'Bizim yaptığımız iş devletimize asil bir şekilde hizmet etmektir' diyen Sönmez, Sümerbank, SEKA, Kardemir örneklerini vererek, şimdi de stratejik alanlarda devletin girişimci olarak yer alması gerektiğini söyledi.

HAKAN TOPKURULU

Dün yayınlanan köşe yazımda duyurusunu yaptığım üzere Türkiye Varlık Fonu (TVF) Genel Müdürü Zafer Sönmez ile hafta içinde video konferans üzerinden sohbet ettik. Bugün sizlere o sohbeti aktaracağım. Öncelikle varlık fonu kavramına ilişkin Sönmez'in bir değerlendirmesiyle başlıyoruz: Varlık fonları dünyada 8 trilyon dolarlık bir alanda faaliyet gösteriyor. Varlık fonu ifadesi, Türkçe’de bir tercüme azizliğine uğramış durumda. Varlık, İngilizce'de, "wealth" ya da "asset" ile anlatılıyor. Bizde her iki kelimenin çevirisi de aynı, "varlık". "Wealth", petrol rezervi, ihracat fazlasıyla örneklendirilebilir. Fakat varlık fonları bununla sınırlı değil, sadece petrole ya da rezerve dayalı bir fon değil. Bizimki aslında "asset" ile anlatılabilir; fakat o da Türkçe’de varlık demek. Türkiye Varlık Fonu (TVF), varlığa dayalı bir kalkınma fonu. İngilizce’de "sovereign development" ya da "asset backed development fund." Bunun dünyada iki güzel örneği var: Singapurlu Temasek ve Malezyalı Khazanah fonları. Bizim varlığımız mı var varlık fonumuz olsun eleştirisi, eksik bir eleştiri. Çünkü bizimki bir petrol fonu değil.

'İKİNCİ HAZİNE FONKSİYONUMUZ YOK'

TVF Genel Müdürü Zafer Sönmez'e sorularımız ve cevapları şöyle oldu:

  • Türkiye’de Varlık Fonu ilk kurulduğunda, devletin içinde özelleştirilmeyen kuruluşlar konulacak, belli varlıkları bir araya getirerek borçlanma yapılacak, seküritizasyon odaklı bir algısı vardı. Bu konuda ne diyorsunuz?

Seküritizasyon konusu konuşması güzel ama fiili pazarı olmayan bir konu. 2008’den sonra dünyada bu pazar çok dar. Ek olarak varlık fonu devlet adına devlet bütçesini fonlamaz. Bu işin sahibi Hazine’dir. O da 1923’ten bu yana sektirmeden ödemiştir. Dolayısıyla bizim ikinci bir Hazine olma gibi fonksiyonumuz yok, bizden beklenen de bu değil. Bütçenin fonlamasını Hazine yapar, TVF değil. TVF, yatırım yapar, yatırımları için borç kullanır. Şu ana kadar 2019 yılında 10 yabancı bankadan 1 milyar dolarlık bir kredi kullandık. Krediden sonra rating ve denetimini yaptık. 2018 denetim ve raporları web sitemizden görülebilir. Geçenlerde Global SWF tarafından, varlık fonları arasında bir sıralama yapıldı; TVF bu sıralamada Suudi fonu, Katar Investment Office, Khazanah dahil olmak üzere pek çok fondan daha şeffaf olarak değerlendirildi. TVF’de tüm iş ve faaliyetlerimizin şeffaf olması gerekir. Bizim de üye olduğumuz ve dünya genelinde saygınlığı bulunan bir kurum olan Uluslararası Varlık Fonları Forumu’nun (IFSWF) varlık fonlarının bağımsız denetim, hesap verebilirlik, yatırım politikalarının net olması gibi konularda prensip edindiği “Santiago Prensipleri”ni de biz Türkiye Varlık Fonu’nda uyguluyoruz.

HEDEF: TÜRK ŞİRKETLERİNİ KÜRESEL GÜÇ YAPMAK

  • Her ne kadar amacınız web sayfanızda açıklanmış ise de daha açık bir anlatımla Güney Kore modelinin uygulanmaya çalışıldığını anlayabilir miyiz? Devlet desteği ile bir Samsung, Hyundai markası yaratılması amaçlanmakta mıdır?

