Gerçek bir vatansever olarak tarihe geçen değerli Amiralimiz Soner Polat'ı sonsuzluğa uğurlanışının 1. yılında anarken, pek çok yönü anlatıldı, vatanseverdi, devlet adamıydı, çok donanımlıydı, çok iyi bir stratejistti, iyi bir hatipti vs...
Ben bunlara ek , örnek özellikleriyle, vatanseverlerin eksiğine, nasıl olması gerektiğine dair çok önemli özelliklerine vurgu yapmak istiyorum,
Soner Polat, fikirlerinden önce kişiliğiyle insanı etkiliyor, insana güven veriyor ve bu ilk olumlu izlenimin etkisiyle sonra söyleyeceği her şey büyük bir güven veriyordu.
Kibar, nazik, sakin, karşısındaki insanı değerli hissettiren saygılı üslubuyla ifade ettiği fikirlere ilgi ve güven artıyor, bu fikirlerin daha kolay kabul edilmesini sağlıyordu.
İran edebiyatının önemli şahsiyetlerinden Şadi Şirazi'nin meşhur sözü geliyor aklıma:
"Yanlış üslup doğru sözün celladıdır."
Bugün pek çok aydınımız doğru sözleri yanlış üsluplarla ifade ettiği için savunduğu doğrulara zarar veriyor, yanlış sözleri doğru üslupla ifade edenler karşısında yenik düşüyorlar. Yanlış üslup antipatik yapıyor, en doğruları bile söylesen bağırarak, kalpleri kırarak , küfrederek yol kat etmen mümkün değil.
Atatürk ne diyordu: "Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmeyi severim"
İnsanlar fikirlerini belirlerken, o fikrin ne olduğuna değil, o fikri kimin savunduğuna bakıyor bu günlerde.
Sevmediği bir insan tarafından söylenen bir fikrin, en doğru fikir bile olsa dinlemeyi reddedip karşısına geçebiliyor.
Soner Polat Amiralimizin önemli özelliği mütevaziliği idi, ne yazık ki megalomanlığın yükselen değer olduğu bugünün dünyasında, mütevazilik, efendilik sanki eziklik, pısırıklık gibi algılanıyor. Ancak mütevazilerin aslında kendilerine özgüveninin tam olduğunu, ünvanlarla, makamlar, titrlerle, abartılı sözlerle kendilerini büyük gösterme gereksinimi duymadıklarına çok kez tanık oldum.
Ergenekon tertibiyle kendisine psikolojik eziyet edilen bir kuvvet komutanımızla olan sohbetlerimizde bunu görmüştüm. Bir de rahmetli İzmir Baro başkanı Nevzat Erdemir'le olan çalışmalarımızda. Örnekleri çoğaltabilirim, gerçekten büyük olan insanların özelliğinin bu büyüklüğünü asla karşısına taslamayanlar, seni önemli hissettirenler ve kendilerini övmeyi sevmeyenler olduğunu gördüm. Onlar özgüvenlerini lafla değil, gerçek olaylarda, cesur tavırlarıyla yeri zamanı geldiğinde net olarak gösteriyorlardı.
Soner Polat'la ilk karşılaşmamızda beni öyle karşıladı ki rütbe, tecrübe, birikim bakımından aynı, kendimi kendime verdiğim değerden bile daha değerli hissettirmişti. "Sizden çok şey öğreniyoruz" dediğimde, "ben bu sohbette sizden çok şey öğrendim" demişti. Gelen başka konuklara tek tek adımı , yaptıklarımı üşenmeden anlatmıştı.
Soner Polat gibi büyük insanların bu önemli özellikleri aslında başarılarının ve liderliklerinin de sırlarıydı, asla karamsarlık bilmemeleriydi, sürekli umut aşılamalarıydı,
gerçek lider mütevazi olmalı, karşısındakini dinlemeyi bilmeli, insana saygılı olmalı, kendine özgüvenli olmalı, sinirlerine hakim olmalı, insan eksiltmeyi değil, kazanmayı , düşmanlarının bile saygısını kazanmayı bilmeli.
Aslında Atatürk'ün liderlik sırları arasında da bunların tümü ve daha fazlası vardı, öğrenmeli ve yaşama geçirebilmeliyiz,
insanız etten , kemikteniz zaman zaman sinirlerimize hakim olamıyoruz, ama başarmalıyız, bugünkü savaş bir sinir savaşı, bir psikolojik savaş çağı, sinirli gözüken haksız gözükür, kendinden emin gözüken sakinliğiyle bunu gösterir.
Ben bu gördüklerimi başarabiliyor muyum, şimdilik yeterince değil, ancak bu sırra erdim.