Birgün Habertürk ana haberi izlerken yeni bir spiker gördüm, kim bu ‘Melahat Teyze’, ne işi var ekranda, birazdan şiş örgü programı mı başlayacak, hayırdır, dedim.

Adının Hülya Hökenek olduğunu ve artık öğle haberlerini sunacağını öğrendik.

Bunlar delirmişler mi, çünkü kovdukları spiker Buket Güler, ekrana hakim, ekranı dolduran ay parçası genç bir yüz, parlak modern bir ifadesi var, ışığa da ihtiyacı yok, ve (Tatar Moğol) Asyalı elmacık kemikleri bütün dünyada çok moda, havalı mı havalı,seri mi seri, heyecan tonu kıvamında mı kıvamında, bu kadar başarılı spikeri neden kovmuşlar, dedim.

Yerine getirdikleri yeni başlayan Hülya Hökenek’miş, bu kadın sunucuymuş spikermiş, şaşkınlık içinde bir baktım, kadın ekranda ‘duruyor’ evet ‘duruyor’, sonra ‘bakıyor’ evet ‘bakıyor’, sonra ekranda ‘dinleniyor’, evet dinleniyor!

Bu hareketlerin hepsi tavşan özelliği!

Ekran boşluk kaldırmaz, serilik akıcılık şarttır.

Şöyle bir baktım Hülya Hökenek’e her halinden birinin torpili olduğu belli, ya Fatih Altaylı’nın ya Ciner’in eski elbise içlerinde bit güve termit larva kurtçuk yani ‘danışmanlık’ geçmişi mutlaka olmalı. Yoksa, bu ahşap hela kapısı gıcırtısı tedirgin suratıyla bu ekrana çıkması imkansız.

Ekran ölgün değil diri ses ister, adı üstünde ‘canlı’, ekran sesi içinde çelik alaşım ister.

Serin yumuşak sesle hesapçı sinsi sesi karıştırmayın, teknoloji işte bu imkanları veriyor, haberden habere hamle  hamle yükselecek ekranı ülkeyi dağları tepeleri ovaları aşacak bir ses.

Üstelik haber sunarken, kadın ekranda kabarık saçları bozulmasın diye kameraya alttan altta bakıyor, ey torpil nelere kadirsin, kamera karşısında dahi kambur bir ses.

“Neler oluyor” dedim, “kapı arkası fiskos sesiyle, kızlar tuvaletinde erkek çekiştirme sesiyle haber mi sunulur?”

Spiker yüksek tepeden konuşan insandır, bağırması şart değildir ancak parlak ve baskın ve hakim bir ses tonu esastır yani ekran için doygun ses herşeydir!

Ne böyle gıy gıy kardeşim, kızışma dönemi kedi mırmırı anlaşılmaz seslerle spikerlik sunuculuk mu olurmuş.

O gemide ben de olsaydım, şarkısını değiştirmeli, Fatih Altaylı’nın iç cebinde ben de larva olsaydım, muhalifleri küpeşteden itip denize atsaydım(?).

Spiker sesi ikna edicidir, üzülendir, hatırlatandır, alarmdır, kulak çeken ikaz edendir, tenbih edendir, ortak heyecanları paylaşandır, anlaşılır konuşandır, çünkü spikerin yüzü ekranı ülkenin PANO’sudur.

Arılık berraklık şırıl şırıl akacak.

Hülya Hökenek gibi sinsi bir ses bütün kumpasları açığa vuruyor, kapı arkası fiskos ses, haberden habere ‘hadi geçelim’ ‘hadi bakalım’ bilmişlikleri, ığğğ iğrenç, dayanılır gibi değil.

HABERTÜRK YÖNETİMİ DELİRMİŞ OLMALI

Ve her haberde aynı ses tonu, çünkü Hülya Hökenek heyecanlı olay ve haberleri dahi fare tüyüne üfleyen sesiyle sönümlendiriyor, heyecana sevince istese de katılmayı beceremiyor.

Mesela milli bayramlarda gururlu bir ses, esastır. Samimi bir yüz ifadesi esastır.

