ÇİĞDEM ERÇİN

Dünya ve Türkiye dijital dönüşümün neresinde? Türkiye dijitalleşmeyi yeterince önemsiyor mu? Cengiz Köse, batı dünyasındaki “teknolojik devrim”ine devletlerin değil Silicon Valley kapitalizminin öncülük ettiğini ve 20 yıldır küresel çapta milyarlarca insanın düşünce, davranış ve tüketim alışkanlıklarının toplanıp dijital bir piyasa egemenliği kurulduğunu söylüyor.

DİJİTALLEŞME NE DEMEK?

Dijitalleşme deyince daha çok büyük şirketlerin veri tabanları akla geliyor. Fakat dünya bunun çok ötesinde büyük bir dijital dönüşüm yaşıyor. Dijitalleşme ne demek, neden önemli?

Doğa kanunu olmayan herşey insan tarafından değiştirilebilir. Sonuçta insanın ilişkili olduğu her toplum, her sistem ve her teknoloji durağan değildir. İleri teknoloji sosyolojiyi etkiliyor. Akıl, bilim yani insan dijital teknolojiye öncülük ediyor.

‘Dijitalleşme’ birden fazla anlam içerir, şöyle özetleyebiliriz: “Zaman ve mekândan bağımsız; her şeye, her yerden, her an erişebilmek.” Dijitalleşme ve önceki teknolojilerin önemini tarihsel dönüm noktalarında ve devrimlerde görüyoruz. Tarım devrimi ilkel üretim araçlarıyla taş devrini aşmıştır. Buhar makinesi Birinci Sanayi Devrimi’yle kırsaldaki köleleri efendilerden kurtararak Orta çağa son vermiştir. Yani insan ileri dijital teknolojiyle Yeni Çağ’ın kapısını açmıştır. 21. yüzyılın Sanayi 4.0 Devrimi yapay zekâ çağının habercisidir.

TÜRKİYE ‘DİJİTAL DEVRİM’E GEÇ Mİ KALDI?

Türkiye ve dünya Teknolojik Devrim'in ne kadar farkında? “Teknolojik Devrim”e geç kalmış bir Türkiye'yi ne gibi senaryolar bekliyor?

Batı dünyasının dijital “Teknolojik Devrim”ine devletler değil, “Silicon Valley Kapitalizmi” öncülük ediyor. 1990’lardan sonra yeni icatlara sahip potansiyel yetenekleri, yani genç beyinleri toplayıp dijital küresel merkezlere çektiler. Onlardan bağımsız, bireysel veya bölgesel yatırımlar mümkün değil, çünkü muazzam veri tekeline (Datenmonopol) sahipler. Bölgesel yazılım şirketlerine meydan okudular. Sloganları şöyleydi “yavaş yürürsen seni yutarım, hızlı koşarsan takipçin olurum.” Dijital tekeller olmadan dünyayla bağınız kesiliyor. Önceki ABD başkanının Twitter hesabını kapattılar ve 80 milyon takipçisiyle bağı kesilmişti. Bu senaryoyu Türkiye’de ve diğer ülkelerde de uygulayabilirler. Ulus ötesi bu dijital tekeller devlet, sınır, mülkiyet, yerel yasa ve gümrükleri tanımıyor. 20 yıldır küresel çapta milyarlarca insanın düşünce, davranış ve tüketim alışkanlıklarını ayrıntılarına kadar topladılar ve dijital bir piyasa egemenliği kurdular. Dünya online pazarı birkaç dijital tekelin elinde. Türkiye ve dünyanın önemli bölümü bunun farkına geç vardı. Şimdi bu tekellere karşı vergilendirme, denetleme ve yasalar çıkarılmaya çalışılıyor. Çin Halk Cumhuriyeti özellikle 2010’dan sonra ülke içindeki küresel tekelleşmeyi önleyerek, kamusal yerel dijital devrimini gerçekleştirdi. Diğer yandan dijital tekeller Türkiye’de ve başka yerlerde toprak satın alıp “otonom” bölgeler kurguluyorlar. Dijital tekellerin bu senaryosunu önlemek için, sistemlerini besleyecek elektrik enerjisi devletçe kamulaştırılmalı.

