'Kültürümüze sahip çıkmıyoruz. Kaçımız Türk müziğine sahip çıkıyor. Dilimiz bile değişti. Ben yeni kuşağın dilini anlamıyorum. Benim kültürüm Karacaoğlan, Dadaloğlu, Aşık Veysel, Itri, Hacı Arif Bey. Bunlar benim kültürüm. Dolayısıyla bunlar kaybolunca millî duygularda kayboluyor'
- Sayın İbrahim Şirin, Görüşme talebimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğup büyüdünüz, Türk müziğine ilginiz nasıl başladı?
Ben teşekkür ederim, efendim aslen Manisa doğumluyum. Türk müziğine ilgim küçük yaşlarda başladı. Rahmetli validem amatör olarak zenne udu dediğimiz bayanların çaldığı, ölçü olarak onlara uygun bir ud çalardı. Ben çocuk yaştan itibaren kulağım hep o nağmelerle, melodilerle doldu. Ben ergen çağa geldiğimde çocukluğumda aldığım o altyapı beni daha fazla musiki ile uğraşmaya teşvik etti. İşte okul dönemimde müzik hocam vardı, Batıcıydı o. Tenör bir sesim olduğunu söyleyerek beni belediye konservatuvarına gitmeye zorladı. Bir müddet orada devam ettim. Önce 60 yıllarda halk mūziğiyle başladım. Hocalarım Nida Tūfekçi ve Neriman Altındağ Tūfekçi idi. Fakat gönlümde yatan Türk müziği olduğu için sonra Türk müziğine geçtim. Daha sonra 1978 yılında İstanbul radyosunun açtığı bir sınavı kazanarak İstanbul radyosunda okumaya, program yapmaya başladım. Bu arada validem Türk sinemasında Arap Bacı olarak tanınan bir karakter Dursune Şirin sayesinde tiyatro ile de tanıştım. 1970’lerde tiyatrolara başlamamla birlikte 1986’da şehir tiyatrolarına geçtim.
- Türk sinema sanatçısı Dursune Şirin’in oğlusunuz. Valideniz Arap Bacı olarak bilinen Dursune Şirin hanımı bize biraz anlatırmısınız. Aslen nereliydi? Akrabaları var mıydı? Mezarı nerededir?
Mezarı Feriköy mezarlığındadır. Validem Lüleburgaz doğumludur. Dedelerinin yıllar önce Kongo'dan İstanbul'a göçmüş. Sinemaya geçişi tesadüf. Sinema sanatçɪsɪ Vahi Öz’le Beyoğlu caddesinde tanışıyorlar. Validemi görünce “Aa bakın bu tam aradığımız” karakter demişler. Orada filmde oynamasını teklif ediyorlar. Yeşilçam macerası öyle başlıyor. Tabiî zamanla yeteneğini ortaya koyuyor ve halkın sevdiği bir karakter oluyor.
- Sayın İbrahim Șirin, bir gazete haberinden anladığımız kadarıyla eşiniz Ayşe hanımdan üç çocuğunuz olmuş. Bir AfroTürk olarak evliliğinizde Afrika kökenli olmak sorun oldu mu? Yaşadığınız çevre ve eşinizin ailesi sizi nasıl karşıladı?
Hiç öyle birşey olmadı, çünkü Türkiye’de öyle etnik bir problem yok. Renk ayrımı yok. O kadar yok ki, Türk halkı bunun farkında bile değil. Anadolu’ya çok güzel şekilde kabul edilmişlerdi. Hatta çoğu sarayda çalıştırılmışlar. Ve birçoğu da Adana, Manavgat, Osmaniye, Manisa, Aydın gibi memleketin güzel yerlerinde ziraatle, tarımla uğraşmışlardır. Afrika’nın coğrafi özelliğidir insanı sıcakkanlıdır. Biraz da o yüzden sömürülmüştür. Fakat sömürüldükleri halde başka ülkelerde yaşatabilmişlerdir. Sokaktaki herhangi bir Afrikalı ile konuşun bir şekilde anlaşırsınız. Çünkü size önyargısız yaklaşırlar.
- Popüler bir sanatçı olarak siyasi çevrelerden teklif aldınız mı? Bu ülkenin sorunlarına siyasi arenada çözüm bulmayı düşünür müsünüz?
