ALİ RIZA TAŞDELEN

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, haftalık yayın yapan Fransız Le Journal du Dimanche (JDD) gazetesinde yayımlanan makalesinde, Yeni Dünyanın daha doğrusu Avrasya’nın öncü konumuna yerleşen Çin, Rusya ve Türkiye hakkında önemli belirlemelerde bulundu.

Josep Borrell ’in makalesinin sunuş yazısının başlığı makaleyi bir cümleyle özetlemiş: “Rusya, Çin ve Türkiye Avrupa'ya karşı oyunun kurallarını değiştirmek istiyorlar”. Gazete, alt başlığa Borrell ‘in bu üç ülkeye karşı yaptığı çağırıyı yerleştirmiş: “Josep Borrell, AB’yi Rusya, Çin ve Türkiye, gibi ‘yeni imparatorluklar’ ile yüzleşmeye çağırıyor.”

Gazete, makaleyi sunuş yazısında Borrell ‘in önemli bulduğu belirlemelerine dikkat çekiyor: “AB'nin Diş İlişkiler Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı olan eski Avrupa Parlamentosu Başkanı İspanyol Josep Borrell, JDD tarafından yayınlanan makalesinde Rusya, Çin ve Türkiye gibi bu üç gücün ortaya çıkışına işaret ediyor: ‘geçmişin büyük imparatorluklarının anısını yeniden canlandırma niyetinde olan’ bu ‘yeni imparatorluklar’ karşısında, ‘jeopolitik bir Avrupa’ için bir çağırıda bulunarak, ‘Anlaşmazlıkları barışçıl bir şekilde müzakere edip çözebilmek için, biz de mutlaka güç dilini konuşmayı öğrenmeliyiz’ diye açıkladığını” ifade ederek makaleyi sunuyor.

AVRUPA YENİ İMPARATORLUKLARLA YÜZLEŞİYOR

Makalede, 2020 yazının AB açısından hiç de kolay geçmediği ifade ediliyor: “Beyrut limanının patlamasından Mali'de ordunun iktidarı ele geçirmesine, Libya'daki savaştan Türkiye'nin doğu Akdeniz'de yarattığı gerilimlere…, Beyaz Rusya'da hileli cumhurbaşkanlığı seçiminden Çin’in Hong Kong veya Sincan’da kendi vatandaşlarının özgürlüklerini baltalamaya…”

Dünyada AB’nin artık doğrudan kontrol edemediği gelişmeler oluyor. Borrell bu olaylar ve gelişmeler arasında nasıl bir ilişki var? diye soruyor ve şöyle cevap veriyor: “İlk bakışta hiç. Daha yakından incelendiğinde, tüm bunlar geçmişin büyük imparatorluklarının anısını canlandırma niyetinde olan güçlerin ortaya çıkışını ortaya koyuyor.”

Borrell, bu üç ülkenin kendine has özelliklerinin ötesinde “(1) Dışarıda egemen ve içeride otoriter oluyorlar, (2) herhangi dış bakıştan korunması gereken nüfuz alanları oluşturmayı amaçlıyorlar ve (3) küresel oyunun kurallarını değiştirmek istiyorlar. Çünkü dünyadaki güç dağılımının artık onların kendi doğduğu dönemle hiçbir ilgisi yok. Ve bu noktada argümanlarının olmadığını söyleyemeyiz" ifadelerini kullanıyor. Borrell, açıkça; artık yeni bir dönemde olduğumuzu ve yeni bir dünyanın oluşmaya başladığını ifade ediyor.

YENİ EGEMENLİK VİZYONU

Halk iradesine dayanan egemenlik ilkesiyle Devlet egemenliğini birbirinden kopararak değerlendiren Borrell “Egemen devletler, temel insan haklarına daha az saygı gösteriyorlar” diyerek Rusya ve Çin’i hedef alıyor:

“Belarus'ta olduğu gibi daha fazla özgürlük talep ettiklerinde, sivil toplumlara herhangi bir uluslararası desteği engellemeye çalışıyorlar ve Çin'in Hong Kong veya Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde gösterdiği gibi, uluslararası taahhütlerine aykırı olarak kendi vatandaşlarının özgürlüklerini baltalamaktan çekinmiyorlar. Egemenlikçiler (Rusya, Çin ve Türkiye) uluslararası toplumu çarpışan bilardo toplarının bir koleksiyonu olarak görürken, biz Avrupalılar dünyayı standartların düzenlediği birbirine bağlı akışkanların bir dinamiği olarak görüyoruz” diyor.

Batı’nın gerilediği Doğu’nun ilerlediği, başka bir deyişle Atlantik’in çöküş sürecine girdiği Avrasya’nın atağa geçtiği tespiti doğrularcasına AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, “Avrupa vizyonunun zemin kazanıyor gibi göründüğü otuz yılın ardından, egemenlik vizyonu bu yeni imparatorluklarla yeniden üstünlüğü ele geçirdi” diyor.

Borrell, Rusya’nın Belarus üzerinde hakkı olduğunu düşündüğünü ve “Avrupalıların hileli cumhurbaşkanlığı seçimlerine karşı ayaklanan sivil halka desteğini engellemeye çalıştığını belirterek, Belarus'un yeni bir Ukrayna'ya dönüştürülmemesi gerektiğini” ifade ediyor. Borrell, “AB'nin ilkeleriyle tutarlı olması için sorumlu olanlara yaptırım uygulamalıyız.” diyor.

TARİHE DAYANIYORLAR

Josep Borrell, Türkiye'nin Akdeniz bölgesindeki eylemlerinde farklı yöntemler kullandığını belirtiyor ve Ankara'nın, liderlerinin Akdeniz'de eski bir etkiye sahip olması adına, gaz paylaşımından veya Libya’dan dışlanamayacak önemli bir bölgesel oyuncu olarak tanınmasını hedefliyor.

Ayasofya’nın yeniden camiye dönüşen ilk dini törenin, “1923 tarihli Lozan Antlaşması'nın yıldönümüne denk gelmesinin tesadüf olmadığını” ifade eden Borrell, “Sevr Antlaşmasının küçük düşürüldüğünü” söylüyor. Bu bağlamda “Türkiye, Rusya ya da Çin’in çıkarlarını ilerletmek için tarihi öne sürüyor” diyor.

“Coğrafyayı değiştirmeyeceğiz” diyen, aslında değiştiremeyeceğimize göre demek isteyen Borrell, “Türkiye birçok dosyada önemli ortak olmaya devam edecek. Bu, büyük komşuyla tehlikeli bir yüzleşme dinamiğinden çıkmamızı sağlamalıdır.” diyor ve “Türkiye bunu istiyor mu?” diye soruyor.

Borrell’in makalesinde bir kez bile ABD’ye değinmemesi ise ayrı bir değerlendirme konusu.


Aydınlık