E. Tuğgeneral Nejat Eslen yazdı...

Son zamanlarda, Amerika’daki ve dünyadaki gelişmeler ile ilgili olarak yazdığım yazılara Amerika’daki bazı Türkler ile Türkiye’deki bazı Atlantikçiler tepki göstermekteler.

Nasıl “FETÖMETRE”deki kriterler, FETÖ’cüleri tespit etmek için kullanılıyorsa, ben de bu tepkileri, yazılarımın etkinliği konusunda bir kriter, bir “yazı etkinlik ölçer metresi” olarak değerlendiriyorum ve “ne kadar tepki, o kadar da etki” diye düşünüyorum…

Asılında ben bir fotoğrafçı gibi, dünyadaki gelişmelerin, devam eden küresel güç mücadelesinin, bu güç mücadelesi içindeki asli aktörler olan Amerika’nın, Çin’in ve Rusya’nın durumlarının ve hamlelerinin resimlerini çekip okuyucunun önüne koyuyorum ve Türkiye’nin bu gelişmeleri ciddiye almasını, takip etmesini ve hatta gerekirse pozisyon belirlemesini öneriyorum.

İsterseniz konuyu bir daha özetleyeyim.

AMERİKA GÜÇLÜYKEN AVRASYA’YI İSTEDİĞİ GİBİ ŞEKİLLENDİREMEDİ

Soğuk Savaş döneminin bitmesinde sonra, tek kutuplu düzenin avantajlarına sahip olan Amerika, bu süreci iyi kullanamadı ve yanlış hedeflere yöneldi. Amerika, tek kutuplu düzen içinde, kendisi için “jeopolitik armağan” olarak gördüğü Avrasya’yı arzu ettiği gibi şekillendiremedi, zaten mevcut gücü ile şekillendirmesi de mümkün değildi; Çin ve Rusya gibi rakip güçlerin yükselmesini de engelleyemedi.

Amerika; Afganistan, Irak gibi tali hedeflere yönelmişken renkli devrimlerle, Büyük Ortadoğu projesi, daha sonra Arap Baharı ile meşgulken Çin hızla yükseldi, Rusya kendisini toparladı ve kısa bir süre sonra dünya iki buçuk kutuplu (ABD, Çin ve yarım etkili Rusya) bir düzene dönüştü ve bu asli aktörlerin içinde bulunduğu yeni bir küresel güç mücadelesi başladı.

Amerika’da ciddi strateji üretim merkezleri aylardır Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurduğu uluslararası düzenin ve bu ülkenin küresel liderliğinin tehlikede olduğunu anlatan raporlar yayınlamakta.

Amerika ile Çin arasında devam eden güç mücadelesi sona erdiğinde, ya Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında, kurumları ile birlikte kurduğu dünya düzeni ve Amerika’nın küresel liderliği devam edecek veya Çin küresel liderliği ele geçirerek yeni bir dünya düzeni inşa edecek.

Ulusal karakteri küresel etkinlik göstermeye uygun olmayan, ancak, Avrasya kıtasında önemli bir denge unsuru olan Hindistan ile hiçbir zaman siyasi bir birliğe dönüşemeyen, kendi askeri gücünü tesis edemeyen, küresel jeopolitik amaçlar için vizyon geliştiremeyen ve kendisini küresel güç statüsüne yükseltebilecek Rusya ve Türkiye gibi ülkeleri içine almak istemeyen AB, bu güç mücadelesinin dışında kaldı.

Soğuk Savaş’ın galibi NATO’ya gelirsek. Amerika, NATO’yu yaşatmak için gayret göstermekte ve Rusya’yı çevrelemek için bu ittifakı kullanmaktadır. Amerika, tehdit olarak göstermeye çalışsa da Rusya’nın tek başına otuz üyeli NATO’yu tehdit ettiğini iddia etmek inandırıcı değildir.

Günümüzde NATO, sadece Rusya’yı çevreleme hattının ön safında yer alan Baltık ülkeleri, Polonya, Romanya, Bulgaristan için önemlidir. Üye ülkeler İspanya’yı, Portekiz’i ve hatta Almanya’yı, Fransa’yı, İtalya’yı Rusya’nın tehdit oluşturduğuna inandırmak kolay değildir.

Görev sahası Çin coğrafyasına uzak olması nedeni ile Amerika, bu güç mücadelesinde NATO’nun katkısını sağlayamamaktadır.

KÜRESEL GÜÇ MÜCADELESİ AMERİKA İLE ÇİN ARASINDA GELİŞMEKTEDİR

Doğuda Çin, Batıda Atlantik yapısı ile çevrelenmiş olan Rusya’nın, korumak zorunda olduğu geniş coğrafyası, sahip olduğu büyük coğrafyaya ters orantılı giderek azalan nüfusu ve kısıtlı ekonomik imkanları nedenleri ile küresel güç seviyesinde etki yaratması mümkün değildir. Rusya, Amerikan tehdidi karşısında Çin ile birlikte hareket ederek ona avantajlar sağlasa da küresel güç mücadelesi, özünde, ABD ile Çin arasında cereyan etmektedir.

