Cumhuriyet'in yeni yazarlarından Bartu Soral'ın geçen haftaki Osman Kavala yazısı yeni bir tartışma başlattı. Cumhuriyet yazar ve okurları hâlâ o tartışmanın içinde.
"Kusmalı, öğürlemeli" yanıtlar, "Soral'ı kovun" çağrıları birbirini izliyor.
Giderek hararetlenen tartışma, değişen Cumhuriyet'in değişmeyen noktalarına uzanıyor.
Meseleye baştan başlayalım...
Cumhuriyet Vakfı yönetimi, yaklaşık 5 yıllık bir hukuk sürecinin ardından değişti. Vakıf yönetiminin belirlendiği 18 Şubat 2014 tarihli Yönetim Kurulu seçiminin usülsüz yapıldığı yargı kararıyla tescillenince, o seçimle gelen "İkinci Cumhuriyetçi" ekip yönetimi kaybetti.
Yeni yönetim 7 Eylül 2018'de seçildi ve Alev Coşkun'un başkanlığında çalışmalarına başladı. Eski ekibin büyük bölümü gazeteden ayrıldı/ayırıldı. "Cumhuriyet'in eski çizgisine getirileceği" ilan edildi.
"İlhan Selçuk çizgisine dönüş" hedefiyle yeni yazarlar gazete bünyesine katıldı. Sayın Bartu Soral da bu isimlerden biriydi. Atatürkçü ve antiemperyalist duruşuyla Aydınlık okurlarının da yakından tanıdığı Soral geçen aylarda yazılarına başladı.
CUMHURİYET'TEKİ HOMURTULAR
Burada bir hatırlatma yapmakta fayda var. Eski ekibin büyük oranda gitmesine rağmen, Cumhuriyet yönetimi ve yazar kadrosu arasında "çizgi" tartışmasının sürdüğü biliniyordu. Bir süre karşılıklı homurtular dışarıdan duyulmadı. Ta ki Bartu Soral'ın 25 Kasım tarihli "Çizgi nedir?" başlıklı yazısına kadar...
Bartu Soral, yazıda özetle Cumhuriyet'in ve CHP yönetiminin siyasi/ideolojik çizgisindeki bulanıklığa dikkat çekiyordu:
"Bir süredir gazetedeki yayın çizgisi dikkatimi çekiyor. Basılı gazetenin bir yerlerinde, internet sayfasında, sık sık; ya Kavala, ya “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” diyen Selahattin Demirtaş, ya üst perdeden bir HDP haberi/röportajı, ya bir köşe yazısına rastlıyorum. Gazetenin bu konudaki genel yayın tutumu ve kimi yazarların köşelerinde yargı kararları ile Demirtaş, Kavala, HDP’yi bir arada, sürekli işlemeleri beni düşündürdü... CHP’nin durumu da buna benziyor. Her bir şeyi satarsam çok oy alırım diye düşünüyor. Gel vatandaş bizde Seyid Rızacı var, Amerikan gizli servisinin yan örgütü Stratfor ajanı var, kefere Kemal diyen var, sağcı ağız da var... Bir Kemalist yok ama mühim değil, onu da CHP adıyla alıyoruz zaten, hesabı yapılıyor."
Soral, 27 Kasım tarihli "Osman Kavala olayı" başlıklı yazısıyla eleştirilerini sürdürdü. Osman Kavalı'nın Soros bağlantılarını, Açılım sürecindeki rolünü ve Ergenekon operasyonlarına verdiği desteği yazdı. Soral yazısını şöyle noktaladı: "Hukukun üstünlüğünü savunmak ve mağduriyetleri herkes için dile getirmek başka, Osman Kavala gibi bir profili yargı hatasından ötürü sürekli gündeme taşıyarak masum göstermek başka!.."
LİNÇ KAMPANYASI BAŞLIYOR
Sen misin bunları yazan! Cumhuriyet'in kimi yazarları Soral'a karşı adeta linç kampanyası başlattı. Linç ekibine, Cumhuriyet dışındaki, ne kadar İkinci Cumhuriyetçi ve neoliberal "Akil Adam" varsa dahil oldu. CHP milletvekillerinden de destek verenler oldu.
