Güney Afrika’yı coğrafik olarak uzak gören Türk işadamlarımıza, 150 yıl önce Erzurum’dan Cape Town’a gelip Güney Afrika’da evlenen ve yine orada vefat eden bir Erzurumlu alim olan Ebubekir Efendi’nin izlerinin halen sürdüğünü hatırlatmak isterim.

DR. HALİM GENCOĞLU / CAPE TOWN

Ülke potansiyel olarak Avrupa devletleriyle yarışacak kaynaklara sahip... Güney Afrika’yı coğrafik olarak uzak gören Türk işadamlarımıza, 150 yıl önce Erzurum’dan Cape Town’a gelip Güney Afrika’da evlenen ve yine orada vefat eden bir Erzurumlu alim olan Ebubekir Efendi’nin izlerinin halen sürdüğünü hatırlatmak isterim

Güney Afrika’da faaliyet göstermek isteyen Türk iş adamları için imkanlar ulaşım, inşaat, otomotiv, ziraat ve gıda alanlarında başarı sağlayacak potansiyele sahiptir. Bu sahadaki iş olanaklarına gelmeden önce Türkiye Devleti’nin Güney Afrika’da kültürel bir yol izlemesi gerektiğini belirtmek gerekir. Türk girişimcilere Güney Afrika kapılarının açılması için Türk hükümetinin tarihteki avantajını kullanarak kendini doğru kanallarla reklam edebilmesiyle mümkündür.

TÜRK VARLIĞI

150 yıl önce Osmanlı Devleti tarafından Güney Afrika’ya gönderilmiş olan Osmanlı ulemasının orada okullar açıp halkı eğittiği ve hatta günümüzde Güney Afrika’nın ilk İslami müzesinin bir Osmanlı aliminin evi olduğu gerçeğinin Türkiye’de dahi bilinmemesi, Güney Afrika’ya devlet bazında henüz nüfuz edememiş olunduğuna delalet eder. Afrika kıtasının Avrupa’ya açılan kapısı Güney Afrika’da şayet Osmanlı camileri ve 500’ü aşan Osmanlı ailesine sahip çıkılıp vatandaşlık verilse, öncelikle o ülkeye senelerce hizmet eden kıtanın ucundaki Türk varlığı ortaya çıkacaktır. Nelson Mandela’dan üstün hizmet ödülü alan Hişam Nimetullah Efendi gibi Güney Afrika’nın ekonomi bakanı İbrahim Patel’in Osmanlı kökenli aileler olmasına rağmen iki ülke arasındaki münasebetlerin geliştirilmesine yönelik bir programa dahil edilmemiş olmaları, Türkiye’nin henüz esaslı bir Güney Afrika politikası izlemediğine delalet eder. Başka bir ifadeyle yüz yıl önce Cape Town’da bir Osmanlı konsolosluğunun ve aktif olan üç adet Osmanlı Mektebinin bulunmasına karşılık günümüzde sadece başkent Pretoria’da bir elçiliğin bulunması, değil başka devletlerle yarışmak, tarihimizdeki ikili münasebetleri yakalayamadığımızın en açık tezahürüdür.

Güney Afrika’ya ticari sahada açılmak için Almanya’nın Cape Town’da açmış olduğu devasa sanat müzesinin, bahse konu ekonomi politikalarının bir parçası olduğunu belirtirsek, kültürel organizasyonların tesiri hakkında somut bir örnek vermiş oluruz. Güney Afrika’da vefat eden Osmanlı alim ve asker mezarlarının dahi onarılmadığına bakacak olursak Güney Afrika’yla tarihi bir müspet geçmişi olmayan Almanya’nın bile Türkiye’den ileri stratejik politikalar izlediği anlaşılır. Almanya bu tür kültür politikaları sayesinde Güney Afrika ile iyi ilişkiler geliştirip otomotiv sanayisinde kullanılan platin ve uranyum gibi madenleri ithal etmektedir.