Kelime hazinesi zayıf sıkıcı tekrarlar cümleyi tamamlamayı beceremeyen uzun boşluklar izleyiciyi sıkıntıya sokar, o kızın bu sunucunun depresyonunu kapmak için haber izlemiyoruz!

Spikerden bülbül gibi şakımasını da beklemeyiz fakat tavuğun gagasıyla toprağı eşelemesi gibi gıtgıtgıdakla da hiç olmaz, bari gıtgıtgıdak’ı tam söylese, gıt gıt, gerisi yok.

Yanisi kardeşlerim, şaşkınlığımı yenemedim, aldı beni bir dert, bu kadar beceriksiz Melahat Teyze’nin dahi kullanmadığı melamin tava suratlı kızı neden ekrana salarlar dedim.

Sonra sonra ortaya çıkıp kamuoyunun şahit olduklarıyla anladım ki, bu sinsi küflü mantar sesli hanım kızımız, yükselen değerlere oynamış.

2010’lardan beri yükselen sağsol liberal ve etnik milliyetçiliğe yatırım yapmış ve oynadığı at holding medyasında kazandıkça hanım kızımız nihayet muradına erip Habertürk ekranında ‘yüz’ olmayı başarmış.

Hangi yüzle başarmış, demeyin.

Bu yüz, Türk Milleti’nin çok iyi tanıdığı hesapçı tezgahçı etnik milliyetçiliğin kızdırıldığı tava suratlı bir yüz.

(Çok güzel hikaye her yerde anlatılır, birgün aynı ekranda Didem Arslan programında Dursun Çiçek’in ay yüzlü avukat kızı İrem Çiçek de var, ekran İrem hanımın geniş parlak yüzünü gösteriyor, ve ‘ın ınnnn’, Didem Arslan, İrem Çiçek’e hasetle bakar, ‘İrem hanım ekrana bakmayın’ diye azarlar, yani çok kıskanç hasetten çatlıyor, emir yağdırıyor, İrem’in yüzünü ekrana vermeyin diye. Velhasıl Didem Hanım, İrem hanımın yüzüne milletin önünde ‘yasak’ koyarken hasetten Didem Hanım’ın ağır makyajının nasıl aktığına milletçe şahit oluyoruz, yani bunlar da oluyor)

TEZGAHÇI SPİKERLER ŞİRKETLERİN TASARIMIDIR

Mesela ben hikayeciyim edebiyetçıyım, mesleğim ‘ifadedir’, mesleki maharetim ‘sima’yı çözmektir, duruşunda bakışındaki çizgileri kırılganlıkları boşlukları duygu yetersizliklerini, yani ağzın söyleyemediği dilin sakladıklarını yüzü okuyarak anlamak ve simayı çok iyi tasvir edebilmektir.

Ve gelişen olaylar beni doğruluyor, bu sinsi tezgahçı ses tartışma programları yönetmeye başlayınca “ınnn ınnnn” ‘mal’ kendini art niyetlerini ortaya koyuyor.

Sayın seyirciler, ekranda hiç bir şeyi gizleyemezsiniz. Ersan Şen bir hukukçu, hukuk dışında da konuşmuyor. Hülya Hökenek kankası Nagehan Alçı’yla bir olup Ersan Şen’i akıllarınca susturmayı konuşmasını bölmeye çalışıyorlar, ınınnn ınnn, olaylar gelişir.

Bu tezgahçı spikerler şirket tasarımıdır, o ekranda hiç bir onurlu sesin cümlesini bitirmesine izin verilmez. O ekranda hiç bir cesur konuşmacı da bugüne değin içinden geldiği gibi konuşmasını sayelerinde bitirememiştir, bu milletçe şahit olduğumuz ‘kesin’ bilgi.

Kendi kanki yandaşları konuşurken ‘devam devam’ işareti verirler ama sözü muhalif konuşmacı alınca oyunu bir bahaneyle keserler.

‘Tamam sana da söz vereceğim’ deyip penaltı atmaya hazırlanan muhalifin topunu taç’a gönderirler. Maçınoyunun dengesini bozarlar, ekran diliyle ‘insicamını’. Pişkince ‘size de söz sırası gelecek’ diyerek, şimdi ‘reklama gidiyoruz’ diyerek, muhalifin en güzel cümlelerini akıllarınca gömüp bir de üstüne tüy dikerler.