Çin’in iç istikrarı garanti etmek, korona virüs sonrasında, üretim ve ihracat kapasitesini sürdürebilmek gibi ciddi sorunları vardır. Otoriter, sosyalist bir rejim tarafından yönetilse de Çin, Batı’nın liberal ekonomisinin avantajlarını, serbest ticaretin ve küreselleşmenin fırsatlarını kullanarak büyümüştür. Çin; zorlayarak, savaşarak değil, ikna ederek, Kuşak Yol İnisiyatifi içinde müşterek yatırımlarla Avrasya’da ve Afrika’da jeopolitik etki alanını genişletmektedir.

Amerika Doğu Türkistan’da, Keşmir’de ve Doğu Asya’da Kuşak Yol İnisiyatifinin çıkış bölgelerini karıştırarak ve Çin’in içindeki ayrılıkçıları tahrik ederek, ticaret savaşı başlatarak bu ülkenin yükselişin engellemeye çalışmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasının küresel üretim merkezi olan Amerika, bu özelliğini giderek kaybetmekte ve yerini Çin’e terk etmektedir. Amerika’nın refah ülkesi olmasını ve küresel liderliğe yükselmesini sağlayan liberal ekonomik düzen ise artık Amerika’dan çok Çin’in çıkarlarına hizmet etmektedir.

Bu nedenle de Başkan Trump, korumacı bir ekonomik modeli ve ulusalcı bir yönetim tarzını benimsemiştir. Trump’ın bu yaklaşımı, bu ülkedeki küreselciler tarafından tehdit olarak değerlendirilmektedir. Bu şartlarda, Çin ile küresel güç mücadelesine girmiş olan Amerika’nın içinde, küreselcilerle korumacılar arasında da bir güç mücadelesi cereyan etmektedir.

İÇ CEPHE: AMERİKA’NIN YUMUŞAK KARNI

Gelir dağılımındaki adaletsizlik, siyahilerin, Hispaniklerin ve Asya kökenlilerin mutsuzluğu, giderek artan yoksulluk ve işsizlik, sağlık hizmetlerindeki yetersizlik, korona virüs sürecinde ortaya çıkan zafiyetler, süregelen ırkçılık

Amerika’da iç cepheyi sarsmaktadır. Amerika’nın ünlü düşünce üretim merkezlerinden CSIS’nin yeni raporunda, giderek artan öfke ve kutuplaşma nedeni ile Kasım ayında yapılacak seçimler sürecinde, Trump karşıtlarının ve taraftarlarının terör eylemleri gerçekleştireceği ifade edilmektedir.

İç cephede giderek artan gerilim ile birlikte, federal yönetimle eyaletler arasındaki yetki sorunları, giderek büyüyen dış borçlar ve bütçe açıkları Amerika’nın istismara açık yumuşak karnını oluşturmaktadır.

Dolara rakip yeni bir küresel para rezervinin ortaya çıkması, bu güç mücadelesinde farklı bir safhayı başlatabilecektir.

Amerikalı düşünürler, bu ülkenin küresel liderliği sürdürebilmesini ve Amerika odaklı dünya düzeninin devam ettirilebilmesini garanti edecek sihirli formülü henüz bulamamıştır.

Amerika’nın, bu güç mücadelesini kaybetmekte olduğu kaygısına kapılması, şiddete dayalı, sürpriz ciddi inisiyatifler kullanmaya başlamasına neden olabilir.

Amerika ile Çin arasındaki güç mücadelesini bir düelloya, bir boks maçına benzetecek olursak, bu maçın kaç raunt süreceğini ve nasıl biteceğini şimdiden söylemek mümkün değildir. Yine de maçın ilk rauntlarında, Çin’in maça daha hazırlıklı çıktığını, geleneksel, sabırlı strateji kültürünü bu düelloya yansıttığını, daha iyi mücadele ettiğini, Amerika’nın iç cephesinde giderek büyüyen sorunların bu düelloda Çin için avantaja dönüşebileceğini ifade edebiliriz.

Bu güç mücadelesinin sonunda ortaya çıkacak yeni düzen, insanlık için için daha hayırlı mı yoksa daha kötü mü olacaktır? Bunu da şimdiden kestirmek mümkün değildir.

İşte özetle, içinde bulunduğumuz dünyanın güncel fotoğrafı budur.

SON SÖZ:

Mesele doğal olarak bu noktada bitmemektedir.

Coğrafi konumu nedeni ile Türkiye’nin bu mücadelenin dışında kalması mümkün değildir.

Türkiye, bu mücadeleden ve mücadele sona erdiğinde ortaya çıkan düzenden mutlaka etkilenecektir.

Türkiye’deki siyasetçilerin, günü birlik çıkar hamlelerinden sıyrılıp, Türkiye’nin geleceğini etkileyecek bu ciddi süreci takip etmeleri, uzun vadeli düşünmeleri, gelişmeleri karşılayacak alternatif stratejiler için gecikmeden hazırlık yapmaları gerekmektedir.

Bu hazırlıklar için Jeopolitik Araştırmalar Merkezinin tesisi, ciddi bir ihtiyaçtır.