Tabiî ben 68 kuşağıyım, devrimci bir gelenekten geliyorum. Siyasi olarak teklifler aldım. Fakat siyaset tamamen zaman ve nakit isteyen meseleler. En son yeni kurulan bir partiden teklif aldım fakat kabul etmedim. Zira ben politika pek yapamam. Bakın poli Yunanca’da çok demek, tika’da yüz demektir. Çok yüzlülük benim beceremeyeceğim bir şey. Onun için biz dobra yaşamayı kendimize daha uygun görüyoruz.
Bir filmde Filiz Akın’la rol alan Arap Bacı rolünde Dursune Şirin.
- Anadolu’da AfroTürkleri anlatan bazı belgeseller yapıldı. İzmir’de AfroTürk Derneği'nin benzer projeleri oldu. Böyle bir filmde rol almak ister misiniz?
İsterim tabiî, ben oyuncuyum. Ancak öncelikle ne anlatacağız. Hangi mesajı vereceğiz, doğru senaryo olmalı. Ben kökler dizisini izlediğim zaman çok etkilenmiştim. Böyle yada benzer bir filmde elbette oynamak isterim. Esmera'yla bir Siyah Şov projemiz vardı. Güncel konuları işleyen nezih bir TV programı düşünüyorduk. Esmeray vefat edince proje rafa kaldırıldı. Siyah şov programɪnɪ şiir, şarkı ve dans olarak zengin bir içerikte düşünmüştük. Renkli televizyona geçilince bizi çağırıp program yapıldı. Ben solo söyleyince yönetmenin telaşlandığını gördüm. Televizyonda alt yazı geçmişti, şu anda İbrahim Şirin çıktı, lütfen renk ayarlarınızla oynamayın. Ben çıkınca siyah beyaz görüntü devam ettiği için öyle hoş bir uyarı olmuştu.
- Sevenlerinize, gençlere vermek istediğiniz son mesajınız nedir?
Şöyle söyleyeyim. Eğer insanlık penceresinden bakıyorsak insan olduğumuzun bilincinde olarak herkesi sevmeliyiz. Renk ayrımı insan olmanın getirdiği davranıştɪr. En önemli şey insan olabilmektir. Biz bunun pek bilincinde değiliz. Egomuzun esiri olmuşuz. Aklımız ve duygularımızın esiri olmuşuz. Sokakta bakıyorum insanlar tek bir amaçla hareket ediyorlar. Ben karşımdaki insanı nasıl kandırırım, nasıl dolandırırım. Bizim kuşağımızda bu yoktu. Biz Atatürkçüyüz. Gūnūmūz iktidarına acizane önerim, hukuk devleti ve yasalara bağlı kalması, Atatūrk ve devrimlerinine sahip çıkması ve bağlı kalması ve dini konuları siyasete karıştırmamasıdɪr. Atatürk’ün kurduğu sistem çok güzeldi. 1938’de sadece Atatürk değil devrimleri de öldü. İnönü dahil kimse onun devrimlerini taşımadı. Atatürk yaşasaydı NATO’ya girmezdik. Kayseri’deki uçak fabrikamız kapatılmazdı. Kore’de ne işi var Mehmetçiğimin. Bu tuzağa düşürüldü millet. Onun açtığı yolda devam edebilseydik çok farklı yerlerde olurduk. Köy Enstitülerinin kapatılması da ayrı bir hataydı. Üretmeyen bir toplum sistemine geçildi. Kültürümüze sahip çıkmıyoruz. Kaçımız Türk müziğine sahip çıkıyor. Dilimiz bile değişti. Ben yeni kuşağın dilini anlamıyorum. Benim kültürüm Karacaoğlan, Dadaloğlu, Aşık Veysel, Itri, Hacı Arif Bey. Bunlar benim kültürüm. Dolayısıyla bunlar kaybolunca millî duygularda kayboluyor. Eski şarkıların sözleri bile ne kadar değerliydi. Bakın mesela şair Ümit Yaşar Oğuzcan vardı. Șahsen de tanıdığım çok önemli bir yazar. Onun küçük bir oğlu vardı. Psikolojisi bozuluyor bir gün ve Galata kulesine çıkıp intihar ediyor. Bu büyük bir trajedi tabi. O olay olunca Ümit Yaşar Oğuzcan tasavvufa yöneliyor. O zaman bir şiir yazıyor. ‘Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın’ diye. Bunu da Münir Nurettin Selçuk besteliyor. Bu beni çok etkilemiştir. İşte bizim müziğimiz böyle içten, böyle gerçektir.