TVF, Türkiye’nin stratejik yatırım koludur. Neden? 1) Portföyümüzdeki şirketlerin değerini artırmak. 2)Yurt içindeki stratejik yatırımlara sermaye sağlamak. 3) Türkiye’nin yurt dışı stratejisini ve rekabetçi şirketlerini destekleyen yatırımlar yapmak. 4) Finansal piyasalarda iyileşme ve derinleşme sağlamak. Doğrudan Güney Kore modelini örnek almadık; fakat o model de başarılı bir örnek. Biz Türk şirketlerini nasıl bölgesel ve küresel güçler haline getiririz, nasıl birer yumuşak güç unsuru olurlar, buna odaklanıyoruz. Örneğin Unilever, Philips, ING, ABN Amro Hollanda’nın yumuşak gücüdür. Malezyalılar Türkiye’nin en büyük hastane zincirinin ve ikinci büyük havalimanının sahibi. Mersin Limanı’nın sahibi Singapur devleti. Biz bu işlerde hiç sermayedar olmayı düşünmemişiz. Bunun gibi pek çok örnek var. Devletin artık riski de getiriyi de aldığı bir yapı kurmamız lazım.

'AVRUPA DEVLETİ KÜÇÜLTTÜ O YÜZDEN SIKINTI ÇEKİYOR'

Bunun teorik altyapısı da var: Marianna Mazzucato’nun Girişimci Devlet isimli bir kitabı var. Devletin şu anki rolü yeterli değil; özellikle bizim gibi gelişen devletlerde, 'devletin girişimci olması lazım' der. Daha önce Türkiye’de Sümerbank, SEKA, Kardemir ve kimi bankalarla yapılmıştır bu… Şimdi de stratejik alanlarda devletin girişimci olarak yer almalıdır.

Son iki yılda kamu bankaları olmazsa gerçekten çok zorlanırdık. Kredi yeterli değil, sermaye tarafını da oluşturmamız lazım. TVF, sermaye çözüm platformu ve stratejik yatırım kolu aslında.

Bizim yaptığımız iş devletimize asil bir şekilde hizmet etmektir. 1930’larda özel sektör henüz yok, dolayısıyla devletçiliğin bir bacağı eksik. Öte yandan 80’lerde özelleştirmeye girmesi de sahadan çekilmesi anlamına gelmiyor. Avrupa, Maastricht kriterlerine uyum sağlamak için devleti küçülttü ve başı o zamandan bu yana sıkıntı çekiyor. 'Kısa süreli krizlerde devlet yatırımı keserse bu, uzun süreli bir krize yol açar' der Keynes. Ekonomik sisteme bugünün gözlüğüyle bakmak gerekiyor. 1930’ların şartları bugün yok. Bugün, Allah'a şükür Türkiye çok daha iyisini yapacak durumda.

'KAMUÖZEL SEKTÖR İŞ BİRLİĞİ REÇETESİ KURGULAMAMIZ LAZIM'

Petkim, Tüpraş, Erdemir… En son petrokimya yatırımı Süleyman Demirel zamanında yapılmış.