Cumhuriyet yazarı Zeynep Oral, "Diren sağduyu" başlıklı bir yazıyla Bartu Soral'ı hedef aldı:
"Dün bu gazetede kendini “Birleşmiş Milletler’de yöneticiydim” diye tanıtan birinin (oysa uluslararası statüde olmayıp, sadece ulusal program yöneticisiydi) yazısını okuduğumdan beri, hastalandım.... Gezi Olaylarıyla iliştirilen Osman Kavala ile ilgiliydi okuduğum yazı... Çok hastayım. Kusmamı ve öğürmemi durduramıyorum... İyileşinceye dek, siz okurlardan izin istiyorum..."
Zeynep Oral'ın "kusmalı, öğürmeli" yazısını hem Cumhuriyet içinden hem de dışıdnan yenileri izledi. Enver Aysever durur mu! Aysever, "Kavala, Demirtaş, Ilıcak ve adalet terazisi" yazısıyla uzun uzun neden Kavala ve Demirtaş'ın hakkını savunmak gerektiğini anlattı: "İnsan haklarını savunurken ne Sorosçu olursunuz ne de terör örgütü üyesi(!), korkmayın! Hak savunusu yapanları hedef göstermek, en hafiften ayıptır!"
KIDEMLİ YAZARLAR DA TEPKİLİ
Cumhuriyet'in kıdemli yazarlarından da Soral'a tepkiler geldi.
Ali Sirmen, 30 Kasım tarihli "Sadece kendine demokrat" başlıklı yazısında isim vermeden Bartu Soral'ı eleştirerek şöyle yazdı: "Son günlerde, Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala’nın haklarını savunanları eleştiren görüşlerin, demokrat çizgisiyle tanınan yayın organlarında da yer alması üzerine, demokrasi kavramını bir kez daha gündeme getirmek farz oldu..."
İLKEL, KİBİRLİ...
Emre Kongar, dünkü "Cumhuriyet'i içinden kemirmek" başlıklı yazısıyla tartışmaya sert şekilde dahil oldu: "(...) Her üç Cumhuriyet de zaman içinde gelişip serpildikçe, kendi kurtlarını kendileri yaratmış, düşmanları tarafından da beslenen bu “kendi içindeki kurtlar” bu çınarları içerden kemirmeye başlamıştır... Yorum ya da yönetim farklarından dolayı, bu dört ilkeyi savunanlara, içerden saldıran, onları “ihanetle” suçlayanlar, ancak ilkel bir kibir içinde olan ve bu her üç Cumhuriyet’in de önemini, anlamını, değerini hazmedememiş kişilerdir..."
Orhan Bursalı da 29 Kasım tarihli "Osman Kavala vakası, önce adeleti savunacağız" başlıklı yazısında, "Kavala’yı sevmeyebilirsiniz, ama ona tıpkı iktidar ve yandaş medyasının diliyle, aslı astarı olmayan birtakım iddialarla saldırırsanız, hele kendisini savunamayacak bir durumdayken, iktidarın uygulamalarına destek çıkmış olursunuz. O zaman size yapılacak haksızlıklara karşı söyleyecek sözünüz sıfırdır" ifadelerini kullandı.
MEĞER SORAL CUMHURİYET'TE NE KADAR YALNIZMIŞ
Soral'a içerden tek sahip çıkan isim ise Gözümüzden kaçan olduysa af dileriz Cumhuriyet'in yeni yazarlarından Barış Doster oldu. Doster, 28 Kasım tarihli "Hukuk, siyaset ve emperyalizm" başlıklı yazısında, "Hukukun üstünlüğü konusunda ilkesel tavır almak başkadır. Belleğimizi diri tutmak, geçmişte kimlerin, hangi davalarda, nasıl tavır aldığını, hangi emperyalist projelerde görev yaptığını unutmamak başkadır"ifadelerini kullandı.
SANSÜRLENEN YAZI
Bartu Soral, kendisini hedef alanlara dünkü "Karagöz ile Hacivat" başlıklı köşesinden yanıt verdi. Verdi vermesine ama, Soral'ın sosyal medya mesajıyla, yazısının sansürlendiğini öğrendik.
