Yunanistan’da geçen hafta erken parlamento seçimleri oldu. Yeni Demokrasi Partisi seçimleri kazandı ve Kyriakos Mitsotakis tek başına hükümeti kurma görevini aldı. Seçimlerde katılım yüzde 57 seviyesinde kaldı. Bunun en ciddi anlamı halkın seçimlerden ümidini yitirdiği şeklinde okunabilir.

HANEDAN DEMOKRASİSİ

Peki Yeni Demokrasi Partisi lideri Mitsotakis umut vadediyor mu? Hayır. Zira Tsipras’ın Syriza hareketinin 2015 yılında ortaya çıkmasına neden olan sosyoekonomik deprem ve çöküşün asli failleri arasında yer alan bir partiden bahsediyoruz. Yıllardır Yunanistan, solda PASOK, sağda Yeni Demokrasi Partisi'ni kontrol eden Papandreu ve Mitsotakis Hanedanları tarafından yönetiliyor. Her iki parti de ABD güdümünde. Bu sistemin krallık rejiminden ne farkı var? Zavallı Yunan halkı kendini hala büyük bir demokrasi ve sözde Helenistik miras ile demokrasinin beşiği olarak görüyor. Ancak aile temelli, oligarşik partiler sistemi devam ediyor. Tek istisna Syriza oldu. Ancak o da, hem var oluş nedenine, hem de halkına ihanet ederek neoliberal ekonomik plana, Almanya güdümündeki ekonomik reçetelerle, küresel finans baronlarına ve ABD’nin stratejik taleplerine teslim oldu. Bugün Yunan halkı acı çekiyor. İflasın ve çöküşün artçı depremlerine katlanan halk, belki de İkinci Dünya Savaşından bu yana en zor, en zayıf ve umutsuz günlerini yaşıyor. Yunanistan’ın sosyoekonomik şartlarını 1943 ile kıyaslayan Yunan akademisyenler var. Osmanlı'nın Duyunu Umumiyesini aratmayacak şekilde bugün Yunanistan’ı IMF, AB Komisyonu ve AB Merkez Bankası troykası yönetiyor.

UMUTSUZ YUNAN HALKI

Denizcilik, turizm ve balıkçılık dışında katma değer üretmeyen AB’nin Dionsyiac milleti, her defasında kendi oylarıyla seçtikleri hükümetlerin ve sonuçta küresel neo liberal sistemin kurbanı oldular. Uzun soluklu bir değerlendirme yaptığımızda söz konusu hükümetlerin Yunan halkına, AB üyeliği dışında II. Dünya Savaşı sonundan bu yana somut hiçbir başarı sunmadığını görebiliyoruz. Soğuk savaş sonrası sahte bir zenginlik dönemi yaşamış olsalar da sonuçta bu zenginlik ne ekonomilerini büyütebildi ne de halka istikrarlı bir ekonomik yaşam güvencesi verdi. Ülkede baca yok. Sanayi yok. Gelirin yüzde 80’i hizmet sektöründen temin ediliyor. Hayatta kalmak için emeklilerin sokakta mendil; da anne ve babaların çocuklarına bakabilmek için böbreklerini sattığı günler yaşandı, yaşanıyor. 2011’den bu yana ülkede 20 binden fazla insan intihar etti. Pek çok Yunan yurtdışında yaşayan akrabalarının yanına göç ediyor. Çok uzak değil, geçen yıl bu zamanlarda Atina’da çıkan orman yangınında 70’den fazla insan devletin yetersizliği nedeniyle yanarak ya da denize kaçıp boğularak öldü.

TÜRK DÜŞMANLIĞINA YATIRIM

Reklamdan sonra devam ediyor 

Ve aynı Yunanistan bugün ulusal gücünün çok ötesinde Türkiye ile deniz jeopolitiği alanında sonuçları aleyhine olacak bir kışkırtmanın içine çekilmeye devam ediyor. Tsipras, aşırı sol ve anti kapitalist olmasına rağmen son dört yılda küresel efendilerin talimatları dışına çıkamadı. Benzer şekilde gerek seçtiği dışişleri, gerekse savunma bakanları aşırı milliyetçilik üzerinden Türkiye karşıtı kışkırtmalara devam etti. Son 4 yılda, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı kurulan yedi ayrı bloğun her fotoğrafında yer alan bir Başbakan; Ege’de 12 mil ilan edeceğini söyleyen bakanlar; Kardak ve benzeri statüde egemenliği devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklarda Türkiye’ye kışkırtıcı hamleler yapan siyasetçiler; Meis güneyinde Barbaros araştırma gemimize sorgulama yapmaya kalkışan savaş gemileri; Her iki ayda bir Türkiye karşıtı çok uluslu tatbikatlar; FETÖ darbe girişiminde Yunanistan’a kaçan hainlere hamilik yapan ve bu asalakları istihbarat elemanı ve sosyal medya trolleri olarak kullanan bir Yunanistan gördük karşımızda. Syriza böyleyken, partisinin sosyogenetik kodları milliyetçilik ve kapitalist düzen olan Yeni Demokrasi Partisi'nden çok daha fazlasını bekleyebiliriz. Nitekim yeni başbakan önceliklerini kalkınma, sosyoekonomik değişim ve güvenlik olarak belirledi. Mitsotakis Hükümetinin yeni dönemde halka çektikleri ekonomik sıkıntıları unutturacak, iç cephenin dikkatini dışa yönlendirecek bir paradigma değişikliğine gideceği aşikar. Bu da Ege’den Batı Trakya’ya; Doğu Akdeniz’den Libya’ya artacak Türk düşmanlığı olacaktır.