Spikerlerin sunucuların kararlı kendinden emin yatıştırıcı ikna edici bir sesi olmalı, robot gibi ruhsuzluk ekranı haberi olay’ı bozar.

Spikerin haberleri açan atak bir sesi olmalı, kısa cümleler esastır, haber boşluklarını tamamlayan geçişler için ok gibi kullanışlı kelime hazineniz olacak, hadi bakalım, hadi görelim’ geçiş cümleleri ekranda zayıflıktır, iş’i bilmemektir, ağzınız laf bilmiyor demektir, araba süsü cama yapıştırılmış başını sallayan köpek maskotundan spiker olmaz.

Hileyle aklınca kurnazlıklarla bir yere kadar.

Ancak yumuşacık emmeye gömmeye karakterli muhalifler yüzünden bu spikerler her defasında çok kolay maç çıkartıyor.

Oysa muhalif ses halkın sesidir, sözünü piç edip kestikleri ses bilimin aklın sesidir, hevesini heyecanını kırdıkları ses, krallarının sarayın değil, herşeyi gözü almış cesur insanların sesidir, muhalifin sesi onuru’dur.

Alttan altta hesapçı bakışlarla tek planları bu yürekli ses’i punduna uydurup nerede nasıl keseyim.

Zaten kakülü bozulmasın diye başını döndürüp konuşmacının yüzüne dahi bakamıyor. Konuşmacının temposunu düşürmek için ‘bir saniye’ ‘sana da sıra gelecek’ diye limon sıkıyor, konuşmanın omurgasını gözlerimizin önünde acımasızca kırıyor, işi bu.

Ve ama hakkını da yemeyelim, Hülya Hökenek denen spiker kız, belki eski Safranbolu evlerinde bindallı giydirilmiş sabit mankenler gibi kımıldamadan durabilirdi. Belki yerel bir kanalda, diyelim Süleymaniye Erbil televizyonu sabah haberlerinde Peşmerge aşkıyla kullanılabilirdi. Zaten sabahlara yakışan hiç bir makyajın örtmeye gücü yetmeyen hamur gibi bel vermiş mahmur bir yüzü var.

Hakkını yemeyelim, Cinerlerin Fatih Altaylıların verdikleri görevleri başarıyla yapıyor olmalılar ki öğleden akşama kadar AKP’nin ampul kafalı bu ekşimiş yüzlerini habire ekrana dayıyorlar

Ey millet, dürüst olun işte holding yayıncılığı işte şirketlerin ekranları, bu küçük şeytanlar sayesinde her yılın 365 günü on yılda 3600 gece heyecanlı ve hakkıyla bir tartışma programı izleme şansını yakalayabildiniz mi?

Ama çok nadiren bazen muhalif konuşmacı ayağa kalkar ve sözümü kesiyorsan ben gidiyorum, der, Ersan Şen gibi.

O an, zihinleri karşılık verecek tek bir kelime bulamaz, ve bütün Türkiye ‘oyunlarına hesaplarına’ şahit olup rezil rüsvay olurlar.

Ekran insanın içini dışını gösterir. “Ben patronum, kapı kapıdır” deyip ahşap hela kulübesinin kapısını ekrana koyarsanız unutmayın bu ahşap kapılar yüz ifadelerinin tahta aralıklarından içini gösterir. Orada kim sıçıyor kim kimin üstüne işiyor, işte bütün Türkiye sizi hacet ederken ‘suç üstü’ yakalar!

Holding yönetimi ve ekrana koyduğu bu spikerler, hepsi kendilerini tilki sanan iç bayıltan bir cehalet!

Hileleri ve tilkiliklerini kimsenin görmeyeceğine inanan zavallılar imparatorluğu!

Ve bu insanlarla yıllarca memleket meselesi, hukuk, anayasa, egemenlik haklarını konuşuyorsunuz, izleyici zaten utanıyor, oralara çıkıp bunlarla ciddi ciddi bu konuları ‘konuşanlar’ da utansın.

Ülkenin başına ne geldiyse bu tartışma programlarından bu bermuda şeytan üçgeninden geldi.

