Salgının Batı’nın gerçek yüzünü ortaya çıkardığını söyleyen Vltchek, ‘Batı’da merkezde insan yok, dolar veya avro işareti merkezde, ülkeleri bu simgeler yönetiyor’ dedi. Vltchek, sosyalist sistemlerin ise bu krizde insan merkezli dayanışmacı yönlerinin herkesçe görüldüğünü belirtti

TUNÇ AKKOÇ

Andre Vltchek ile söyleşimizin ikinci kısmında yeni dünya düzenini ve değişen dengeleri konuştuk. ABD’nin ve Batı’nın yarattığı karamsarlığı kendine has üslubuyla betimleyen Vltchek, gelişen dünyaya dair umudunu ve güvenini de canlı bir şekilde anlattı.

  • Korona salgını birçok kanaat önderi tarafından bir dönüm noktası olarak görülüyor, dünya dengelerini değiştiren bir hadise olarak nitelendiriliyor. Siz bu salgının insanlık ve dünya düzeni üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir dönüm noktası olduğu gerçek. Bütün dünya, Batı’nın “dünyanın en gelişmiş ve en demokratik coğrafyası” olduğu propagandasının yıkıldığını gördü. Sosyalist ve komünist devletlerin insan merkezli olduğunu gördük. Bu ülkeler insan hayatını kurtarabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar, diğer yandan ise insanların geçim kaynaklarını kaybetmemelerini de sağlıyorlar. Batı’da ise merkezde insan yok, dolar veya avro işareti merkezde, ülkeleri sanki bu simgeler yönetiyor.

Bu salgın ilk çıktığında Asya’daydım. Hong Kong’ta kalıyordum. Pekin’den arkadaşlarımla bağlantıya geçtim. Hepsi aynı şeyi söylediler. Çok zor bir süreç yaşandığını ancak halkın çok kararlı ve gururlu olduğunu söylediler. Nitekim Hubei eyaletindeki köylere insanlar gönüllü desteklerde dahi bulundular. Öğretmenler köy çocuklarıyla ders işlemeye araya cam bir paravan koyarak devam ettiler. Ev ev öğrencilerini ziyaret ettiler, onlara moral verdiler. Çin’in sosyalizm sayesinde nasıl mükemmel bir seferberlik ilan ettiğini gördük. 45 hafta içerisinde de bu salgını yenmeyi başardılar. Çok katı ama çok pratik bir şekilde, insanlara da yapay bir zindan oluşturmadan, ülkenin de geri kalanını dinamik tutmayı başardılar. Ayrıca muazzam bir dayanışma ve nezaket de hiç eksik olmadı. Bence bu durum Batı’da gördüğümüz bunalımlı bir nihilizmden çok daha farklı bir tablo gösteriyor.

Bir diğer sosyalist örnek ise Vietnam. Şu güne kadar Vietnam, salgından kaynaklı bir kayıp bile vermedi. Hasta sayısı hala 300’lü sayılarda. Ekoloji, yaşam kalitesi ve koronaya karşı ürettikleri cevaplar gibi konularda Vietnam’ın başarısı inanılmaz. Küba’dan ve Venezuela’dan büyük bir dayanışma ve destek görüyorlar. Çin, Vietnam ve Küba gibi ülkelerin gösterdikleri dayanışma çok değerli. Ambargoya maruz kalan Küba, Avrupa’ya uçaklarla doktorlar, hemşireler ve tıbbi ekipmanlar gönderdi.

Batı ise bütün bu çabaları, alaycılıkla ve aşırı kötümser bir nihilizmle karalamaya çalıştı. Guardian, Independent veya NY Times’a baktığınızda, Çin Rusya veya Venezuela’nın yaptığı hiçbir şeyin yeterli olmadığını okuyorsunuz. Oralarda her şey kötüye gidiyormuş gibi anlatılıyor. Gerçek hayat ise kesinlikle böyle değil. Dönüp Telesur’un, eski Küba Kültür Bakanı ve çok başarılı bir Kübalı şair olan Sayın Prieto ile yaptığı röportajını izliyorum. Sayın Bakan çok farklı bir bakış açısı ortaya koyuyor. Kovid’e bir şair ve bir devrimci gözüyle bakıyor. İnsanlığın kalbinin nerede olduğunu böylece anlıyoruz. Bu tek taraflı Batı propagandasına mı ihtiyacımız var, yoksa insanlığın şu an içinden geçtiği hırçın sularda bize yol gösterecek daha fazla büyük şair ve düşünüre mi ihtiyacımız var?