Bizim amacımız, bizden sonraki nesle güçlü kurum hediye etmek. Singapur’da Temasek olmasın diyen bir vatandaş göremezsiniz. Merkez bankası olmasın demek gibi bir şey. Ama daha iyi yönetilebilir diyebilirsiniz… Tüm varlıkları koyup üzerinden kredi kullandığımız bir kurum değil burası. Bu yanlıştır. TVF’de yakın dönemde üç konuyu çözüme ulaştırdık: Milli Piyango, İstanbul Finans Merkezi ve Turkcell. Hepsi de 10 yıllık geçmişi olan konular ve çözülmesi için varlık fonu gibi yatırımcı rolü olan bir kurumun devreye girmesi gerekti. Biz bu kurumu nasıl büyütürüz? Şeffaflaştırarak, denetimini, kredi derecelendirmesini yaparak… Özel bir kamuözel sektör iş birliği reçetesi kurgulamamız lazım. Kimileri 'Her şeyi devlet yapsın, özel sektör dışarı gitsin' diyor. Bugünün gerçeğinde böyle bir durum olamaz. Tam tersi de olamaz. İki taraftan birinin her şeyi yaptığı bir dünya doğru değil. Bankacılık sektöründen örnek verelim: Özellikle son Kovid19 süreci kamu bankalarımızın önemini bir kez daha ortaya koydu. firmalarımızın, esnafımızın, halkımızın nefes alabilmek, ayakta kalabilmek için ihtiyaç duyduğu finansmanı sağlamak üzere kamu bankalarımız tüm imkanlarını seferber etti. Üç kamu bankamız olmasaydı, özel sektör piyasaya kredi verecek miydi?

DÖRT SEKTÖR ÖNCELİKLİ

Özel sektör yerli ya da yabancı olabilir. Özel sektörün el atamadığı ya da çözemediği yatırımlara odaklanıyoruz. Örneğin Turkcell ya da petrokimya. Petrokimya ürünlerine bakalım: Her 10 kalemden 9’unu ithal ediyoruz, bu 9’un yarısını da petrol kaynakları olmayan Kore’den alıyoruz.

Afşin Elbistan C segmentinin lisansıyla yerli kömürden enerji üretimine başlayacağız. Çevreye duyarlı, son emisyon teknolojilerinin kullanıldığı, kaliteli bir santral inşa edeceğiz. 16001800 MW kapasiteli, birkaç milyar dolarlık bir proje bu, fizibilite çalışması devam ediyor. Ayrıca Türkiye’nin madenlerini konsolide etmeye çalışıyoruz. Etibank’tan ayrı, TVF altında bir yapı ile gerçekleştiriyoruz bunu. Türkiye’nin iki temel problem var: 1) Cari açık 2) Tasarruf. Bunları çözecek konulara odaklanıyoruz. Biz kamu sorumluluğuyla hareket etmek zorundayız; çevreye en yüksek özeni göstermek zorundayız, bütüncül hareket etmek zorundayız. Yeni Ekonomi Programı’nda bir temel çizilmiş zaten: Sigortacılık, petrokimya, maden, telekomünikasyon…

YATIRIMDA DEVLETİN ÖNDEN GİTMESİ LAZIM

  • Beş yıllık kalkınma planlarıyla paralellik var mı?

TVF, kalkınma planının içinde değil; ama YEP’teki amaçlara hizmet etmeye çalışıyoruz. Ruh bütünlüğü olarak Türkiye’nin kalkınması ile ilgili bir ajandamızda var. Örneğin bir kayığınız var ve ticaret yapmak istiyorsunuz. Kayıkta delik var, malları yükleyip karşıya geçiremezsiniz. Bizim yaptığımız önce delikleri kapatmak. Bunu yapmak için iyi ve doğru insanlarla çalışmak, kafasıyla kalbi aynı çizgide olan insanlarla çalışmak lazım. Türkiye’de yetenek problemi yok çok şükür.

Biz kendi başımıza hareket etmiyoruz. Yurt dışı örneklere bakalım: Malezya Fonu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Malezya Başbakanı. Singapur’daki GIC’nin Yönetim Kurulu Başkanı, Singapur Başbakanı. Bu yurt dışında çok normal bir durum. Devlet fonlarının başında devlet olur. Norveç fonu çok yanlış bir örnek. Elimizde fazla fon oluşunca Norveç fonunu biz de kurarız. TVF, bir kalkınma fonu.