HALK ARASINDAKİ SEMPATİ

Türkiye’nin Güney Afrika ile olan siyasi ve ticari münasebetlerini geliştirmesi için çok önemli nedenleri var. Yukarıda saydığımız tarihi nedenlerin yanında Afrika’da sömürgeci bir geçmişi olmayan Türk milletine karşı Afrikalının tutumu oldukça müspet. Dolayısıyla Türk işadamlarının Güney Afrika’da başarılı faaliyetler yapması evvela yerli halk arasında hoş karşılanır. Birçok Türk dizisinin Güney Afrika televizyonlarında yerli dillerde verilmesi, şimdiden halk arasında pozitif bir tesir yaratmıştır, denilebilir.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Güney Afrika’da yatırımcı için görünen iş olanaklarından biri inşaat sektörü. Güney Afrika’da ihtiyaç olduğu halde inşaat yapan şirketler yetersiz. İşçilik konusunda ise Türk inşaat sektöründeki kalite ve zanaat ustalığından eser yok! Türk inşaat şirketlerinin İsrail’de olduğu gibi Güney Afrika’da da büyük inşaat projelerine imza atmaması için hiçbir sebep yok.

OTOMOTİV YAN SANAYİSİ

İhmal edilen sahalardan biri de otomotiv sektöründeki yan sanayi ve mühendislik sorunudur. Güney Afrika’da dünya markalarının dahi servislerinde tamir yerine parça değişimi yoluyla çözüm arayışlarına gitmesi, tüketiciye büyük maliyetlere mal olan araç kullanımı yanında milli servetin heba olmasına neden oluyor.

Ulaşım konusunda son 10 yıldır ciddi sorunlar yaşayan Güney Afrika’nın özellikle Johannesburg, Durban ve Cape Town gibi büyük şehirlerinde en önemli sorun alternatif taşımacılığın eksikliğidir. Kara ve demiryolu ulaşımında trenlerin Apartheid devrinden kalması, bu konuda yatırım zaafını gösteriyor. Türkiye gibi etrafı denizlerle çevrili bir yarımada olan Güney Afrika Cumhuriyeti’nde deniz ulaşımı neredeyse yok denecek kadar az. Feribot ulaşımı ile Hout Bay körfezinden diğer uç nokta olan Table Bay körfezine kadar beş ayrı şehir merkezine yapılabilecek seferlerle deniz ulaşımı, şehrin cazibesini artıracağı gibi ulaşım sorununa önemli bir çözüm olur. Ne yazık ki Cape Town şehrinin ihtiyacı olan bu tür projeler halen sahada tecrübeli girişimcileri bekliyor.

Güney Afrika’yı coğrafik olarak uzak gören Türk işadamlarımıza, 150 yıl önce Erzurum’dan Cape Town’a gelip Güney Afrika’da evlenen ve yine orada vefat eden bir Erzurumlu alim olan Ebubekir Efendi’nin izlerinin halen sürdüğünü hatırlatmak isterim.

Türk lokanta işletmeciliği yasadışı örgütlerin elinde

Son bir kaç senedir su kıtlığının olduğu Cape Town bölgesinde su kuyularının açılması yahut arıtma yoluyla içme suyu temin edilmesi yine ihtiyaca cevap verecek bir iş alanı olarak Türk girişimcileri bekliyor. Et ve süt ürünlerinin Türkiye’ye oranla çok daha uygun olduğu Güney Afrika’da Türk yemeklerini hakkıyla yapabilen lokanta işletmeciliğinin de çok rağbet göreceğine şüphe yoktur. Ne yazık ki Türkiye kökenli bu tür işletmeler Güney Afrika’nın Cape Town bölgesinde tamamen Türkiye’den kaçan yasadışı örgütlere bırakılmış durumda.

Türkiye’nin Güney Afrika ile olan siyasi ve ticari münasebetlerini geliştirmesi için çok önemli nedenleri var... Afrika’da sömürgeci bir geçmişi olmayan Türk milletine karşı Afrikalının tutumu da oldukça müspet. Türk işadamları Güney Afrika’da, evvela yerli halk arasında hoş karşılanır.