‘IŞİD MİLİTANLARINDAN FARKSIZ’

  • Büyük medya kuruluşlarına veya sosyal medyaya baktığımızda sizin anlattığınız şeyleri görmüyoruz orada. Batı medyasını ve Batı kamuoyunu bu kriz sürecinde nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana göre en büyük sorunlarımızdan birisi heves kaybı. Sorunları farklı açılardan görme yeteneğimizi kaybettik. Yakın zamanda Londra merkezli bir kuruluş benimle bir röportaj yapmıştı ve bana sizinkine benzer bir soru sordular. Ben de şöyle cevap verdim: Eğer Batı’da yaşayan birisiyseniz, öylesine beyniniz yıkanıyor ki, IŞİD militanlarına yakın büyüklükte bir yanılgının içine düşüyorsunuz. Bu iki taraf arasında bir benzerlik var, iki taraf da dünyaya tek bir açıdan bakıyor. İki taraf da haklı olduğundan emin.

Burada gerici fanatikler ve Batılılardan başka bir üçüncü grup var, ama bunların sesleri pek yankı bulmuyor. Dünyanın iyimser kalan kesiminin sesine hiç kulak verilmiyor ve dediğim gibi sadece çamur atılmaya çalışılıyor. Asya ve Latin Amerika’da insanlığın neler başarabileceği ve ilerici yolun ne kadar gerçekçi olduğu üzerine, çok güzel örnekler mevcut. Fakat yine Batı’da yüzyıllardır yerleşmiş propagandacılar devreye giriyor ve ilerici yöntemlerin itibarını zedelemek için çabalıyorlar. En sonunda zararlı çıkan yine insanlık oluyor.

Biliyorsunuz düzenli olarak Afganistan’da işlerim oluyor. Oradaki insanlar Rusya’yı ve Sovyetler Birliği’ni çok seviyor. Oradayken birkaç kelime İngilizce konuşsam neredeyse polisler tarafından tutuklanma noktasına geliyorum, ama birkaç kelime Rusça konuşsam evlerine misafir edip yemek ikram etmek istiyorlar, şoförler para almak istemiyor, ben de ücreti gizlice torpido bölmesine sıkıştırmak zorunda kalıyorum. Bana “orası tehlikeli bir ülke, Afganistan’a gitme, hayatını riske atıyorsun” diyorlar.

Her şey tam tersi aktarılıyor. Yani felsefi olarak veya insanların ulaştığı bilgiler açısından, tüm dünyada zorla dayatılan müfredata bakarsak, hepsinin Batı propagandasından ibaret olduğunu görüyoruz. Şimdi ise bu koronavirüs sayesinde birçok insan yüzlerce milyonun ölümüne sebep olan bu emperyalist tek taraflı Batı yaklaşımının ne kadar tehlikeli olduğunu görüyor. Birden herkes gözünü açmaya başladı ve artık sorularına cevaplar arıyorlar. Bu bizim dünyayı anlama isteği ve evrenin attığı ilk adımlar olarak gördüğümüz bir olay. Büyük Uruguaylı yazar ve benim de yakın arkadaşım olan Eduardo Galeano’nun da dediği gibi “eski tozlu sancakların tozunu silkeleyip ileri yürüme vaktidir” ve umarım bu sonunda bizi sosyalizme yöneltecektir.

‘İNSANLAR İNTİHAR EDEREK ÖLÜYOR’

  • ABD’de çok trajik durumlar yaşanıyor. Çok kısa bir süre içerisinde on milyonlarca ABD vatandaşı işsiz kaldı ve kayıpların sayısı 100 bini aştı. Özellikle de New York’taki hastanelerin durumu yürek burkucu. Peki bu ülke nasıl bir süper güçtür tam olarak?

Daha kesin konuşmak gerekirse, artık New York’ta yüzlerce naaşın istiflendiği mobil morglar kurulmaya başlandı. ABD’deki sosyal sistem tamamen çökmüş durumda. İnsanlar gıdaya erişim sağlamak için sıralara giriyorlar. On milyonlarca insan işini kaybetti ve kimse bunu umursuyor gibi durmuyor. Salgından sonra yeni bir normal oluşacağı söyleniyor ve bu yeni normal on milyonların sendikalı işlerini kaybedeceği anlamına geliyor. İnsanlar artık evlerinden çalışmaya başlıyor. Belki bir özgürlük kısıtlaması olmayacak ama insanlar artık evlerinden sosyal ve sağlık sigortası olmadan çalışmak zorunda bırakılacak.

