Sağlık Bakanlığı tarafından koronavirüse karşı kurulan Bilim Kurulu'nun üyesi olan Prof. Tevfik Özlü, koronavirüs salgınından çıkarılan dersleri kaleme aldı.
Çok şey öğrendik bu pandemiden…
Ellerimizi oraya buraya, herkesin dokunduğu yerlere sürmememiz; dostlarımızla, arkadaşlarımızla tokalaşmamamız; ellerimizi farkında olarak veya olmayarak ağzımıza, burnumuza, gözümüze dokundurmamamız; ellerimiz su ve sabunla sık sık yıkamamız gerektiğini öğrendik.
Kolonyayı yeniden keşfettik.
Diğer insanlarla 12 metreden daha yakın olmanın güvenli olmadığını; insanlarla kucaklaşma, sarılma ve öpüşmenin riskli olduğunu; hapşırık ve öksürüğü örtmemiz gerektiğini öğrendik.
Eve girer girmez doğrudan banyoya gidip, ellerimizi yıkayıp dış giysilerimizi çıkarıp, ev kıyafetlerimizi giymeden ev içinde bir yerlere dokunmamamız ve hane halkına temas etmememiz gerektiğini öğrendik.
Açıkta satılan veya elle paketlenen ekmek ve diğer gıdaların güvenli olmadığını; markette ürünü ellerimizle değil gözümüzle seçmemiz gerektiğini; başkasının elleriyle dokunduğu eşya ve yüzeylerin bize hastalık bulaştırabileceğini öğrendik.
Başkalarının da kullandığı otel, restoran, kafe, tuvalet gibi mekanların ve buralardaki eşya ve yüzeylerin, buralarda servis edilen yiyecek ve içeceklerin bulaş riski taşıdığını öğrendik.
Büyük metropollerin, kalabalık caddelerin risklerini konuşmaya başladık.
Maç, miting, konser, kongre gibi kalabalıkların çok yüksek riskler taşıdığını öğrendik.
Okullar, AVM’ler, otogarlar, havalimanlarının güvenli yerler olmadığını öğrendik.
Kuaförlük, berberlik, diş hekimliği, KBB ve göz hekimliği gibi insana yakın çalışan mesleklerin riskli olduğunu öğrendik.
Toplu taşımacılığın, öğrenci ve personel servisleri ile yemekhanelerinin, bankamatik kuyruklarının, otobüs duraklarındaki bekleşmenin risklerini öğrendik.
Evlerimizin güvenli olduğunu; evde hazırlanan gıdaların hijyenik olduğunu; hane halkımızın zor zamanlarımızda tek sığınağımız olduğunu öğrendik. Evlerimizde keyifli zaman geçirmenin yollarını öğrendik. Birbirimizle konuşmayı, paylaşmayı öğrendik.
Hastanelerin, sağlık kurumlarının sadece şifa değil; aynı zamanda hastalık da dağıtabileceğini; olur olmaz, ufak tefek şikayetlerle oralara gitmenin gerekli ve güvenli olmadığını; sadece çok gerekli olduğunda oralara tedbir alarak gidilmesi gerektiğini öğrendik.
Sağlık çalışanlarımızın çok saygıdeğer ve riskli bir görev yapmakta olduklarını; onları gereksiz yere meşgul etmememiz gerektiğini öğrendik.
Sosyal güvenlik şemsiyemizin ne kadar kapsayıcı olduğunu; sağlık hizmetlerimizin ne kadar erişilebilir olduğunu; sağlık kurumlarımızın ne kadar modern ve donanımlı olduğunu gördük.
Geldiğimiz noktada “birimiz güvende değilsek, hiçbirimizin güvende olamayacağını” anladık. Paranın, gücün, ünün bizi korumayabileceğini gördük.
Dijital ortamın ne kadar vazgeçilmez olduğunu; evdeyken bizi dünyada gezintiye çıkarabildiğini gördük. Ailemizin bireyleriyle, dostlarımızla dijital ortamdan hasret giderdik.
Tarım, gıda, tedarik ve lojistik sektörünün; kimya, ilaç ve temizlik endüstrisinin önemini anladık.
Güneşlik havada dolaşmanın, çimlere basmanın, rüzgarda saçlarımızı dalgalandırmanın kıymetini öğrendik.
Vahşi hayvanların dünyasına girmememiz gerektiğini; dünyanın dengesini bozmamamız gerektiğini; hırslarımıza, açgözlülüğümüze dur dememiz gerektiğini anladık.
En büyük tehditler altında bile gezegenimizdeki yaşamı, ancak emekçilerimizin risk altındaki çabaları ve alın terleriyle devam ettirebildiğimizi öğrendik.
Güçlü görünen devletlerin beklenmedik durumlar karşısında o kadar da güçlü olmadığını anladık.
Aklın, bilimin, uzmanlığın önemini; varsayımlarla, iddialarla, tahminlerle konuşan, her şeyi bilen kişilerin balonlarının söndüğünü gördük.
Bunlar az şey mi?