Soral'ın yazısındaki şu bölüm sansürlenmişti:
"Kimisi, 'hanımefendi maskesi'ni çıkartmış; kusuyor, kimisi cilalı lafları bırakmış; usturamaymun diye içindekileri döküyor... Ötekisi, kafan basmıyor diyor… Bu mu Cumhuriyet gazetesi yazarlarının seviyesi?.. İçeriğe giren; emperyalizm, Soros’u konuşan, analiz yapan yok."
Soral, yazısına uygulanan sansürü sosyal medya mesajıyla sert dille eleştirdi:
CUMHURİYET'TEKİ KIRMIZI ÇİZGİLER
Cumhuriyet'teki yönetim değişikliği, Atatürkçü okuru heyecanlandırdı. Cumhuriyet'i "İkinci Cumhuriyet" yapan yönetim gitmiş, Aydın Engin gibi isimler gazetenin yakasından düşmüştü. Evet önemli bir değişimdi. Bu değişim AB Raportörü Kata Piri ve eski CIA şefi Henri Barkey'i bile rahatsız etmişti. Beklenti büyüktü. Bazı olumlu adımlar atıldı. Kadroya Atatükçü/antiemperyalist isimler de katıldı.
Ancak yayın çizgisinde netlik ve köşelerde tutarlık bir türlü yakalanamadı.
180 derece farklı yazılar, Selahattin Demirtaş ile tam sayfa röportajlar bir yandan devam etti. Cumhuriyet'te bazı "kırmızı çizgiler" kökleşmiş miydi?
Hangi politikalara, hangi isimlere dokunmak yasaktı?
Demirtaş koruma altında mıydı? HDP eleştirileri sınırlı ve "dozunda" mı kalmalıydı?
Cumhuriyet'te Atatürkçülüğün de mi bir sınırı vardı?
Demirtaş'a dokunan, Kavala'yı eleştiren biri bu gazetede yer bulamaz mı?
O zaman bunlara tavır alınmayacaksa nasıl "Atatürkçü" olunacak?
Daha bir kaç ay önce yazarlığa başlayan Soral, üç yazı sonunda, gözleri bağlanıp kurşuna dizildi.
Tek yazar dışında "Ama bunlar da var" diyen çıkmadı.
Hadi Zeynep Oral'ı, Enver Aysever'i anladık.
Ancak Cumhuriyet'in kıdemlileri de aynı kırmızı çizginin eşiğinde durdu.
Peki "İkinci Cumhuriyetçiler gitti, Atatürkçüler geldi" diye sevinen Cumhuriyet okurları bu linci neden seyrediyor?
Bu soruların yanıtı ister istemez bizi CHP'deki çizgi tartışmasına götürüyor.
Erdoğan'a karşı "herkesle ittifak" anlayışı ve HDP ile dirsek teması, ne yazık ki Cumhuriyet'in de çizgisini şekillendiriyor.
SORAL'A LİNÇ, ERGENEKON'UN MÜDAHİLİ FİNCANCI'YA ÖVGÜ
Selahattin Demirtaş aşkı demekki, sadece eski yönetimin tercih ve siyasetleriyle açıklanabilecek bir konu değil. Tam sayfa röportajlara devam etmek bilinçli bir tercih. Peki sadece Demirtaş geleneği mi devam ediyor?
Daha dün, Ergenekon davasında yurtseverler aleyhine müdahil olan, Zaman gazetesi müdavimlerinden, PKK'nın yayın organı Özgür Gündem'in nöbetçi yayın yönetmenliğini üstlenen Prof. Dr. Şebnem Konur Fincancı ile tam sayfa röportaj yayınladı. Üstelik Ergenekon'da mütalaanın açıklandığı hafta...
NOT: Bu yazı yayınlandıktan bir kaç saat sonra, Sayın Bartu Soral, Cumhuriyet'teki yazılarına son verildiğini duyurdu. Demirtaş ve Kavala'ya dokunan yanar!
ergun.aydinlik@gmail.com