‘TÜRKİYE VE DÜNYANIN ÖNÜNDE TAMAMLANMASI GEREKEN ÖDEVLER VAR’

Türkiye sizce yeterince dijitalleşme konusunu önemsiyor mu? Dijital dönüşümün hangi evresinde?
2015 yılından itibaren sadece Türkiye değil, birçok devlet dijitalleşmeyi gündemine almaya başladı. Çünkü Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye ve diğer tüm üye ülkelere, 17 hedef içeren “Ajanda 2030” sürdürülebilir kalkınma ödevlerini verdi. Ajandanın 9. hedefi çevreyle uyumlu teknoloji, iletişim ve internet erişimini de kapsayan altyapıların inşasını ve yenilenmesini içeriyor. Dünyada internet erişimi yaklaşık %56 oranındayken Türkiye’de yüzde 80’ni aştı. Özel sektörlerde önemli yatırımlar devam ediyor, gelecek yıl “Mobilfest 2023 Dünyaya Bağlan” mottosuyla İstanbul’da fuar etkinliği planlanıyor. Kamu alanında ise sağlık sisteminde özellikle Kovid19 pandemi salgınına karşı, dijital uygulamaları görüyoruz. Eğitim alanında da örneğin uzaktan ders sistemi belli oranda başarıldı. 2030 yılına kadar Türkiye ve dünyanın önünde, tamamlanması beklenen dijitalleşme ödevleri duruyor. 

Halk, teknolojinin gelişmesiyle robotların insansız olarak birçok işi yapacağını ve bu nedenle de işsiz kalacağını düşünüyor. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Her teknolojik devrimden önce bu kaygılar halkta görülüyor. İlk sanayi devriminde İngiltere’de işçiler “iş elden gidiyor” korkusuyla makineleri kırmaya başlamıştı. Günümüzde insanlar, yaşamın anlamı nedir? sorusuna, genelde “bir işim olsun” yanıtını da verirler. Oysa mevcut rekabet toplumunda geçim için, zorunlu ücretli iş dışında seçenek yoktur. Yani karşıt bir sınıfta yer almalı ve zorunlu iş yapmalısınız. Milyonlarca insan isteksizce sevmediği işlerde çalışıyor ve özgür değildir. İnsanı taklit edebilecek yapay zekâ temelli robotlar, işçinin yerine üretimde kullanılırsa, insan işini kaybedebilir ancak özgürlüğünü kazanır. Tabi bu noktadan sonra “milyonlarca işsiz insan ne yapacak?” sorusuyla karşılaşıyoruz. Robotlar kesintisiz ve masrafsız çalışacak, robota ücret, izin, istirahat ve sosyal sigorta gibi yatırım gerekmiyor. Robot ile insan arasındaki çalışma farkı şudur: İnsan kurallara göre çalışır ve hata payı yüksektir, robot ise programlanmış kurallara göre %99 doğru iş yapar.

Robot sayesinde insan artık istediği gönüllü işleri, hobilerini, tutkularını ve yeteneklerini gerçekleştirebilecek serbest zamanına kavuşacak. Kamu yararına olabilecek Dijital Devrim’le birlikte, geçim için her vatandaşa (işsizlerde dahil) “Koşulsuz Temel Gelir” sağlanabilir.

Bu nasıl finanse edilecek?

Örneğin transaksiyon vergileriyle. Kurgusu şöyle: Bir günde milyonlarca insanın her alışveriş hareketinden, mesela %0,001 cüzi vergi miktarı anlık koşulsuz temel gelir merkez bilgisayarına aktarılacak. Ay sonunda herkese ödenecek koşulsuz temel gelir bütçesi birikmiş olur. Almanya’da temel geliri savunan uzmanlar, her vatandaşa 1500 avro civarında maaşın mümkün olduğunu iddia ediyorlar.

