Adil Hacıömeroğlu yazdı...
Yaklaşık üç ay halkımızın neredeyse tümü, kovid 19’dan korunmak için evlerine kapandı. Salgının yayılmaması için olağanüstü bir özveri, sabır, dayanıklılık, dayanışma, sorumluluk gösterdi her yaştan yurttaşımız. Bunun yanı sıra sağlık ordumuz, olağanüstü bir özverinin örneği oldu. Çoğu sağlık çalışanı, evlerine günlerce uğramadı. Birçok sağlık çalışanımız, korona ile savaşırken yaşamını yitirdi. Üç ay herkes yaşamı, bir biçimde erteledi.
Haziran ayının gelmesiyle normal yaşama dönmeye başladık. Geçici olarak kapatılan birçok işyeri açıldı. Ertelenen bazı etkinliklerin önündeki yasal engeller kalktı. Bahar havasının da kışkırtmasıyla insanlar parkları, ormanları, deniz kıyılarını doldurdu. Salgınının yayılmasına ortam hazırlayan, istenmeyen görüntüler ortaya çıktı.
Baharla düğün, nişan sezonu açıldı. Tüm uyarılara karşın topluca düğünler, nişanlar yapılmakta. Asker uğurlamaları iç içe… Cenaze törenlerine katılım, başsağlığı dilekleri eskisi gibi… Koronadan iyileşmiş komşulara topluca “Geçmiş olsun!” demeler başladı. Her bir araya gelişte onlarca kişiye bulaştı kovid 19.
Maske en büyük önlem… Yurttaşlarımızın yarıya yakını maske takmıyor. Takanların maskesi, ya çene altında ya elinde ya da cebinde. Kiminin burnu açıkta. Kimi maskesini gözlük gibi başının üstüne koymuş.
Minibüsler, otobüsler, diğer toplu taşım araçları sıkış tıkış… Sosyal ara ve sosyal yalıtım unutulup gitti. Tokalaşmalar, öpüşüp koklaşmalar, sarılıp kucaklaşmalar…
Sanki bu kentlerimize, korona hiç uğramamış. Üç ay neden evlerden burnumuzu bile çıkaramadığımız kaygı ve korku dolu günler unutulup gitmiş. Bir görünmez güç, insanlarımızın belleğinden her şeyi silip götürmüş. Topluca kanat çırpma, yerini sınırsız bir bencilliğe bırakmış. Tehlike bir yere gitmedi. İnsanın ayak attığı her yerde gezinmekte.
Gerilediğini düşündüğümüz salgın, yeniden hortlamaya başladı. Son üç gündür bulaş sayısı arttı. Bu gidişe bakılırsa önümüzdeki günlerde daha da artacağa benzemekte.
Korona sayrılarında iyileşme sayısı düştü, bulaşlar artarken. Virüse karşı kazandığımız bir utkuyu, yıkıma döndürmek üzereyiz. Büyük utkular, büyük sorumluluklar, önlemler ister. Sorumsuzluk, bencillik yıkıma götürür bütün toplumu.
Her dönemin kendi koşulları vardır. Kimseye evlenme demiyoruz. Evlen, ama cümbür cemaat bir araya gelmeyin, istiyoruz. İnsanlar, cenazelerine gidemiyor. Birazcık sorumluluk, birazcık insaf…
Kimseye memleketine gitme, demiyoruz; diyemeyiz de... Ancak gittin memleketine, salgın kurallarına uyuver kardeşim. Kendini de yakınlarını da tehlikeye atma!
Koronadan ölenlerimiz oldu. Sayrıevlerinde günlerce işkence çeker gibi virüsle acımasız bir savaşı verenlerimiz var. İnsanlara bütün bu olanlar soyut bir kavram olarak görünmekte. İnsanoğlu, kendi yaşamayınca, başına gelmeyince bir şeyi anlamıyor. Bu nedenle koronavirüsten ölenlerin öyküleri anlatılmalı, virüsü yenenlerin iyileşme süreçleri anlattırılmalı televizyonlardan. Böylece salgın somutlaşır. Somutlaşınca da durumun kavranması kolaylaşır.
Salgına karşı bunca emek verdi halkımız. Yaşamında nice güzelliklerden, mutluluklardan vazgeçti. Salgını önlemek için ülkemizde ulusal, dinsel bayramlar kutlanmadı. Cuma namazları kılınmadı topluca. Dört duvar arasına hep birlikte hapsolduk. Evlerimiz, tutukevine döndü günlerce.
Yapmayın, kıymayın bu halkın emeğine, sağlığına! Bunca emeğe yazık edip halka ayıp etmeyin!
İLK KURŞUN