Atatürk, “Köylü milletin efendisidir” sözünü, ilk kez 1 Mart 1922’de Büyük Millet Meclisi’nde dile getiriyor ve açıklamasını şöyle tamamlıyor: “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici köylüsüdür. O halde herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete müstahak ve layık olan köylüdür.”
Atatürk, 1936 yılında arkadaşı Nuri Conker’le dolaşırken çifte, öküzün yanında merkebi koşmuş bir köylüyü görüyor. Ona bunu neden yaptığını soruyor. Adı Halil olan köylü, vergi borcu nedeniyle memurların bir öküzünü sattırdığını söylüyor ve ilgilere derdini anlatamadığından şikâyet ediyor.
Atatürk, başta Başbakan İnönü olmak üzere bu konuyla ilgili, yetkili 25 kişiyi Florya Köşkü’nde yemeğe çağırıyor. Köylü Halil Ağa’yı da yemeğe davet ediyor ve derdini açıklamasını sağlıyor. Halil Ağa sıkılgan bir biçimde başından geçenleri tek tek anlatıyor. Başbakan İsmet İnönü dâhil hiçbir devlet yetkilisine ulaşamadığından yakınıyor.
Atatürk masadaki heyete dönerek: “Arkadaşlar biz İstiklal Savaşı’nı Halil Ağa’nın öküzünü icra yoluyla satalım diye yapmadık. Bu memlekette adaleti böyle mi sağlayacağız; vatandaşı böyle mi koruyacağız? Gerekirse vergi borcu ertelenebilir ama köylünün çift sürdüğü öküzü elinden alınamaz!” diyor ve bir dizi önlem alınmasını emrediyor. Durumu tam olarak anlamayan köylü Halil Ağa: “Sen Gazi Paşa’msın galiba, beni bağışla, kusur ettim” diye özür dileyecek oluyor. Atatürk: “Ne demek, sen bizim gözümüzü açtın” diyor ve utangaç Halil Ağa’yı yolcu ettikten sonra, köylününüreticinin belini kıran tüm yasaların kaldırılması talimatını veriyor. (Hanri Benazus, Yaşamın İçinden Atatürk Anıları, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul 2015)