‘FİZİKİ DÜNYADAN SANAL ORTAMA GEÇİŞ VAR’

Korona salgını nedeniyle çocuklar online eğitim almak zorunda kaldılar. Sosyokültürel açıdan baktığımızda dijitalleşmenin olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir?
Söyleyişinin başında teknolojinin sosyolojiyi değiştirdiğini belirtmiştik. Davranış alışkanlıklarıyla birlikte kültürel değişimde yaşanıyor. Fiziki dünyadan sanal ortama geçiş var, bu ortamda birey sabit ama çevresi hareketli. Ağlar veri akışıyla durmaksızın işlem görüyor. Okul ile ev, veya iş ile özel hayat bütünleşiyor.

Online eğitim konusunda bakanlıklar korona kapsamında acil çözümler üretmeye başladılar. Ancak toplum ve çok sayıda hane, buna hazır değildi. Çünkü dijital sistemle uyumlu hareket edebilmek bakımından, ilgili araç ve gereç imkanlarına herkes sahip değildir. Dijital eşitsizlik de diyebiliriz. İnternet erişimi, ayrı oda, sessiz ortam, bilgisayar vs. herkeste eşit şekilde bulunmuyor. 
Olumlu yönden değerlendirdiğimizde, dijitalleşme zaman ve mekândan bağımsız “uzağı yakınlaştırıyor.” Buda milyonlarca öğrencinin evde kalarak sokak yoğunluğunun düşmesi, trafiğin ve çevre kirliliğinin azalması demektir. Home office (evden çalışma) imkanına sahip yetişkinler de, buna katkı sağlıyor.

BLOCKCHAİN, METAVERSE, NFT NEDİR?

Son yıllarda sıklıkla Blockchain, Metaverse, NFT gibi terimlerle karşılaşıyoruz? Hiç bilmeyenler için soruyorum, bu terimlerin anlamı nedir?
Blockchain yani kayıt zinciri, küresel çapta milyonlarca bilgisayarın birbirine bağlanmasını kapsayan ve her yerden erişime açık bir “Noter” sistemidir. Geleneksel devlet bürokrasisini ve kurumlarını ortadan kaldıracak “dünya kayıt birliği” şeklinde 21.yüzyılın yeni yönetim biçimidir. Merkez dışı bilgisayar sistemlerinde vatandaşlar ara kurumlar olmadan (bankalar, devlet daireleri vs.) günlük işlerini “kapalı devre” işlemle yapabilecekler. Örneğin A ülkesinden B ülkesine yerleşmek istiyorsanız bürokrasiden kurtuluyorsunuz, ikamet kayıtlarınıza her yerden ulaşabilirsiniz. Ya da dijital para transferinde A kişi dünyanın başka yerinde ikamet eden B kişiye 100 avro göndermek isterse, iki taraf önce teyit etmeli. Eğer teyit sonrası fark varsa (101euro) ve transfer denenirse, Blockchain “Noteri” devreye giriyor ve “error” la işlemi reddederek “yolsuzlukları” önlüyor.
Metaverse (öteki evren) internetin bir sonraki aşaması şeklinde değerlendiriliyor. Dünyanın 3 boyutlu kopyası sanal ortamda hazırlanıyor ve bu “boş” sanal dünya “kolonileşmeyi” bekliyor. Mevcut internette dışarıdan ekrana bakarak dünyayı izliyorsunuz. Ancak Metavers’e erişebilmek için önce “Avatar”ınızı oluşturacaksınız. Sizi temsil eden avatarınızla “artırılmış gerçeklik” gözlüğüyle, ekranın içerisine üç boyutlu sanal ortama girebileceksiniz. Burada dünyanın her yerinden gelen avatarlarla iletişime geçebilir, iş kurabilir, her yeri gezip ve alışveriş yapabileceksiniz.