Batı’nın ve özellikle de ABD rejiminin insanlara erkenden dayattığı şey budur. Koronavirüs salgını öncesi döneme geri bir dönüş asla söz konusu olmayacak. Salgın öncesi dünya da hiç iç açıcı değilken, şimdi sıradan vatandaşlar için daha da kötüsü geliyor. ABD çöküyor, İngiltere çöküyor, Endonezya veya Brezilya gibi Batı müttefikleri çöküyor. Bu ülkelerin havayolu şirketleri ve holdingleri batıyor. İnsanlar mahvolmuş durumda, intiharlar artıyor. ABD’de Kovid19 vakalarından ölen insanlardan daha çok intihar vakaları olduğu söyleniyor.

Daha ötesi var. Trump yönetimi, Avrupa’da kendi müttefiklerinden solunum cihazları çaldı. Solunum cihazları Avrupa’ya gitmesin diye Bangkok Havalimanı’nda bekleyen uçakların pilotlarına rüşvet verip, uçakları Amerika’ya yönlendirdiler. Trump Alman ilaç firmalarını, aşıyı sadece Amerika’nın kullanımına sunmaları için ikna etti. Alman hükumeti ABD’ye işlerin böyle halledilmemesi gerektiğini hatırlatan sözlü bir uyarı yapana kadar hiçbir dayanışma söz konusu değildi. Rus pilotlar, doktorlar, hemşireler ve solunum cihazlarıyla dolu IL76 kargo uçaklarıyla New York’un yardımına yetişti. Karşılığında teşekkür yerine ne aldılar? Karalama ve alaycılık. Kübalılar tam teşekküllü tıbbiye tugayları, doktorlar, hemşireler, ekipmanlar İtalya’ya ve Avrupa Birliği’nin geri kalanına gönderildi. İnsanlığın önündeki yol budur. ABD’nin ve Batı’nın yaptığı gibi acil durumlar, siyasi olaylar ve futbol dışında hiçbir işbirliği yapmamak değildir.

‘İŞLEYEN BİR SİSTEM VAR’

  • Dünyayı gezmiş ve tüm ülkeleri iyi bilen bir gazeteci olarak, salgına karşı mücadelede Batı dışındaki coğrafyaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her şeyin merkezine insanın kendisi konulmalıdır. Çin’e bakın. Bu kadar eski bir kültürü olan bir ülkenin kendine özgü Çin sosyalizmi gibi bir ideolojiyle yükselmeyi başardılar. Çin sistemi halkın sosyal sıkıntılarını yenmeyi başardı. Evet, salgın başladığında Çin’de bahar festivali kutlanıyordu, insanlar tatile çıkmışlardı ve Çin iş imkanlarının yok olmaması ve günlük hayatın kötü etkilenmemesi için elinden geleni yaptı. Bu hususta Çin son derece hızlı ve kararlı adımlarla harekete geçti.

Rusya’nın sistemi karma bir sistem, Çin ve diğer sosyalist ülkelerin tarafında duruyor. Oradaki koronavirüs vakalarının sadece yüzde 1’i hayatını kaybetti. Bu onların hala eski Sovyet köklerine dayanan tıbbi siteminde inanılmaz büyük bir seferberlik olduğu anlamına geliyor. Rusya’da sosyal çöküşe dair hiçbir şey duymuyoruz. Orada da bağlantı kurduğum insanlar var, evet kısıtlamalar hayatı çok zorlaştırdı ancak ülke sosyal ve ekonomik sorunlar açısından hayati bir darbe almadı.

Yani Batı’nın ve ABD’nin yaptığını yapmak zorunda değiliz, kimin daha başarılı olduğu ortada. İran ve Venezuela’ya bakın, bu iki ülke dünyanın en insanlık dışı korkunç ambargolarına maruz kalıyorlar. Salgın döneminde bile yardım etmek için ambargoyu kaldırmadılar. Bu ülkelerle “çökecek” ve “yıkılacak” diye alay ettiler. Ancak yıkılmadılar. Bu iki ülkenin verdikleri mükemmel cevaplara bakın. İslami sosyalist bir ülke olan İran, Venezuela’ya petrol endüstrileri yeniden canlansın diye 5 tanker petrol gönderdi. Bu iş birliğinin güzelliğine bakın. Chavez Venezuelası İran’a zamanında çok büyük yardımlarda bulundu, şimdi ise İran Müslümanlıkla uzaktan yakından alakası olmayan bir ülkeye mükemmel bir iyi niyet ve kararlılıkla tankerler ve yardımlar gönderiyor. Bu işleyen bir sistem, bütün dünya işbirliğine girebilir, birbirlerini sevip destekleyebilirler.

