayınca, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazı bitirmek zorunda kaldı. Bu işin başında görünen ve Amerika'ya atanan Bülent Orakoğlu'nu İçişleri Bakanı hemen geri çağırdı. Ya hemen geri gelecek ya da oraya iltica olacak. Devlette böyle iştir.” (Milliyet, 3 Temmuz 1997.)

28 ŞUBAT DÖNEMİ

Mesut Yılmaz'ın ölümü olayı, 28 Haziran 1996 30 Haziran 1997 tarihleri ​​arasında görev yapan Refahyol Hükümeti döneminde oldu. Bu dönemde Başbakanlık Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan olurken, hükümet ortağı Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Tansu Çiller de Başbakan Yardımcılığı yaptı. O dönem Susurluk olayıyla Çiller Özel Örgütünü ortaya çıkardı.

Milli Güvenlik Kurulu'nda bu tür bir tahminin geleceği geldi. Özellikle yükselen “Batı özellikli irtica”yani FETÖ'nün ezilmesi için Devrim Kanunları hatırlatıldı. Devlet ve TSK içindeki FETÖ'cülerin temizlenmesi istendi. İşte bu kararlılık, 28 Şubat 1997 MGK toplantılarında görüldü ve kanunun içinde yetkiyle mücadele kararları alındı. Hükümet, 28 Şubat Kararlarını gözaltına aldı. Uygulayacağını da açıkladı. Ancak sürünmeye bıraktı. Hükümet yapısının gereği Erbakan 30 Haziran 1997 günü görevin yürütülmesi Çiller'e devretmek istedi. Cumhurbaşkanı Demirel kamuoyunda oluşan tepkiyi de göz önüne alarak bunu kabul etmedi. Görevi Mesut Yılmaz'a verdi.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak Ulusal Kanal'ın sorusuna yanıt veremedi!

SARMUSAK OLAYI

İşte bu askerleri Emniyet içinde örgütlenen FETÖ'cüler, İçişleri Bakanı Meral Akşener'den de destek alarak harekete geçti. Orduyu dinlemeye ve aleyhte yayınlar yapmaya başladı. Bunu böyle götüren Deniz Kuvvetlerinde askerliğini Deniz Onbaşı olarak yapan polis memuru Kadir Sarmusak gizli dosyaları Emniyet'e sızdırdığı gözaltına alındı ​​ve yargılandı. Bunun açığa çıkması büyük olay oldu.

Bu faaliyetin içinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu'nun da bulunduğu yer ileri sürüldü. Görevden alındı ​​ve yargılandı. Mamak hapishanesine atıldı. 56 gün cezaevinde kaldı.

Akşener'in milliyetçi maskesini indiriyoruz: FETÖ görevine devam ediyor

MHP'Yİ BÖLDÜ, ALTILI MASA’YA KATILDI

İyi Parti'den HDP açılımı

2001 yılında MHP’ye geçti. 2007 yılı seçimlerinde İstanbul Milletvekili olarak Meclis’e girdi. 2004 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu. Kazanamadı. Haziran 2015’te tekrar vekil seçildi. Kasım 2015 seçimlerinde ise vekil adayı yapılmadı. MHP’nin az oy almasını bahane ederek Bahçeli’ye karşı kazan kaldırdı. Olaylı kongre girişiminden sonra 8 Eylül 2016 tarihinde partiden ihraç edildi. Buna itiraz etti. 2016 darbe girişiminin bastırılmasının ardından harekete geçerek Bahçeli’ye bayrak açtı. MHP’yi böldü. MHP'deki muhaliflerin içinden birden sıyrılarak genel başkanlığını dayattı. Bir süre sonra kendisiyle birlikte hareket edenleri tasfiye ederek İyi Parti'ye hakim oldu. ABD ve Batı’ya göz kırpan siyasetler izlemeye başladı. CHP’nin desteğiyle Meclis'te grup kurdu.

Altılı Masa’da yer aldı. Biden’ın “kilit partisi” HDP'ye göz kırptı. HDP’yi yumuşatarak tabana kabul ettirmeye çalıştı.

Akşener’in darbe sonrası yaptığı bir konuşmada “Bunlar zenginleri çıkardı, Mehmetçik hapiste, garip gurabe, çaycı çorbacı hapiste.” sözleri 15 Temmuz sonrası darbeden dolayı içeriye atılanlara destek olarak nitelendirildi. Benzer sözleri Altılı Masa ortağı Kılıçdaroğlu da sık sık gündeme getirdi.

ÇİN’E KARŞI ABD MÜTTEFİKİ

Bir konuşmada 15 yalan

Meral Akşener’in önemli bir vazifesi de Çin düşmanlığı. Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin titiz davrandığı Çin ilişkilerini bozacak “Uygur” konusunu dilinden düşürmüyor. Yükselen Çin’e karşı ABD siyasetini Türkiye’de en hararetli sürdüren siyasetçi. Bu konuda MHP lideri Bahçeli bile son derece temkinli ve “Uygurlara baskı yapıldığı yalanını ABD yürütüyor. Bu oyuna gelmeyiz” diyor... Akşener Uygur ayrılıkçılarını Meclis kürsüsünden konuşturuyor. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek açıklamalarında sık sık oynanan oyuna dikkat çekerek Akşener’i de uyarmış ve “Bu dil Türkiye’nin dili değil” demişti.