NFT (non fungible token) kişinin ürettiği ve kişiye ait dijital bir eserdir. Sanal ortamın tapulu “özel mülkiyeti” diyebiliriz. Çünkü eserin kopyalanmasını ve değiştirilmesini önlemek amacıyla NFT patent gibi özelliğe sahiptir. NFT eseri, sadece satılır veya satın alınabilir. Yani internet ortamında bilinen ücretsiz sosyal “paylaşım kültürüne” karşılık, ücretli bir eserler koleksiyonudur. 

‘GELENEKSEL KAPİTALİZMİN SONUNA GELİNDİ’

“Sosyalist Dijital Toplum” adında bir kitabınız var. Sosyalist dijital toplum nasıl oluyor?

Özetle; teknoloji temelli sömürüsüz üretim, sınırsız dünya ve sınıfsız topluma giden yolda oluyor.

Sınırlı kaynaklara sahip gezegen, sonsuz üretim fazlasıyla sömürülemez artık. Bunu somut olarak 2022’de “gıda kıtlığı” söylemleriyle ve “Dünya Limit Aşımı Günü” bildirimiyle açıkça yaşıyoruz. Dünyanın bir ülkeye ayırdığı kaynaklar, rekabet toplumlarında limit gününden önce tüketiliyor. Bu da doğa düşmanı kâr sistemine dayalı üretim anarşisinden kaynaklanıyor. Nihayet kapitalist merkezler bile, geleneksel kapitalizmin sonuna gelindiğini ilan ediyorlar. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) sermayeden emeğe doğru servet dağılımının yaşanacağını öngörerek “paydaşlık” teriminden söz ediyor. Bundan sonra Sosyalizm, dijitalleşme ve toplum, kavramları anlam kazanacak. 21. yüzyılda hammadde, üretim, dağıtım ve tüketim yani tüm tedarik zinciri ve üretim araçları (tarım, enerji, sanayi vs.), dijital kamu platformuna bağlanarak Algoritma’yla yönetilebilir. Bu ütopya değil, artık realitedir. Böylece üretim fazlasını ve kıtlığını önleyebilecek bir “Algoritma yönetimi” toplumun yararına ve ihtiyaçlarına göre inşa edilebilir. Buda sadece çoğunluğu yani toplumu esas alan, yeni tip bir Sosyalizm 2.0’la mümkündür. Bunun nesnel koşulları ve olguları bugünden görülüyor. Örnek verebiliriz; 21.yüzyılda yapay zekâ canlı emekle yani işçiyle yer değiştiriyor. Bu aşamada insan üzerindeki sömürü kalkmış olacak. Yani sömürüsüz üretim.
Fiziki Meta (piyasada satılan mal) sanallaşıyor. Kalem, kâğıt, silgi, hesap makinesi olmadan dijital ortamda yazıyoruz. Örneğin dijital bir kitap üretimi, sanal ortamda ihtiyaca göre herkesle ücretsiz paylaşılabilir. Ve daha yüzlerce fiziki mal sanallaşabilir ve sosyalist paylaşım platformu oluşturulabilir.

Üretim araçları “Nesnelerin İnterneti” aracılığıyla “Big Data”ya bağlanıyor. Böylece üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet yani insan tahakkümü de tarihe karışıyor.
Blockchain (kayıt zinciri) tabanlı küresel altyapıyla sınırsız dünyaya ilerliyoruz.

Sosyalist Dijital Toplum nasıl inşa edilecek?

Kullanıcılar (user) ile tekeller diyebileceğimiz iki zıt sınıf ortaya çıkıyor. Milyarlarca insan verilerini artık dijital tekellere ücretsiz teslim etmeyecektir. Veri insanın ürettiği değerdir ve bu veriler kamusal platformda güvence altına alınacak. Algoritma toplumsal verilerle üretim ve tüketimi planlayacak.

Çağın filozofu Karl Marx teknolojiyi ve otomatikleşmeyi şöyle analiz ediyor: “Bir gün kolektif akla sahip makineler çalışacak ve insanlar üretimin dışına çıkarak onları yönetecektir.” Yani yapay zekâ sınıfsız toplumun habercisidir.