Ukrayna’daki krizi konuşuyoruz. Bu krizin, Ukrayna ile Rusya arasında bir kriz olmaktan çok ABD’nin bölgemize yönelik bir atağı olduğunu vurgulayarak başlayalım. Ukrayna başta olmak üzere ABD’nin son dönemdeki dış politika adımlarına göz atalım: Biden yönetimi işbaşına geldiğinden beri Rusya ve Çin’e karşı kuşatma politikası uygulamaya çalışıyor. Ama aynı zamanda Avrupa’yı da NATO üzerinden ve NATO dışı bölgesel ittifaklar vasıtasıyla her iki ülkeye karşı konumlanmaya zorluyor.

ABD, İngiltere, Danimarka ve Norveç’in oluşturduğu görev gücünün hedefi, Barents denizinden Kuzey denizi ve Manş denizine doğru Rus donanmasının faaliyetlerini sınırlamak.

Yine ABD, Çin’e karşı Japonya, Avustralya, Hindistan ve Japonya QUAD ittifakını kurdu.

Son olarak Defender Europe 2021 tatbikatının senaryosu Rusya’nın Balkanlar ve Doğu Avrupa’ya müdahalesini önlemek üzerine kurulu. DefenderEurope 21, Avrupa ve Afrika’daki ABD Ordusunun komutası altında, ABD ve 25 NATO müttefiki ve ortaklarına ait 28 bin askeri kapsıyor. 12 ülkede 30’dan fazla eğitim alanında, atış ve füze tatbikatları da dahil olmak üzere çeşitli harekatlar yapılacak. ABD’den Avrupa’ya binlerce askerin yanısıra ağır donanımların nakli mart ayında başladı.

SETA’CILARIN   ÇIKMAZI

Hükümet’e yakın bazı çevrelerde, Ukrayna’daki durum hakkında “ABD ile Rusya kendi arasında boğuşsun, böylelikle işimiz kolaylaşır” diyenler olduğu görülüyor. Özellikle SETA uzmanları arasında bu yönde görüşler var. Bunlardan biri de Sabah gazetesinde de yazan SETA Strateji Araştırmaları Direktörü Hasan Basri Yalçın. Yalçın şöyle yazıyor:

“Rusya gerçekten Ukrayna'da dengelenecek olursa büyük bir enerji kaybına uğrayabilir. Bu da Türkiye'nin birçok alanda elinin rahatlaması demektir.” (3 Nisan 2021, Sabah)

Yalçın kısa süre önce de “Türkiye açısından aslında Rusya ile ABD arasında yaşanacak bir gerilim, çok da tercih edilmeyecek bir durum değil. Yeni dönemde de Rusya ile ABD'nin çıkar çatışması yaşaması aslında Türkiye'yi daha da rahatlatabilir” diye yazmıştı. (20 Mart 2021, Sabah)

Yalçın’ın yazılarında, Türkiye’ye yönelik tutumları açısından değerlendirme yaparken ABD ile İran ve Çin’i eşitleyen görüşler bulunduğunu da hatırlatalım.

SON 6 YILIN DERSLERİ

Takvimi biraz geriye saralım. 29 Eylül 2015’te Rusya, ABD’nin IŞİD’e karşı mücadele koalisyonuna karşı Irak, İran ve Suriye ile birlikte bir ittifak oluşturduğunu açıkladıktan sonra Suriye’de hava operasyonlarına başladı. Rusya, Türkiye’ye de bu ortaklığa dahil olmayı önermişti. Operasyonlar başlamadan önceki öneriyi resmi olarak Türkiye reddetmişti ama Rusya’nın operasyonları sonrasında sahadaki durum değişikliği ortaya çıkmıştı. ABD, IŞİD’e karşı mücadele bahanesiyle kara gücü ilan ettiği PKK’yı merkeze oturtan bir stratejiyi ilan etmiş ve İkinci İsrail koridoru için atağa geçmişti. Rusya ise Suriye’de doğrudan operasyonlara başlayarak ABD’nin elinden IŞİD bahanesini almak için çok önemli bir hamleye girişmişti.

