Ayhan Bilgen’in HDP’nin “tersine Türkiyelileştiğini” söylemesinin ardından eski HDP milletvekili Altan Tan, bu kavrama bir tarif getirdi. Türkiye partisi olmanın, Türkiye’nin her meselesi ile ilgilenmek ve çözümler getirmek anlamına geldiğini, HDP’nin bunu yapmadığını belirtti. Gerçekten HDP’nin Türkiye’nin belli başlı hiçbir sorunu ile ilgilenmediği biliniyor. Ancak bir partinin ülkenin belli başlı meseleleri hakkında derinlikli çözümler üretmemesi onun “Türkiyeli” olmadığını değil, sığlığını ve iktidara hazırlıksız olduğunu gösteren bir ölçüttür. Siyasi tarihimizde örnekleri görülmüştür.

Mesela 1908 devrimine önderlik eden İttihat ve Terakki kadroları istibdat rejiminden öylesine bunalmışlardı ki, meşrutiyetle gelecek özgürlükler rejiminin her türlü sorunu kendiliğinden çözeceğine inanıyorlardı. Bir programları yoktu. 1970’li yılların pek çok sosyalist fraksiyonu dünyaya ve Türkiye’ye ilişkin genel geçer şablonları kabul etmenin ötesinde analizlere ve derinlikli programlara sahip değildiler. Devrimden sonra sorunların hepsi halledilir kolaycılığı içindeydiler. Daha yakın zamanlarda Genç Parti vakasına şahit olduk. 2002 genel seçimlerinde %7,2 oy alan bu partinin bir programı yoktu. Yöneticiler kimse oy verdiği partinin programını okumadığı için oturup bir parti programı yazma ihtiyacı duymamışlardı. Genç Parti hasbelkader iktidara gelse hangi konuda ne yapacağı tamamen belirsizdi. 

HDP’nin bir siyasi parti olarak, iktidar iddiasına uygun olmayan bu sığlık hali, verdiğimiz örneklerdeki durumdan farklı değil. Oysa yukarıdaki örneklenen partiler Türkiye partisiydiler. Bu nedenle Bilgen’in kullandığı o tuhaf “Türkiyelileşme” kavramın işaret ettiği anlamı, biraz daha derinde aramamız gerekiyor. 

HDP, Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Gezi Parkı olayları döneminde bir PKK projesi olarak doğdu. Kürt milliyetçiliğinin ayrılıkçı taleplerine kilitlenmiş önceki partilerden farklı olarak, etnik saplantısına “sol” bir görüntü vererek meşruiyet kazandırabilmek için, her tür kimliğin savunusunu yapan radikal demokrat bir görüntü vermeye çalışmakta. Böylece mezhep kimlikleri, cinsel kimlikler ve her türlü etnik kimlik, ilericilik kaynağı olarak sunulmakta ve Kürt ayrılıkçı talepleri bu kimlikler savunusu arasında sıradanlaştırılmakta. Ancak bütün diğer kimlikler, merkezinde Kürt ayrılıkçı etnik taleplerinin olduğu bir söylemin arkasına eklemlenmek zorundalar. Hasip Kaplan’ın 2018’deki “Demirtaş’ın yerine sakın bir Türk göz dikmesin” çıkışı ya da 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde eşcinsel adayların güneydoğuda listelerden çıkarılması, sözkonusu araçsallığın ilk akla gelen göstergeleridir.

Etnik saplantısı nedeniyle HDP’nin diğer toplumsal gündemlerle ilgisi, ancak ayrılıkçı amaçlara hizmet edebildiği ölçüde ya da bu amaca hizmet etsin diye kuruluyor. Sözgelimi partinin iş “kazası” cinayetleriyle ya da kadın cinayetleri ile ilgili açıklamaları, bu tür olayların toplumsal nefret kaynağı olarak değerlendirilebileceği ümidinden geliyor. İnfial yaratabilecek bir olay ya da görmezden gelinemeyecek bir ulusal gündem, bu parti tarafından bireylerin yaşadıkları topluma karşı duygusal kopuş yaşamasına hizmet edecek, usanmışlık ve karamsarlık hislerine kapılmasına neden olabilecek bir bakış açısından yorumlanıyor. Orman yangınlarında ya da Doğu Akdeniz’de “ekonomik rant”, PKK ile mücadelede savaşın sürmesinden sağlanan “kirli rant”, dış politikada faşist “T.C”nin dayanak bulmasından gelen uluslararası rant vb. gibi.

Meseleye bu açıdan bakıldığında, “Türkiyelileşme”, bir program geliştirme ve siyasi sığlıktan kurtulma meselesi değil, kalbi Türkiye için atmayan, bu ülke ve milletle özdeşim kuramamış, yabancılaşmış bir partinin meselesi oluyor. Bu kavram, milletin kolektif vicdanına dışsal olan bir nesnenin, içeriye girmesi ile ilgili bir meseleyi anlatıyor. İngiltere’de emekli olduktan sonra Türkiye’den ev alıp yerleşmiş John’un gelenek göreneklerimizi içselleştirmesi, yaşadığı çevrede benimsenmesi, giderek bir aidiyet geliştirip adım adım Türkiyelileşmesi diye bir meseleyi konuşabiliriz. Oysa hangi etnik kökenden gelirse gelsin Türk milletinin fertlerinin Türkiyelileşme diye bir derdi yok. Yani Türkiyelileşme HDP tabanının değil, parti yöneticilerinin zihin haritalarını belirleyen ideolojik duruşun yarattığı bir sorun. 

HDP içinde “Türkiyelileşme” diye bir mesele tarif edilmesi, ayrılıkçı milliyetçiliğin kendisini ideolojik olarak inşa etme sürecinde başvurduğu argümanlarla ilişkili. Kürdistan’ın faşist T.C.’nin sömürgesi olduğu türünden akıl ve izanla açıklanamayacak bilim dışı saçmalıklardan oluşan bir ideolojik çerçeve kurduğunuzda, kendinizi kolektif vicdandan, tasa ve kıvanç birliği olarak Türk milletinden o denli uzağa taşırsınız ki, kurduğunuz partiyi yeniden Türkiye partisi yapmaktaki en büyük engeliniz kendi kafa yapınız olmaya başlar.

HDP’nin “Türkiyelileşmesi” için programına ek maddeler yazması değil, bu kafayı değiştirmesi gerekiyor.


Atakan Hatipoğlu

Aydınlık