YUNANİSTAN’IN KIBRIS KAMBURU

Bu paradigmaya bir de Güney Kıbrıs Rum Devleti(GKRY)'nin Türkiye ile yaşadığı Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) sorun alanına Yunanistan’ı fiilen sokma girişim ve emrivakilerini de ekleyelim. GKRY, Doğu Akdeniz’deki her hamlesine Yunanistan ve AB’yi dahil ediyor. Ancak hayatın gerçekleri hayaller ile örtüşmeyebilir. Unutmasınlar, 15 Temmuz 1974 Nikos Sampson darbesi Yunanistan ile ilhak (Enosis) için yapılmıştı, ancak Yunanistan, Türk çıkarmasından sonra darbecilerin yardımına gitmedi. Sampson anılarında “22 Temmuz 1974 günü öğleden sonra saat 15.00’de, daha 3 saat önce 12.00 sularında Türkiye’ye savaş açıyoruz, donanma ve hava kuvvetlerimiz Kıbrıs’ta yanınızda olacak” diyen Yunan Cumhurbaşkanı Gizikis’e bir daha asla erişemediğini anılarında ağlayarak anlatıyor. (Yaşar Aksoy, “Kıbrıs Direnişi ve Çözüm”, İzmir: Etki Yayınevi, Ocak 2015, s. 7579.)

YUNAN HALKI TUZAĞA DÜŞMEMELİDİR

Yunanistan halkı Helenizm’in süslü makyajı; Ortodoksluğun sisli vaatleri; AB ve NATO üyesi olmanın sahte güvencesi; ABD’deki Yunan diasporasının tuzu kuru dolduruşları; Yunan siyaset adamlarının içi boş hamaset söylemlerinin delik deşik şemsiyesi altında sürekli aldatıldı. Birinci Dünya Savaşı sonunda Batı Anadolu’yu işgale yeltendiler. Sonuçları çok ağır oldu. 1950’lerden sonra Kıbrıs’ı ilhaka çalıştılar, KKTC doğdu. Soğuk savaş sırasında tüm Ege’ye hükmetmek istediler. Türkiye izin vermedi, vermeyecek. Şimdi Doğu Akdeniz’de AB üzerinden Türkiye’yi hakkı olan deniz yetki alanlarından soyutlamak istiyorlar. İmkansızı düşlüyorlar. Bugün, Yunan halkının iki seçeneği var. Ya emperyalizmin çatışma rotasında bedeli tam bir çöküş olacak Türkiye ile her alanda hesaplaşmak; ya da Türkiye ile ortak çıkar odaklı anlamlı bir diyalog üzerinden yol almak. Yunan halkı, emperyalizmin bir vekili ya da maşası olmaktan kurtulmalıdır. Yoksa Türkiye’yi dizginlemek, Türkiye’nin dikkatini dağıtmak ve ona geçici zarar vermek gibi hedeflere hizmet eden kiralık bir tetikçiden farkı kalmayacaktır. Yunanistan küresel liderliğin, tek kutuplu dünyanın değiştiğini görmeli. Türkiye’nin bu değişimin en önemli aktörlerinden birisi olduğunu anlamalı. Dünyada kenar kuşağın dağılmaya başladığı; Kalpgahın tarihinde olmadığı kadar güçlendiği bir dönemden geçildiğini kabul etmeli. Böylesi bir dönemde, kenar kuşağın en önemli alanı Akdeniz’de, 1919’da Türk anavatanına yönelik yaptığı ölümcül hatayı Yunanistan, 100 yıl sonra emperyalizmin ve savaş lordlarının çıkarları uğruna Türk mavi vatanında tekrar etmemelidir. Böylesi bir süreç, dünya barışına daha da ötesi Yunan halkına en büyük kötülük olur.

(15 Temmuz 2016 Hain FETÖ Kalkışması sırasında hayatını kaybeden sivil yurttaşlarımızla, TSK ve Emniyet mensuplarına Allah'tan rahmet diliyor, hatıraları önünde saygı ile eğiliyorum. Onlar olmasaydı bugün emperyalizmin kuklası, iç savaşın devam ettiği, Türk tarihinin ve atalarımızın utanç duyacağı bir devlet olurduk.)

Aydınlık