İşte yedi uzun yıl FETÖ’cüleri ekranlarında ağırladılar. FETÖ’cü sapıklarla aynı ekranda aynı bardaktan su içtiler aynı tuvalete gittiler ve sabahlara kadar FETÖ’cülerin sözünü kesmeye cesaretleri yetmedi, bir ordu bir hukuk bürokrasisi bir memleket işte böyle mahvoldu.

Etnikmezhep tartışmalarıyla ülke kaosa anarşiye belirsizliğe iç savaşa işte bu şirketlersunucuyumuşak sırnaşık muhaliflerle ekranda kurulan bu bermuda şeytan üçgeni yüzünden geldi.

Ağır kokusundan komşuların belediyeye haber verdiği çürümüş cesetleri bizler her Allah’ın akşamı ekranlarda ağırlıyoruz.

Manavın dahi müşteriye ayıp olur diye parasına kıyıp çöpe attığı kelek kavunları biz her akşam ekranlarda ağırlıyoruz.

Sanki ağızlarında gizli bir sakız çiğniyormuş gibi yüzsüz yılışık ifadelerle..

Ve iştahsız bakışlar ve dünyayı biz kuruyoruz havalarıyla ve güya ifade özgürlüğüne yaslanıp ona buna yasaya hukuka meydan okuyan arsızlıklarıyla, her akşam ekrandalar, evet, Türkiye’nin yüzü bunlar.

Sinsi, hesapçı, proje kadınlar ey memleket gözleriniz açık sizi her akşam uyutanlar, uykunuzda size kabuslar yaşatanlar, memleketinizin hukukunu paramparça edenler, birliğinize esenliğinize toprak bütünlüğünüze meydan okuyanlar, işte, Türkiye’nin yüzü, Habertürk ekranı!

Disleksi hastası gibi iki kelimeyi yan yana getiremeyen kafaları yürekleri vicdanları  alınmış insanlar.

Bunca uzun tartışmalara rağmen bir cümlenin dahi tümüne hakim olamamış bomboş kozmetik sanayiyle boyanmış tangur tungur teneke suratlar!

Allah’tan memlekette çok beyfendi aşırı beyfendi bolca miktarda ‘muhalif’ var, ki, bu boyanmış tenekelere her akşam sırf kendi siyasi şöhretleri için nezaketle katlanıyorlar?

Bu spikerlerin bakışlarına siz de bakın, kameraya sanki, organ kusuru olan ucube suratlı insanların yüzüne bakıyormuş gibi kaçak bakışları derinliğine iyice çözün. Türkiye çok kötü, anayasası çok kötü, hukuku çok kötü, ama yine iyisiniz çünkü ‘ben çok güzelim’ bakışları!

Ve pisliklerinin neticesini gösteren çok çarpıcı haberlere geliyor sıra, ‘bugün üç şehidimiz var’ haberini okuyunca yüzünde duygular kendini ele veriyor, karmakarışık şeytani bakışları sinsi projelerinin büyük başarısı olarak yanlarına kalıyor. Üç şehidimiz var, ama üzülmeyin millet en güzel yine benim, bakışları.

Çünkü ekrana çıkmak bu hastalar için zirveye çıkmak.

SİMA HER ŞEYDİR

Sinsi insanların hesaplı ifadeleri simalarına vurur. Sima her şeydir, ayna gibi bütün duyguları faş eder. Haberlerde, üç şehidimiz var, ama olsun, liseden arkadaşlarım mahalleden komşularım, içinizde sadece her akşam ekranda benim nasıl makyajım güzel olmuş mu diye bağırırken suçüstü yakalanan kitap gibi okunan Sima!

Ses, teknoloji, makyaj, hepsini parayla torpille almak mümkün, ancak, Sima’yı yaratan Allah’tır, Allah rezilliği sevinci acıyı üç kağıdı hinliği her şeyi gösterendir!

Sima, Allah’ın aynasıdır, boyayla makyajla torpille değil, merhametle sevinçle vicdanla saf temiz duygularla yere göre kendini her yana gösterir.

Görülmeyeni gösteren boyanıp gizleneni faş eden ey Allah’ın aynası Sima, kanıt sensin belge sensin hakikat sensin, ey sima sen nelere kadirsin!

veryansintv