'CUMHURBAŞKANIMIZIN İRADESİ ÖNEMLİ'

Cumhurbaşkanımızın söylediği üzere, dünyada kartlar yeniden dağıtılıyor. Türkiye bu sebeple kurumlarını yeniden geliştirmek zorunda. Yetenek konusunda hiçbir problemi yok ülkemizin. Burası, Türkiye’de eksik olan bir kurumdu. Yeni dünya düzeninde dünya yatırım yapan kollara ihtiyaç duyacak. Bizim yol haritamız eksikleri tamamlamak. Türkiye’de sistemde 200 milyar dolar mevduat var. İlk 100 şirketin kasa bakiyeleri 5060 milyar dolar vardır. Bunların yatırımlara dönmesi lazım. Bunu yatırıma döndürmek için önden birinin gitmesi lazım, o da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Asıl sermaye insan kaynağı ve güvendir. Bunu kurduktan sonra limitimiz gökyüzüdür. Dünyada ne olup bittiğini anlayınca iyi ki evimdeyim diyorum. Yönetim Kurulumuzun Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Bakanımızın iradesi çok önemli, onlar olmazsa hiçbirini başaramayız.

TELEKOM İLE İLGİLİ YENİ BİR PLANLAMA YOK

  • Türk Telekom konusunda plan var mı?

Türk Telekom’da bizim yüzde 6.68 gibi bir hissemiz var. Yüzde 55 Levent Yeniden Yapılandırma üzerinden bankaların yönettiği bir yapı var ve yukarıdaki kredinin, şirketin temettü kapasitesiyle ödenip ödenmeme problemi var. Oradaki problem bizden bağımsız, Levent Yatırım ve kredisiyle, bankalarla alakalı. Şu an için yeni bir planlamamız yok.

'AMACIMIZ DEVLETİN YATIRIM HOLDİNGİ OLMAK'

  • Cari açık ve petrokimya konusunda, enerji bir tarafa, cari açık verdiğimiz başka konular var: Elektrik motorları gibi. Kamunun cari açık ve istihdam sorununu çözmesi gerekir. TVF bu alanlarda olmayı düşünüyor mu?

İstihdam en önemli noktalardan biri. Petrokimya inşaatında 10 bin kişi çalışacak. İFM’de pandemi döneminde üç bin dolaylarında kişi çalıştı; bugünse beş bin dolaylarında kişi ve 47 vinç çalışıyor. Afşin Elbistan, petrokimya işleri, maden işleri hepsi ciddi istihdam yaratan projeler. Bugün Afşin Elbistan’da kireçtaşı ocaklarının ruhsatlarını almaya çalışıyorlar. Biz henüz hiçbir şey yapmadık; fakat hareketlenme başladı. Yerel halk, devletin gelecek olmasından ötürü çok mutlu.

Adana bir temerküz bölgesi, BaküTiflisCeyhan, Kuzey’den gelen hat vs. tüketim de var orada. Makine tarafı çok önemli; fakat önce ana delikleri kapatmamız, ekosistem ve güven yaratmamız lazım.

Yabancı yatırımcı Türkiye’ye güvenmiyor, eleştirilerini duyunca üzülüyorum. Nijerya Lagos’a gittiğinizde ilk duyduğunuz his, can güvenliğine ilişkindir. Fakat bütün yatırımcılar orada. Önemli olan konuyu nasıl paketlediğimiz. Muhataplarının kim olduğu da önemli. Aile şirketleri, yabancı doğrudan yatırımcılar ve bir de finansal ortaklar var. Biz TVF olarak bu yatırımcıya ortak olabiliriz örneğin. Biz ya da özel sektörden başka bir temsilci. Malezya 1970’de İntel’e ilk fabrikasını açan ülke. Bugün Malezya’ya gidip yatırım yapacağım deyin, devlet peşinize devlet fonu takar ortak olması için. Serbest ya da boş bırakmaz. Ölçek olarak çok küçük işlere bakamıyoruz. Niye? Şu an 90 kişiyle bütün bu işleri yapıyoruz. Tüm amacımız Türkiye Cumhuriyeti’ne ait sermaye tarafında güçlü bir kurum oluşturmak. Böyle olunca yabancı yatırımcı da güven duyar. Özel sektör büyüsün ki biz de onunla iş yapalım, yatırım yapalım. Beş yıl sonra uluslararası ofisleri olan, devletin yatırım holdingi olmak amacımız. Bu, millileştirme projesi değil, ki zaten bu pratikte de mümkün değil.

Aydınlık