Türkiye’nin 24 Temmuz 2015’ten başlayarak hem ülke içinde hem de sınırın ötesinde PKK’ya karşı topyekûn bir harekata başlaması, bütün denklemleri değiştirdi. Türkiye harekata başlamıştı başlamasına ama Başbakanlık koltuğuda Ahmet Davutoğlu oturuyordu. Daha önemlisi 2 yıldır belli düzeylerde FETÖ’ye karşı önlemler alınmakla birlikte FETÖ’cü Gladyo güvenlik alanındaki kilit noktalar başta olmak üzere devlet içinde ciddi ölçüde etkindi. Bir yandan da ABD’nin kara gücü PKK’yı bitirmek üzere İstanbul, Ankara, Türkiye’nin kentlerinde bombalar patlıyordu.

1516 Kasım 2015’te Antalya’da düzenlenen G20 Zirvesi’nde Erdoğan ve Putin arasındaki ikili görüşmede Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine kara operasyonları düzenlemesi de masaya gelen konular arasındaydı. Daha sonra bu görüşmede, Türkiye’nin Suriye’de operasyonları konusunda görüş birliği oluştuğu ortaya çıktı. Bunun üzerine ABD, FETÖ’cü Gladyo’yu harekete geçirdi ve 24 Kasım 2015’te Rusya’nın savaş uçağı, Türkiye sınırını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürüldü. Bu olay nedeniyle Rusya ile büyük bir kriz çıktı ve ABD’nin Suriye planları belli ölçüde yeniden ağırlık kazandı. Ta ki, 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Harekatı’na kadar. Uçak düşürme eylemi, Türkiye’nin İkinci İsrail koridorunu bozmak için girişeceği harekatın bir buçuk yıl gecikmesine neden olmuştu.

Ancak, Fırat Kalkanı Harekatı’ndan sonra Moskova Bildirisi’yle kurulduğu ilan edilen Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana ortaklığı, sadece bölge dengelerini değil dünya dengelerini de değiştirdi. PKK’nın sonunu getirecek süreç de işte böyle başladı.

Bu ortaklığa, Suriye de dolaylı olarak katılıyor ve bu sayede ABD’nin Suriye’deki varlığı yasadışı hale geliyordu. Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları da Astana ortaklığının sağladığı uluslararası ortam sayesinde yapıldı. Astana ortaklığı, Irak’ın da katılımıyla 2017’de ABD’nin tertiplediği Irak’ın kuzeyindeki Barzanistan bağımsızlık girişiminin de püskürtülmesini sağladı. Aynı şekilde 40 yıldır işgal altında olan Karabağ’ın ve Azerbaycan topraklarının kurtarılmasını da…

AKILLI YOL ARKADAŞI YOLUN YARISIDIR

Sonuç olarak, Türkiye ile Rusya ve İran arasında ortaklık, Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarını gerçekleştirmesi için olanak sağladı ve sağlamaya devam ediyor. Cepheleşme çok net. Bir yanda, ABD, İsrail, Yunanistan, Fransa, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri. Diğer yanda Türkiye, Rusya, İran, Irak, Çin. ABD’nin tehditlerine maruz kalanlar ile ABD ve yardakçıları arasında bir cepheleşme.

Burada en önemli ülke Türkiye. ABD, Türkiye’yi ABD karşıtı cepheden koparmayı en kritik konu olarak görüyor ve buna göre planlar kuruyor. Bu nedenle ABD’nin önceliği, Astana ortaklığını bozmak. Burada ayrıntısına girmiyoruz, 2017 yılının başından itibaren bu amaca yönelik birçok ABD tuzak ve provokasyonuna şahit olduk.

Şimdi de, Ukrayna’daki gelişmeler üzerinden benzer bir ABD tuzağıyla karşı karşıyayız.

Bu tuzağın hedeflerini 5 maddede özetleyebiliriz:

1. Ukrayna’daki kriz, ABD’nin bölgemize yönelik yeni atağının sonucunda ortaya çıkmıştır.

2. ABD, sadece Rusya ve Çin’i değil Türkiye’yi de hatta toplam olarak Asya’yı tehdit etmektedir.

3. ABD’nin hedefi, Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmek ve Türkiye’yi müttefiksiz bırakmaktır.

4. Müttefiksiz Türkiye’nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatleri tehlikeye atılmak istenmektedir.

5. ABD, Türkiye’nin PKK’yı ve İkinci İsrail koridorunu yok etmek için sürdürdüğü faaliyetleri baltalamayı amaçlamaktadır.


Fikret Akfırat

Aydınlık