‘ABD BU SEFER KRİZDEN FAYDALANAMADI’

  • Bana katılıyor musunuz bilmiyorum ama 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD ilk kez bir krizin lideri değil. Başkan Trump ise sürekli olarak Çin’i suçluyor. ‘Virüsü Çin yayıyor, yalan söylüyor, bilgilerini paylaşmıyor’ diyor. Nasıl yorumluyorsunuz?

Öncelikle elinde hiçbir kanıtı yok. Bir diğer nokta ise, yine sürekli suçladığı Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) açıkladığına göre salgını yenen Çin en başından beri elindeki bütün bilgileri güncel olarak paylaşıyor. Neyle savaştıklarını bilmiyorlardı, nasıl önlemler almaları gerektiğini de. Neyle savaştıklarını anlamaları haftalar hatta aylar sürdü.

Sizin ABD’nin artık lider olmadığını söylemenize dönecek olursam; ABD onlarca yıldır aslında hiçbir zaman bir krizin lideri olmadı, krizi yaratan oldu. Daha sonra da bütün dünyayı bu krizleri onun çözdüğüne inandırdı. Bağımsız ülkelerde tertipledikleri darbeler, işgaller ve saldırılar bunu açıkça gösteriyor. Bugün yaşanan salgın krizinden ABD’nin hiçbir çıkarı yok, bu yüzden liderliği eline almıyor. Bu olayı kendi lehine çekmek için baş düşmanı Çin’i suçlamaya çalışıyor.

Peki bu ülkenin neden baş düşmanı Çin? Çünkü ABD’ninkinden hem ekonomik hem de siyasi açıdan daha iyimser ve daha yenilikçi sosyalist bir sistemi olan komünist bir ülke. ABD ise küresel kontrolünü kaybetme korkusuyla her şeyi alt üst etme çabasına giriyor. Medyadaki propaganda araçlarını çok iyi bir şekilde kullanıyor.

ABD Çin’i virüsü yaymakla suçladı. Fakat Çin’de, Rusya’da hatta Avrupa’da bazı bilim insanları ise bu virüsü Çin’e ABD’nin veya Batı’nın bulaştırdığını iddia ediyor. Çinli yetkililer daha önce bu iddiaları dile getiriyorlardı, ama sonra bu iddialarını geri aldılar ve dediler ki “Bakın, birbirimize çamur atmaya çalışmamız çok saçma. Bu ölümcül salgına karşı bütün dünya hep birlikte savaş veriyoruz. Birbirimizi suçlamaktansa, güçlerimizi birleştirip bu virüsü yenelim.” Çünkü Çin kültürü dayanışma ve anlaşma üzerine kurulu bir kültür. Bu binlerce yıllık Çin imparatorluk kültürüne dayanan bir gerçek. Çin kültürü çatışmalardan asla çıkar sağlamamış bir kültür. Batı kültürü ise çatışmalar ve rekabetler sayesinde gelişmiştir. Burada iki siyasi sistem ve kültürler arasında çok büyük bir fark var.

KRİZ BÖLGELERİNDEN YAYIN YAPIYOR

Andre Vltchek St. Petersburg doğumlu, felsefeci, roman yazarı, belgeselci ve araştırmacı gazeteci. Onlarca ülkeden ve kriz bölgesinden yayın yaptı. Yayınlanan son altı kitabı; “New Capital of Indonesia”, “China Belt and Road Initiative”, “China and Ecological Civilization” John B. Cobb, Jr. ile beraber, “Revolutionary Optimism, Western Nihilism”, “Aurora” isimli roman kitabı ve “Exposing Lies Of The Empire”. En çok bilinen belgeselleri arasında Rwanda Gambit var. Noam Chomsky ile birlikte hazırladıkları kitap “On Western Terrorism” Türkçe de yayınlandı.

Vltchek şu anda Latin Amerika’da ve Doğu Asya’da yaşıyor. Dünyanın farklı ülkelerini ziyaret etmeye ve gazeteciliğe devam ediyor.


Aydınlık